M. AHMET KARABAY | YORUM
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçim planı işler ve başta İstanbul olmak üzere birkaç büyük şehri partisine kazandırırsa Türkiye’nin gündemi çok farklı olacak. Öyle sanıldığı ve bazı çevrelerce iddia edildiği gibi gündem ekonomi olmayacak. Ülkenin ana gündemini ben size söyleyeyim: Hİ-LA-FET!
EKREM İMAMOĞLU KAZANIRSA NE OLUR?
31 Mart’taki seçimlerde İBB Başkanlığını Ekrem İmamoğlu’nun kazanırsa, kaybeden Murat Kurum değil, Tayyip Erdoğan sayılacak. CHP’nin İstanbul’un yanı sıra Bursa gibi birkaç önemli şehirde daha seçimin galibi olarak çıkması halinde Erdoğan’ın bir süre bocalayacağı kesin.
Demokratik olmaktan uzak ülkelerin başındaki liderler, bu tür sarsıntılarla yıkılmayacağını göstermek için büyük çaba harcarlar. Beştepe Sarayı ekibinin de, “Bu seçimde yenildik, artık millet bizi istemiyor. En kısa zamanda ülkeyi erken seçime götürüp güven tazelemek istiyoruz.” demesini beklemek safdillik olur. Tam tersine, “Millet bize 2028’e kadar yetki verdi!” deyip oturdukları yeri korumaya çalışacaklar. 2028’e kadar kullanarak kaybettikleri gücü yeniden toplayabilmek amacıyla bin bir türlü yola başvuracaklar.
MURAT KURUM KAZANIRSA NE OLUR?
Sarayı’nın emlakçısı Murat Kurum’un İBB Başkanı olması halinde Erdoğan, köklü değişikliklere girişecek. Türkiye 24 Haziran 2018 seçimlerinde Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçişten sonrakine benzer bir sürece girecek.
Erdoğan’ın “Bu son seçimim!” açıklamasına, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, “Ayrılamazsın. Türk milletini yalnız bırakamazsın!” diye çağrısını hatırlayın. Bahçeli’nin de vereceği destekle, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin, ülkenin kılcal damarlarına, hücrelerine kadar yerleşmesi sağlanacak. Uzun süredir zaman zaman ısıtılıp, sonra unutturulan Anayasa değişikliği gündeme getirilecek. Halen bir miktar var gibi görülen denge denetleme mekanizmalarından ülke bütünüyle arındırılmış olacak.
HALİFELİK SÖYLEMLERİ YENİ DEĞİL
Tayyip Erdoğan’dan “yeni halife” olarak söz edilmeye başlanması, kimilerinin sandığı gibi 2018’de “başkan” seçilmesiyle değil, çok daha önce 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’nden sonra başladı. AK Parti çevrelerinde, 2007 seçim zaferinden itibaren Erdoğan’ın hilafeti yeniden canlandıracağı ve yeni halife olacağı konuşuldu.
Peki özellikle Sünni İslami kesimde olağanüstü özellikler yüklenen bu halife kavramına ve bugüne nasıl geldiğine kısaca bakalım.
8 Haziran 632’de Hz. Muhammed’in ölümüyle onun bıraktığı yönetim ve temsil işlerini kimin yürüteceği konusu Müslümanların ana gündem maddesi oldu. Daha cenaze ortada iken, Beni Saide gölgeliğinde bir araya gelen “Ensar” adı verilen Medine’nin yerlileri, muhacirlere kendilerinin kucak açtıklarını, verdikleri her türlü destek sayesinde İslam’ın Medine’de gelişip kökleştiğini belirterek halifenin kendilerinden birinin olması amacıyla toplandı. Hz. Ömer’in girişimiyle halife, Ensar’dan seçilemediği gibi Hz. Ebubekir’in öne çıkmasıyla sonuçlanan toplantı ile başlayan süreçte İslam toplumu bir daha bir araya gelmeyecek şekilde bölündü.
