Bayrak, ezan, Kur’an derken konu doğrudan şeriata geldi. Erdoğan’ın bir huyu var, devamlı kamuoyunda sondaj yapıyor, nabız yokluyor. Siz söylemiyorsunuz, başka birisi söylüyor veyahut da başka aktörler bir şey atıyor ortaya, ortalık karışıyor. Siz yukarıdan seyrediyorsunuz. Sonra bir sağınıza bir solunuza bakıyorsunuz, diyorsunuz ki, biz rejim değişikliği gibi bir şeyin karşısında dururuz. Belki biraz da gaz alınıyor, muhalefetin bir kesimine de ‘oh be en azından onu düşünmüyor’ dedirtiyor.
Şeriat dine ait her kavram gibi yoruma çok açık. Bir yandan dine ait hükümler kurallar ama bir de çok spesifik bir anlamı var. Bir politik irade biçimi. Ve Erdoğan siyasi bir liderlikten 15 Temmuz’da doğal lidere çevirdi kendisini. Böyle uhrevi, ilahi bir tat katmaya çalışıyor hem kendi hem de etrafındakiler. Kendisi bir ilahi çerçeveyle sabitlemek, kendinden sonrasına da kalabilecek bir şahıs yönetimi arzuluyor.
SARAY DA RAHATSIZ ÇÜNKÜ O DA ÖNGÖRÜLEBİLİR BİR REJİM İSTİYOR
Diğer yandan araçsallaştırmak dışında İslamı bir toplumsal vicdan ve itaat sağlama aracı olarak görüyor. Toplumsal vicdandan kastım şu, yeni bir vicdan yarattı Erdoğan. Nasıl bir vicdan? Kendi düşmanlarına yapılacak herhangi bir şeye evet diyecek bir kitle yarattı. Demek değil ki bu insanlar vicdansızlar. Hayır, çocuklarını seviyorlar, sorsanız ülkelerini seviyorlar, her şeyi seviyorlar. Samimidirler de ama düşman gördüklerine yapılan her şeye ‘evet’ diyorlar. Bu iktidarı elinde tutması için kalan istikamet belli, İslam. Kendi anladığı anlamda bir İslamcılaştırma. Çünkü stabilize olamayan bir otoriterlik var. Gördüğümüz kadarıyla bundan Saray da rahatsız çünkü o da öngörülebilir bir rejim istiyor.
Çünkü Saray sonunun ne olduğunu çok iyi biliyor. O yüzden sadece bugününü garanti almaya çalışmıyor hafızasını, nasıl hatırlanacağını da garanti altına almaya çalışıyor. Öyle bir rejim kurmalıyım ki tahttan düştüğüm zaman başıma Kenan Evren’in başına gelenler gelmesin. Kalan istikamet ise İslamcılaştırma.
Bu nedenle bugün şunu söylemek lazım muhalefet adına; özgürlükçü bir sekülerizm Türkiye’de en önde savunulması gereken bir mevzi durumunda. Kaybedilmiş, tekrar kazanılması -aslında belki de hiç olmamış bir- yaratılması kurulması ve savunulması gereken bir mevzi.
Cumhuriyet ve sekülerizm kavramlarını zamanında sadece bir grup Kemalist’in ağzından çıkan şeylerdi ama artık bugün ciddiye alınmalı. Bugün ciddi tehdit altında. Merkezine cumhuriyet, sekülerizm ve ademi merkezciliği alan bir anlayışı savunmak gerekiyor.
Anayasayı da konuşalım. Ortada yargı krizi filan yok. Erdoğan, anayasayı evire çevire ayaklarımın altına almama ‘Evet’ diyor musunuz, diyor aslında. Hani cambaza bak oyunu var ya, bu durum cambaza bak oyununun sözlük tanımı olabilir. Yoksa yargının iktidardan habersiz böyle bir şeye cüreti yetebilir mi?
