Gencer ÇAKIR
Jovan Kurbalija’nın primatların ‘diplomatik pratikleri’ nasıl ve ne zaman müzakere ettikleri, uzlaştıkları ve arabuluculuk yaptıkları hakkında daha fazla bilgi edinmek için primat davranışları konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından biri olan Amerikalı- Hollandalı Profesör Frans de Waal ile hayvanların ahlaki davranışları üzerine yaptığı bu söyleşinin metin olarak düzenlenmiş hali ilk olarak 11 Şubat 2021’de Diplo Foundation adlı blog’da yayınlanmıştır.
Jovan Kurbalija (JK): Diplomasi konusunda bizler genellikle şöyle deriz; atalarımız mesajı duymanın mesajcıyı (elçiyi) yemekten daha iyi olduğunu fark ettiklerinde diplomasi başladı. Sizce diplomasi aslında daha erken mi başladı?
Frans de Waal (FDW): ‘Diplomatik’ olarak adlandırabileceğim pek çok primat var, yani her zaman güç kullanarak kurtulamazlar, çünkü güç genellikle karşı gücü getirir; bu nedenle genellikle tercih edilen bir yöntem değildir güç. Primatlar çatışma yaşadıkları ve aynı zamanda bir grup içinde yaşadıkları için (ki bunu birbirlerinden faydalandıkları için yaparlar), bu çatışmaları çözmek zorundadırlar. Dolayısıyla, bizim karşılaştığımız ikilemlerle onlar da karşılaşıyorlar, yani bazen ihtiyaç duyduğunuz ortaklarla çatışmalar yaşarsınız bazen de çatışmaların olmamasının daha iyi olacağı durumlarda çatışmalar yaşarsınız.
Diplomasinin gerekli olduğu bir durumla da karşılaşabilirsiniz. Örneğin, erkek şempanzeler arasındaki kavgalardan sonra (ki bunlar bazen çok şiddetli olabiliyor), genellikle uzlaşmalar olur. Erkekler bir araya gelirler, birbirlerini öper ve kucaklarlar. Sonra yerleşir ve birbirlerini tımar ederler. Bu onların uzlaşmasıdır. Ama bu uzlaşmalar kolay olmuyor; bazen bu erkekler arasında arabuluculuk yapan ve onları bir araya getiren ve erkeklerden birinin kolunu çekerek diğerine doğru gitmesini sağlayan genellikle yaşça büyük ve yüksek rütbeli dişiler olur. Bana göre bu bir diplomasidir. Diplomasinin insan icadı bir şey olduğunu sanmıyorum. Kullanılan dil ve yapılan teklifler hakkında konuşuyorsak eğer insan icadından bahsedilebilir. Ancak bir arada olmak istemeyen tarafları bir araya getirme süreci bizim türümüzden önceye dayanıyor.
JK: Muhtemelen diplomasinin en hassas yönü arabuluculuk. Erkeklerin kendi aralarındaki farklılıkları uzlaştırmada dişilerin oynadığı role dair biraz daha detay verebilir misiniz?
FDW: Arabuluculuğun pek çok farklı biçimi vardır. Erkekler de arabuluculuk yaparlar, ancak daha otoriter bir şekilde. Erkekler, başkaları arasında bir çatışma çıktığında devreye girerler; tarafların arasında durur ve çatışma durana kadar beklerler. Bu durumlarda çok etkileyici görünürler; bütün saçları/kılları diken diken olur ve kavgayı durdurmak için ayağa kalkarlar. Bu bir çeşit arabuluculuktur. Ancak dişiler bu tür durumlarda genellikle daha yumuşak davranırlar. Dişilerin yaptığı şeylerden biri, ki bunu gerçekten ilginç buluyorum, bazen silahlara el koymalarıdır. Erkeklerin ellerinde büyük taşlar ya da zarar verebilecek büyük sopalar olabiliyor ve çatışmalara genellikle çok fazla yuhalama ve saç çekme ile hazırlanırlar; işte o anda dişiler devreye girer ve onlardan birine doğru yürürler. Bunu sadece yüksek rütbeli yaşlı dişiler yapar, genç dişiler değil. Erkeklerden birine yaklaşıp elindeki taşı alırlar ve erkek de bunu yapmalarına izin verir. Böylece şiddeti önlemenin bir yolu olarak dişiler silahlara el koyarlar. Yavrular arasındaki çatışmalarda genellikle dişilerin yaptığı arabuluculuk da vardır, ancak iki yavru kavga ettiğinde erkekler de devreye girebilir. Durdurmak için devreye girerler. Bu, grup sürecinin çok önemli bir parçasıdır çünkü yavrular kavga ettiğinde, çoğu zaman anneler de yavrularını savundukları için kavga etmeye başlar ve bu nedenle bir erkeğin, hatta üst düzey bir erkeğin araya girip yavrular arasındaki kavgayı durdurması, gruptaki çatışmayı azaltmanın çok önemli bir yoludur.