“Dört Halife” döneminde ve sonrasında 658’den 750 yılına kadar devam eden Emeviler döneminde halifeler hep Kureyş kabilesinden oldu. 750’de Ebü’l-Abbâs es-Seffâh (kan dökücü, gaddar) ile başlayan Abbasiler dönemi 1250 yılına kadar kesintisiz devam etti. (https://islamansiklopedisi.org.tr/ebul-abbas-es-seffah)
Sanıldığı gibi İslam dünyası tek halife ile yönetilmedi. Şii Müslümanların hep ayrı imamları oldu. 10. Yüzyılda üç halife vardı ve bunlar büyük kitlelere hükmediyordu. Bağdat’taki Abbasi halifesi dışında, Mısır’da Şii Fatımi Halifeliği (909-1171), İspanya’da III. Abdurrahman (929), halife olarak görev yapıyordu.
1058’de Selçuklu sultanı Tuğrul Bey, hilafet merkezi Şii Fatımiler’den Bağdat’ı ele geçirdiğinde bu sıfatı üzerine alma gereği duymadı. Tuğrul Bey, “Sultan-ı İslam” sıfatını kullanmaya başladı, Halife Kaim, görevine devam etti.
1258’de Cengiz’in torunu Hülagu, Bağdat’a girdiğinde Halife Mu’tasım ve bütün sülalesi öldürüldü. Aileden tek kurtulan Mu’tasım’ın amcası, Memluklar/Kölemenler’in hakim olduğu Mısır’a geçerek burada Muntasır Billah unvanıyla 1261’de halife oldu. Memluklar döneminde 17 Abbasi soyundan gelen isim halifelik yaptı.
I. Selim (Yavuz Sultan Selim) 1517’de Mısır’ı ele geçirince Halife III. Mütevekkil’i kutsal emanetlerle birlikte İstanbul’a gönderdi. I. Selim, İstanbul’a döndükten sonra uygunsuz hareketler yaptığı gerekçesiyle halifeyi Yedikule zindanlarına hapsetti ve hükümdarlığı boyunca zindanda tuttu. I. Süleyman (Kanuni Sultan Süleyman) tahta geçtikten sonra III. Mütevekkil serbest bırakıldı ve Mısır’a gitti.
Ne var ki o dönemdeki kayıtların hiçbirinde I. Selim’in, sonrasında da I. Süleyman’ın hilafeti üzerine aldığına ilişkin belge ve bulguya rastlanmıyor. (Munşa’at el-Selatin; Yayınlayan: Feridun Ahmet, İstanbul, 1859, C.I., s.376-379.) Dahası Arap ve Osmanlı’nın yoğun ilişkiler içinde olduğu Avrupa kaynaklarında da böyle bir ifade yer almıyor. Mısır dönüşünden itibaren I. Selim halifelik değil, “hadimü’l haremeyni’ş-şerifeyn” (Mekke ve Medine’nin hizmetçisi) sıfatını kullanmaya başlıyor. (Faruk Sümer, “Yavuz Selim Halifeliği Devraldı mı?” Tarih ve Düşünce, S. 4 (Şubat 2000) / N. Ahmet Asrar, “Hilafetin Osmanlılara Geçişi İle İlgili Rivayetler”, Türk Dünyası Araştırmaları, S.22 (Şubat 1983), s.94.)
Osmanlı kayıtlarında ilk halifelik sıfatı, Eflak ve Boğdan’ın kaybedildiği 1774’teki Ruslarla imzalanmak durumunda kalınan Küçük Kaynarca Antlaşmasında geçiyor. Osmanlı hükümdarı, kaybettikleri topraklar üzerinde yaşayan Müslümanların hukuklarını savunabilme amacıyla “İslam Halifesi” unvanını kullanıyor.
Abdülmecid Efendi
ATATÜRK, VAHDEDDİN’İN HALİFE OLMASINI İSTEDİ
1 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldığında kimin halife olacağı konusu gündeme geldi. Padişahlıktan alınan Vahdettin ve veliaht Abdülmecid üzerinde duruldu. Mustafa Kemal Paşa Vahdeddin’in, Kazım Karabekir ise Abdülmecid’in olmasını teklif etti. (Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.II, İstanbul, 1975, s.297- 309) Ancak Vahdeddin’in 17 Kasım’da İstanbul’dan İngiliz zırhlısı ile ayrılmasından sonra Abdülmecid tek isim haline geldi.