Bir ülkede tabii ki anayasa tartışmaya açılabilir. Anayasaya uygun mu değil mi tartışılır. Hatta bizim yakın tarihimizde ‘anayasa bir kere delmekle bir şey olmaz’ gibi bir veciz ifade var hatırlayacaksınız. Ama bir anayasanın taammüden, mütemadiyen ve evire çevire ilgası gibi bir durumla karşı karşıyayız. Bunun anayasada da suç olarak karşılığı da yok. Anayasada ne olabilir anayasayı ihlal suçu olabilir mesela değil mi ama taammüden, mütemadiyen ihlal, ayağının altında çiğneme diye bir durum var bu rejim altında.
YAPILMASI GEREKEN TEK ŞEY: BU REJİMİ ENGELLEMEK
Dolayısıyla bunun tahlilini yapmaya çalışanların da kafası karışıyor. Çünkü Türkiye öyle bir noktaya gelmiş durumdaki şu içine girdiğimiz çukurdan ve girdaptan anayasanın tarif ettiği usullerle çıkma zamanını çok geçtik. Anayasaya böyle muamele yapan bir rejimi anayasanın kurallarını uygulayarak seçim gideceğini düşünerek sandık marifetiyle tehdit edeceğini düşünmek bence bir çıkmaz sokak.
Bakın şimdi anayasaya uyulmuyor ve siz buna karşı mücadelenin aracı olarak, zaten sağlıklı bir şekilde yapılmadığını bildiğiniz ara ya da erken seçimi öneriyorsunuz. Bu bence çıkmaz sokak ya bence bunu yapsanız Saray çok eğlenir. Çünkü muhalif 30 milletvekil istifa edecek, ‘tamam’ diyecek rejim, yeniden seçim yapılacak 30 milletvekilinden 10’unu 15’ini siz alacaksınız. Buna ancak sevinir bu rejim.
Diyebilirsiniz ki muhalefet tümden çekilebilir mi? Çekilemez. ‘Seçimlerden çekiliyoruz kardeşim alın başınıza çalın’ diyebilir mi, diyemez. Yapılması gereken bir şey var. Engellemek. Ve engellemenin de bedeli çok yüksek. Bütün bu tartışmalar içerisinde gözden kaçtı. TİP’liler, başka partililer, vatandaşlar sokağa çıktılar, Büyük Birlik Partisi başkanı ‘ölümlerden siz sorumlu olacaksınız’ dedi. Ya ölüm nereden çıktı. Bir dakika şimdi demek ki şöyle bir durum var:
BU REJİME KARŞI ÇIKMANIN BİR DİLİ BİR FİYATI VAR
Bugün bu rejime gerçekten karşı çıkmanın bir fiyatı var bir dili var bir konumu var ne bu fiyatı ödemeye hazır ne bu konumda olan ne bu dile sahip bir muhalefet var. Uyumsuzluk burada, çaresizliğimiz de burada. Şimdi bakın aslında anayasayı böyle dövmek böyle aciz hale getirmek bu ihlal falan değil buna ihlal dersek kendimizi kandırırız buna darbe dersek de kendimizi kandırırız. Yahu bir ülkede 10 yılda 10 kere 15 kere anayasaya darbesi olur mu? O bir kere olan bir şeydir ve bunu yapanın yüzü kızarıyorsa o anayasaya darbedir. E şimdi savunuyorsa başka bir probleminiz vardır.
Çok kritik bir eşiğe gidiyoruz şimdi. Çok kritik derken 31 Mart’ta seçim kazanacak pespembe bir ülke olacak değil. Kılıçdaroğlu ve ekibi bizi buna inandırmaya çalıştılar. Biz buraları çok çok geçtik. İdrak edelim. Bakın rejim tarafından da sürekli bir şey söyleniyor. Rejime de bazen hak vermek gerekiyor o da şu: ‘Ya hala anlamıyorsunuz’ diyor rejim ‘hala anayasa diye mırmır ediyorsunuz, geçtik oraları’ demeye çalışıyor. Sürekli muhalefete ve kamuoyuna otoriterliğin nereye geldiğini nasıl anlatabilirim’ diyor.
Bu yazı Yektan Türkyılmaz’ın Analiz programındaki konuşmalarından özetlenmiştir.
YEKTAN TÜRKYILMAZ
05 Şubat 2024 GÖRÜŞ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***