MAHMUT AKPINAR | YORUM
Siyasi tarihimizde muvazaalı (danışıklı dövüş) siyasi hareketler ve hülle partileri oldukça yaygındır. 1938’e kadar partiler Mustafa Kemal’in izni ve bilgisi dahilinde kurulmuştur. Partiler iddialı hale gelince kapatılmış, liderleri “hain” “mürteci” ilan edilmiştir. CHP’ye alternatif partiler ve siyasetçiler 15 Temmuz’a benzer şaibeli olaylarla ilişkilendirilip (Şeyh Sait Vakası, İzmir suikastı, Menemen Vakası) operasyonlara maruz bırakılmıştır.
O dönemde halk CHP’ye alternatif gerçek bir partinin kurulamayacağına o kadar inanmıştı ki, Dörtlü Takrir (önerge) ile Celâl Bayar’ın Refik Koraltan, Fuat Köprülü’nün ve Menderes’in CHP’den ayrılmasına bile şüpheyle bakmıştı. 1946’da kurulan Demokrat Parti (DP) ilk yıllarını “CHP’ye istetme olmadığını” ispat çabasıyla geçirmiştir. “Muvazaalı Parti” (anlaşmalı), “CHP’nin türevi” oldukları yönündeki şüpheler yakalarını kolay bırakmamıştır.
Siyasette ilkesiz davranışların, yer değiştirmenin en çok görüldüğü yıllar 1970-1980 arasında geçen istikrarsız dönemdir. Bu dönemde iktidarların ortalama ömrü bir yılın altındadır. Otuz günde değişen hükümetler vardır.
1980 öncesi dönemde ülke sağcı-solcu diye çok fazla kutuplaşmış, siyasete şiddet bulaşmıştı, her gün siyasi cinayetler işleniyordu. Siyasi atmosferdeki tahammülsüzlük ve bölünmüşlük vatandaşa da yansıyordu. Kentlerde mahalleler, sokaklar siyasi görüşlere göre ayrışmıştı. Bölünmüşlük nedeniyle partiler iktidar olacak oy oranlarına ulaşamıyor, koalisyonlar kurmak zorunda kalıyordu. Ekonomik, siyasi istikrarsızlık hükümetlerin uzun süre iktidarda kalmasına müsaade etmiyordu. İktidara gelenler kamu kadrolarına yandaş doldurmak için her yolu deniyordu. Milletvekili devşirme işleri de ayyuka çıkmıştı.
Tarihimizdeki en önemli siyasi skandallardan birisi ‘Güneş Motel’ olayıdır. Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, 1977 genel seçimlerinden oylarını artırarak çıktı, ancak parlamenter sayısı tek başına hükümet kurmaya yetmiyordu. Ecevit, güvenoyu alamadığı için iktidarı devretmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Demirel liderliğinde MSP ve MHP’nin desteğiyle II. Milliyetçi Cephe hükümeti kuruldu.
Fakat yıl sonunda yapılan yerel seçimlerde Ecevit yine yüksek oy aldı. İktidardaki AP’ye içerden eleştiriler yükseldi ve 12 milletvekili partiden istifa etti. Ecevit Florya’da bulunan Güneş Motel’de bu 12 Milletvekili ile görüştü ve güven oylamasında destek vermeleri mukabili her birine bakanlık vereceğine dair anlaştı. Demirel hükümeti düşürüldü. Ecevit, bu milletvekillerin desteğiyle 42. Hükümeti kurdu. Ecevit transfer ettiği milletvekiline çeşitli bakanlıklar verdi.
Bu durum siyasi tarihimizdeki en ilkesiz yaklaşımlardan birisi olarak görülür. O yıllarda milletvekillerinin parti değiştirmeleri yaygın olduğu için 1982 Anayasasına milletvekillerinin parti değiştirmesini engelleyen madde dahi konmuştur. Bu madde bir süre yürürlükte kalmıştır. AKP’li siyasetçiler 2018 yılında CHP’nin 15 milletvekili vererek İYİ Parti’nin seçime katılımını sağlamasını “yeni Güneş Motel olayı” olarak adlandırdılar. Burada milletvekillerinin siyasi veya ekonomik bir kazanımı olmadığı için aynı kategoride değerlendirmek mümkün olmaz. Belki muhalefetteki iki partinin siyasi dayanışması ve iktidara karşı stratejik işbirliği olarak görülebilir.
Literatüre “Fırıldak Kubi” olarak geçen Afyon Milletvekili Kubilay Uygun olayı tarihimizdeki siyasi ilkesizliklere en çarpıcı örnektir. 1995 seçimlerinde DSP’den milletvekili seçilen Kubilay Uygun bir ayda üç, toplamda dört parti değiştirerek rekor kırmıştır. Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş da bence siyasi tarihimizde “çarpıcı dönekler” olarak yer almayı hak ediyorlar. Erdoğan’a muhalefet ederken söyledikleri onca ağır sözden, iddialı laftan sonra Erdoğan’a kul olmaları bu unvan için yeterli. 17/25 sonrası yaptığı sert muhalefeti müteakip kirli iktidara payanda olan MHP lideri Devlet Bahçeli ve BBP lideri Mustafa Destici de bu kategoride anılmaya değer siyasetçilerden.