JK: Yani silahsızlanma başlar ve sonra arabuluculuk yapılır. Burada primatlardan bahsediyorsunuz. Bu örneklerde hangi türlerden bahsettiğinizi belirtebilir misiniz?
FDW: İnsanların en yakın akrabaları, insanlarla %98 oranında aynı DNA’yı paylaşan şempanze ve bonobolardır. Yani çok yakınız, hatta o kadar yakınız ki bazı taksonomistler bizi şempanze ve bonobolarla aynı cinse koymak istiyor. İki fil türü, Asya ve Afrika fili, bizim şempanze ve bonobolara yakın olduğumuz kadar yakındır. Her ikisine de ‘fil’ diyoruz, aslında kuyruksuz maymunlar (apes) ve insanlar için de aynı şeyi demeliyiz, ‘kuyruksuz maymunlar’ (apes) demeliyiz örneğin.
Sonra maymunlar (monkeys) gibi daha uzak türler var; babunları, makakları, bu türden hayvanları muhtemelen biliyorsunuz, bunlar bizden daha uzaklar ama onların da hiyerarşileri, çatışmaları ve çatışmayı çözme yöntemleri var, yine de bizden biraz daha uzaklar. Ben daha çok şempanze ve bonobolardan bahsediyorum. Bonobolar genelde çok daha az biliniyor ve bonobolarda dişi egemenliği var. Eğer karşılaştırma yapmak istiyorsanız bu durum işleri zorlaştırıyor. Aslında elinizde üç yönlü bir karşılaştırma var: insanlar ile şempanzeler ve bonobolar. Biri (şempanze) erkek egemen, diğeri (bonobo) dişi egemen, bu da işleri biraz karmaşıklaştırıyor.
JK: İşbirliğinden bahsettiniz, ki bu diplomasinin uygulanması için önemli bir şey. Tartışmalarımız için önemli olduğunu düşündüğünüz gruplar arası işbirliği örnekleri nelerdir?
FDW: Şempanze ve bonobolarda işbirliği çoğunlukla koalisyon dediğimiz türdendir, yani ben sana yardım ederim, sen de bana yardım edersin. Örneğin, alfa erkeği olmanıza yardımcı olabilirim, bu da bana çok bağımlı olduğunuz ve alfa erkeği olarak bana çok iyi davranmanız gerektiği anlamına gelir, çünkü ben sizin destekçinizim. Bunlara ‘koalisyon’ denir ve bunlar işbirliğinin en tipik ve belki de primatlardaki en eski biçimidir. 200 primat türü vardır ve bunların hepsi de koalisyonlar oluşturur.
Bir de birlikte avlanmaktan ya da yırtıcılara karşı birlikte savunma yapmaktan kaynaklanan daha karmaşık işbirliği biçimleri vardır. Örneğin, ormandaki şempanzeler bazen birbirlerini leoparlara karşı savunurlar, ki bu çok tehlikeli ve riskli bir şeydir, ama bunu birbirleri için yaparlar. Başka bir şempanzenin çığlığını duyduklarında oraya giderler ve leopardan kurtulurlar. Bu işbirliği biçimleri iyi bilinmektedir. Bu hayvanların ‘değerli ilişkileri’ olduğunu biliyoruz, her zaman birlikte takıldıkları ve onları destekleyen belirli arkadaşları ve aile üyeleri var, karşılığında onlar da onları destekliyor. Bu değerli ilişkiler diplomasi açısından çok önemli.