18 Kasım’da Meclis’te kabul edilen bir önerge ile Vahdeddin halifelikten düşürüldü ve oylama yapıldı. Kullanılan 162 oydan 148’inin kabulü ile Abdülmecid halife ilan edildi. Cumhuriyet’in ilanında hilafet ile ilgili bir karar alınmadı. Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhurbaşkanı seçilmesini ilk kutlayan Halife Abdülmecid Efendi oldu. (Türk Parlamento Tarihi, II. Dönem, C.I., s. 296)
Ancak, devam eden süreçte ülkeyi yöneten Mustafa Kemal Atatürk ve ekibi, yapılacak toplumsal değişim ve dönüşümlerin gerçekleştirilemeyeceği görüşüne vardı. Bu amaçla 15—20 Şubat 1924’te yapılacak Harp Oyunları nedeniyle Ordu ve Kolordu Komutanlarını İzmir’de toplandı.
İzmir’deki toplantıya Başbakan İsmet Paşa, Savunma Bakanı Kâzım Özalp Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak katıldı. Toplantıda, Hilafet ile Şer’iye ve Evkaf Bakanlığının kaldırılması ve öğretim kurumlarının birleştirilmesi karar altına alındı.
3 Mart 1924’te kabul edilen 431 sayılı kanunla hilafet kaldırıldı ve Osmanlı hanedanının Türkiye dışına çıkarılmasına karar verildi. Bu kararla Abdülmecid ile birlikte hanedana üye ve hizmetlilerinden oluşan 234 kişi yurt dışına çıkartıldı.
3 MART 1924’ÜN RÖVANŞI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, halifelik tartışmasını bu yılın ilk haftalarında başlatıp bir nabız yoklaması yaptı. 1 Ocak 2024 günü Gazze’ye destek mitingi adı altında Filistin’in kurtuluş reçetesi olarak hilafet gösterildi. Erdoğan, bu gösterilerden kısa bir süre sonra bir fırsat bulup “şeriat karşıtlığının İslam düşmanlığı olduğunu” öne sürerek tartışmalara dolaylı yoldan katıldı.
Erdoğan’ın şu sıralardaki en büyük hayıflanması, 31 Mart seçimlerinin bir ay gecikmeli yapılmış olması. Bu seçimlerin şubat ayı sonunda yapılmış olsaydı, 3 Mart 1924’ün rövanşını tam 100 yıl sonra almış olacaktı.
Yerel seçimlere bu kadar yüklenen Erdoğan’ın temel hedefi, tam 100’üncü yılına denk gelmese de bir asırlık aradan sonra yeniden hilafeti getirmek istemesi. AK Parti’nin istenilen oyu alması halinde Türkiye gündemi hilafet tartışmalarına odaklanacak.
Hilafet önce sembolik olarak ilan edilecek. Batı’dan dilendiğimiz dövizleri yardım olarak verdiğimiz kimi Afrika ülkelerinin, ilan edilen hilafete destek açıklamaları içeriye “biat” olarak lanse edilecek. Bu durum kamuoyuna, “Görüyorsunuz işte; dünya, liderliğimizi onaylıyor!” diye satılacak.
——–
1- Munşa’at el-Selatin; Yayınlayan: Feridun Ahmet, İstanbul, 1859, C.I., s.376-379.
2- Faruk Sümer, “Yavuz Selim Halifeliği Devraldı mı ?” Tarih ve Düşünce, S. 4 (Şubat 2000) / N. Ahmet Asrar, “Hilafetin Osmanlılara Geçişi İle İlgili Rivayetler”, Türk Dünyası Araştırmaları, S.22 (Şubat 1983), s.94.
3- Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.II, İstanbul, 1975, s.297- 309
4- Türk Parlamento Tarihi, II. Dönem, C.I., s. 296
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***