Fakat siyasi alanı her türlü etik, ahlaki, yasal kurallardan uzaklaştırarak bir at pazarına dönüştüren Erdoğandır. Bir taraftan Milletvekilliğini rakama dönüştürüp etkisizleştirken, Meclisin fonksiyonlarını gasp ederken öte yandan siyasi pazarlık, satın alma, devşirme konularında türlü yöntemleri, kirli düzenekleri devreye sokmuştur.
Kurt bir siyasetçi olarak Erdoğan’ın öne çıkan özelliklerini sıralarsak:
- 1- Kendisine alternatif olan veya olma potansiyelinde siyasetçileri nasıl satın alacağını çok iyi biliyor. Satın alamadıklarını bir şekilde elimine ediyor.
- 2- Parti içinden kendisine rağmen öne çıkan ve puanları Erdoğan’ın hanesine yazmakta cimrilik eden birileri varsa, onları malamat edip kenara atıyor.
- 3- Kendisi döneminde çok iç içe geçmiş siyaset ve ticaret alanındaki defolu, kullanışlı, zaafı olan kimseleri çok iyi tespit ediyor ve kirli iş ve ilişkilerini onlara yüklüyor.
- 4- Erdoğan siyaseti sadece kendi gücü, imkanları ve elemanları ile yapmıyor. Rakip partiler ve görüşler üzerinden de oyun kuruyor. Rakiplerine rakipler üreterek onları yıpratıyor. Neyin olacağına değil, neyin olmayacağına da bakarak siyasi manevra yapıyor. Özellikle son 10 yılda devletin imkanlarını kuralsızca kullanarak bütün siyasi hareketleri kontrol etmeye çalışıyor.
Çok kolay ve birbiriyle çelişen yalanlar söyleyebilmesi, halka hitap etmeyi bilmesi ve ikna becerisi, dini ve milli değerleri istismar etmesi, ezilmişlik ve mağduriyet rolünü harika oynaması gibi özellikleri yukarıdaki stratejilerle birleşince Erdoğan muazzam bir siyasi güce ulaşıyor, terminatöre dönüşüyor.
Erdoğan’ın siyaset tarzı, devleti aile şirketi gibi yönetmesi dünyadaki kirli insanları, kara parayı, uyuşturucu trafiğini, mafyatyatik yapıları ülkeye çekmekle sınırlı değil. Erdoğan tarzı siyaset politik parametreleri de değiştirdi. Yukarıdaki örneklerde anlattığımız üzere Türkiye’de siyaset zaten kirliydi, rant aracıydı. Politikacıların çoğu toplumu, değerleri, milli çıkarları vb öncelemiyordu. Ama en azından siyasetin ve siyasetçilerin bir yozlaşma limiti vardı. Yanlışlara hesap soran yargı, kamuoyu, medya mekanizmaları kısmen çalışıyordu. Yasalara aykırı iş yapacaklar en azından kılıf hazırlama kaygısı güdüyordu.
Son yıllarda Erdoğan’ın siyaset tarzı nedeniyle politik alan tam bir at pazarına dönüştü. Iş bulmak isteyenler, ihale almak isteyenler önce AKP teşkilatlarına üye oluyor, sonra başvurularını yapıyor. Suça bulaşanlar iktidar korumasına girince yargıdan, polisten kurtulacağına eminler. Artık siyasi partiler bile iktidarla akçalı pazarlık yapmak için kuruluyor. Yerel ve genel seçimlerde aday olanlar bir potansiyele ulaşıp bunu Erdoğan’la masaya oturma aracı haline getirmeyi ve paraya tahvili hedefliyor, yol haritasını buna göre oluşturuyor. Çünkü Erdoğan tabela partileri dahil bir şekilde halkı etkileme potansiyeli olanlarla at pazarlığı yapıyor. Onları kendi lehine veya rakipleri aleyhine bir siyasi figüre, bazen truva atına dönüştürüyor.
Muharrem İnce, Sinan Oğan, Ümit Özdağ gibi muhalifimsi adayları siyasi denklemi değiştirmek için başarılı şekilde kullandı. Genel seçimlerde %0,01’lik partilere kamu kaynaklarından ulufeler dağıttı. Dolayısıyla bu alan hareketlendi. Şimdilerde pek çok uyanık Erdoğan’la pazarlık yapmak ve bir şeyler koparmak düşüncesiyle siyasetle ilgileniyor. Hatay depremindeki çabalarıyla takdir edilen, zaten futboldan gelen kredisi olan, muhtemelen yeterince serveti de olan Gökhan Zan’ı bile bu alan cezbetti ise, siyaset fırsatçılar, çakallar için ne kadar cezbedicidir varın siz düşünün.
Siyaset eskiden de temiz değildi ama Erdoğan bu alanı at pazarına dönüştürdü.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***