Ormanda ya da kafeste yaşayan veya deney ortamında bulunan grupların uzlaşma davranışları üzerine çok sayıda araştırma, belki de 500 çalışma var; bu türden uzlaşma süreçlerinin özellikle değerli ortaklar arasında gerçekleştiğini biliyoruz. Eğer güvendiğiniz ve sürekli birlikte seyahat ettiğiniz biriyle kavga ederseniz, uzlaşacağınız kişi odur. Eğer bağımlı olmadığınız ve özellikle önemsemediğiniz biriyle kavga ederseniz, uzlaşmazsınız. Biz buna ‘değerli ilişki hipotezi’ diyoruz, yani ihtiyacınız olan kişilerle barışırsınız. Avrupa Birliği’nin de aynı ilkeye dayandığını söyleyebilirim. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra daha barışçıl bir dünya elde etmek için ilişkilerin değerini arttırmaya karar verdik. Bu kuralın çok genel bir kural olduğunu düşünüyorum. Hatta bu konuda maymunlar üzerinde yapılan deneyler var; bu deneylerde bir ilişkinin değeri artırıldığında uzlaşma düzeyi analiz ediliyor. Yani bunun böyle işlediğine dair elimizde oldukça sağlam kanıtlar var.
JK: Karşılıklılık (reciprocity) kavramından bahsettiniz, örneğin alfa erkekleri teşvik ederken. Karşılıklılık değerli ilişkilerde ve değerli olmayan ilişkilerde nasıl işliyor?
FDW: Karşılıklılık birçok düzeyde bulunabilir. Örneğin, kafeste yaşayan bir grup şempanzeyle deneyler yaptık ve onlara paylaşabilecekleri yiyecekler verdik. Büyük karpuz gibi yiyecekler vermeden önce, sabahları kimin kimi tımar ettiğini ölçtük, çünkü şempanzeler birbirlerini tımar etmek için çok zaman harcarlar. Tımarlanmayı ölçüyor, onlara yiyecek veriyor ve kimin kiminle yiyecek paylaştığını izliyorduk. Bulduğumuz şey şu oldu: Eğer sabah sizi uzun süre tımar edersem, öğleden sonra benimle yiyecek paylaşma olasılığınız, sizi tımar etmediğim duruma göre çok daha yüksektir.
Tımarlama ve yiyecek paylaşımı arasında karşılıklılık bulduk. Eminim kavgalarda birbirlerine verdikleri destekte de karşılıklılık vardır. Birbirlerine nasıl yardım ettikleri, grubu nasıl savundukları ve benzeri konularda da muhtemelen karşılıklılık var. Yani karşılıklılık oldukça gelişmiştir, bu da iyilikleri en azından birkaç gün, belki haftalarca, belki daha uzun süre hatırladıkları anlamına gelir, tam olarak bilmiyoruz. Ama insanlar gibi onlar da iyilikleri hatırlıyor ve karşılığını veriyorlar. Ve bence bunun büyük bir kısmı yakın ilişkiler yoluyla gerçekleşiyor. Örneğin her zaman birlikte seyahat eden ve birbirlerine sürekli yardım eden iki erkek, birbirleri için yaptıkları her küçük şeyin kaydını tutmak zorunda değildir. Sadece genel olarak olumlu ve karşılıklı bir ilişkileri vardır. Bence insanlarda da, en iyi arkadaşlarınızla ya da evli olduğunuz kişiyle olsun, aynı şey geçerli. Genel olarak olumlu bir ilişkiniz olduğu için yapılan her küçük iyiliğin kaydını tutmazsınız.
JK: Karşılıklılık söz konusu olduğunda, bunu empati kavramıyla ilişkilendirebiliriz. Primatlarla yaptığınız araştırmalarda empati unsurlarına rastladınız mı?
FDW: Evet. Empati sadece insanlara özgü değil, memelilere özgü bir özelliktir. Tüm memelilerde başkalarının duygularına karşı duyarlılık bulabilirsiniz. Empatiden bahsettiğimizde, kendimizi bir başkasının yerine koymak veya onun durumunu düşünmek gibi üst düzey bir empatiden bahsediyoruz; bu empatinin bilişsel görünümüdür ve bu şey insanlarda olduğu gibi filler ve şempanzeler gibi büyük beyinli hayvanlarda da görülür. Ancak, başkalarının duygularına duyarlı olduğunuz ve onlara yanıt verdiğiniz ve bazen sorunları varsa sorunları çözmeye çalıştığınız durumlarda görülen empatinin çok daha temel biçimleri örneğin köpeklerde ve aynı zamanda tüm memelilerde açıkça mevcuttur. Biz bunun memelilerde zorunlu olan anne bakımı ile başladığını düşünüyoruz. Dişilerin erkeklerden daha fazla empati kurmasının nedeni de budur.
İster bir fare ister bir fil annesi olun, yavrularınızın sıkıntı, üşüme, açlık ya da tehlike çığlıklarına dikkat etmeniz gerekir. Muhtemelen bu şekilde başladı ve bu yüzden bunu tüm memelilerde görüyoruz. Örneğin, insan çocuklarıyla yapılan çok basit bir deneyde, bir insan ailesine gidip yetişkinlere sahte bir ağlama, sahte bir sıkıntı numarası yapmaları gerektiğini söyleyin ve ardından da küçük çocukların nasıl tepki vereceğini izleyin. Çok küçük çocuklar, erkeklerden çok kızlar, bir yetişkinin sıkıntısına yanıt verecek ve onları okşayacak, onlara dokunacak ve onlarla konuşacaktır. Aynı çalışmalarda, köpeklerin de aynı şeyi yaptığını buldular, daha sonraki çalışmalarda, özellikle ailelerdeki köpekler üzerinde yapılan çalışmalarda, köpeklerin de insanların sıkıntısına yanıt verdiğini ve yüzlerini yaladığını ve bunun gibi şeyler yaptığını buldular. Teselli davranışı olarak adlandırdığımız bu türden bir empatiyi birçok hayvanda bulabilirsiniz. Şempanze ve bonobolarda bu daha çok kucaklama ve öpme şeklinde ifade edilir, ki bu da tam olarak insan çocuklarının gösterdiği türden bir davranıştır.
JK: Peki ya çatışmaların çözümünde uzlaşma konusuna dair neler söylersiniz? Diplomasinin özünün bir parçası olan uzlaşma sizce ne kadar önemli?
FDW: Örneğin, şempanze yavrularının sütten kesilmesinde uzlaşmayı görebiliyoruz. Şempanzelerde sütten kesme, yavaş geliştikleri için insanlardan çok daha geç, dört ya da beş yaşlarında gerçekleşir. Genellikle şempanzeler büyük öfke nöbetleri geçirir, yerlerde yuvarlanır, çığlık atar ve bağırırlar çünkü anneleri artık onları emzirmek istemez. Daha sonra annenin çocuğa meme ucunu emdirmediği ama bir kulağını ya da dudağını emmesine izin verdiği bir uzlaşmaya varıldığına sık sık şahit oldum. Yani anne çocuğu sütten kesiyor ama sıkıntısına bir çözüm bulmasına da izin veriyor. Bu durum birkaç hafta ya da birkaç ay sürüyor, ardından sona eriyor.
Bu tür uzlaşmaları yetişkin ilişkilerinde, iki tarafın farklı çıkarları olduğunda ve bir tür ara çözüme ulaşmaları gerektiğinde görürsünüz. Bence sosyal yaşam tüm primatlarda uzlaşmalarla doludur. Bunun insana özgü bir özellik olduğunu düşünmüyorum. İnsana özgü olan şeyin ne olduğunu soracak olursanız, bence dil kullanmamız ve belirli bir mesafeden, telefonla ya da Zoom üzerinden görüşmeler yapabilmemizdir. Dili kullanabiliyoruz ve bu da fikirlerimizi hayvanlardan daha net ifade etmemizi sağlıyor, çünkü örneğin şempanze ve bonoboların tek yapabildiği ses çıkarmak ve beden dilini kullanmak. Onların belirli bir durum hakkında nasıl hissettiklerini ifade edebilecekleri bir dilleri yok.
JK: Özellikle Hobbes ile başlayan siyaset ve sosyal bilimler felsefesindeki hâkim görüş, insan yaşamının yalnız, yoksul, kötü ve acımasız olduğu ve insanın doğası gereği çatışmaya ve hükmetmeye meyilli olduğu yönünde. Daha iyimser olan ve Rousseau gibi düşünürlerce savunulan diğer yaklaşım ise insanın özgür doğduğunu ve yaşamı boyunca zincire vurulduğunu savunur. Primatlar üzerine yaptığınız araştırmalara dayanarak, doğamızın olumsuz (tehlikeli ve saldırgan) ya da olumlu (sevgi dolu ve uyumlu toplumlar yaratan) olduğuna dair bu oldukça basit ikilem hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
FDW: Hobbesçu görüşe çok aşinayım çünkü insanlar bunu her zaman dile getiriyorlar. Doğada rekabetin kol gezdiğini, herkesin birbirinin gırtlağına sarıldığını, her şeyin olumsuz olduğunu düşünüyorlar ve biz de her şeyi rekabet, çatışma ve benzeri yollarla olumsuz olarak tanımlıyoruz.
Hayvanlar hakkında olumlu şeylerden bahsettiğinizde, örneğin empati kurabildiklerinden, kavgadan sonra barışabildiklerinden, arkadaşları, dostlukları, hatta bir anne şempanze ile çocuğu arasındaki sevgiden bahsettiğinizde, insanlar sinirleniyor çünkü bunlar olumlu terimler ve bunları doğal durumlar için kullanamayız.
Ancak biz insanların gurur duyduğu tüm bu olumlu şeyleri diğer türlerde de gördüğümüzü söyleyebilirim. Biz son derece sosyal bir türüz, son derece empatik ve diğerkâm bir türüz ve bence Hobbesçu görüş açıkça hatalı. Bu görüş bizi genellikle kurtlarla karşılaştırıyor ama kurtlar bile çok işbirlikçi hayvanlardır ve birlikte hareket edip birlikte bir şeyler yaparlar. Bence her şeyin olumsuz olduğunu söylemek insan türüne ve doğaya dair tamamen yanlış bir bakış açısı. Şimdi, asla idealize edip her şeyin olumlu olduğunu söyleyemem çünkü bu da kesinlikle doğru değil. Dolayısıyla, hem olumlu hem de olumsuz eğilimlerimizi primat atalarımızdan aldığımızı söyleyebileceğimiz arada bir noktada buluşmamız gerektiğini düşünüyorum.
JK: Hobbesçu görüşün hâkim olduğu bir dönemde bu olumlu yaklaşımı nasıl güçlendirebiliriz? Müzakerelerin, uzlaşmanın, diplomasinin ve nihayetinde toplumumuzun geleceğine ilişkin son olarak neler söylemek istersiniz?
FDW: Karşılıklı bağımlılığın artmasının açık çatışmaları azaltacağını düşünüyorum. Bu bir bakıma dünyada zaten oluyor; dünya küçülüyor ve daha bağlantılı hale geliyor; elbette ekonomik olarak daha da bağlantılı. Ülkeleri ekonomik olarak birbirine bağımlı hale getirdiğinizde aralarındaki çatışmaların azalacağını gösteren bir örnek teşkil ediyor Avrupa Birliği.
Dünyanın artan entegrasyonunun, özellikle de ekonomik ve siyasi entegrasyonun, çatışmaları ve açık çatışmaları azaltacağını düşünüyorum; bu sürecin zaten yaşanmakta olduğu kanısındayım. Bence Hobbesçu görüş hem tamamen yanlış hem de zaman aşımına uğramış durumda. Bu süreç durdurulmamalıdır. ‘Önce Amerika’ ya da ‘Önce Fransa’ tarzında düşünmek ve kendi ülkenizi bütün dünyanın önüne koymak bu sorunların çözümü olamaz. Bence daha fazla entegrasyona ihtiyacımız var.
Diplomasi iki büyük ülke arasında değil, sonuçta birbiriyle iyi geçinmesi, birbirini anlaması ve belki de birbirini sevmesi gereken iki birey arasında gerçekleşir. Bir anlamda, primatlarda ve insanlarda gördüğümüz süreçler birbirinden çok da farklı değildir.
FRANS de WAAL HAKKINDA:
Frans de Waal, insan ve hayvan davranışlarını karşılaştırmalı olarak inceleyerek, insanların ve diğer primatların duyguları, zekâları ve sosyal davranışları üzerine önemli çalışmalara imza atmış Hollanda asıllı Amerikalı bir primatolog ve etologdur.
Emory Üniversitesi psikoloji bölümünde primat davranışları konusunda Charles Howard Candler profesörlüğünden emekli olmuştur.
14 Mart 2024’te vefat eden Waal, insan ve hayvan arasındaki davranışsal ve duygusal benzerliklere odaklanarak empati, işbirliği, adalet gibi konularda bilime önemli katkılarda bulundu. De Waal’ın Türkçede yayımlanmış eserlerinden bazıları şunlardır:
“İçimizdeki Maymun”, “Bonobo ve Ateist”, “Köken Ağacı”, “Empati Çağı”.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***