Deniz MAHABAD
İnsanlar topluluklar halinde yaşamaya başladığı andan itibaren yaşamı düzenleyen sistemler oluşturmaya çalışmış, başta tanrısal düzlemde somutlaşan bu düzen algısı zamanla yerini devlet yapılanmalarına bırakmış ve yöneticiler de göksel varlıkların yeryüzündeki temsilcileri gibi görülmüştür.
Felsefenin içinde de yerini bulan siyaset; yöneticilerden halka, özgür iradeden varlık sorgusuna uzanan geniş bir kavram olarak yaşamın her alanında kendini hissettirmektedir. Değil mi ki devlet kurumunu temsil eden kişi veya meclislerin kararlarıyla binlerce insan savaşa gidebilmekte, ekonomik sorunlar yaşayabilmekte ve kimi zaman kendi yaşamı hatta temel özgürlükleri konusunda bile söz söyleme hakkına sahip olamamaktadır. İşte tam da bu noktada edebiyat dahil olmaktadır hayatın büyük damarlarına.
Aristoteles’e göre edebiyatın görevi “Gerçekten olan şeyi değil, tersine olabilir olan şeyi, yani olasılık veya zorunluluk kanunlarına göre mümkün olan şeyi ifade etmektir.” (Moran, 1991, s. 14) Edebiyat, evren gibi sonsuz olasılıkların buluştuğu zihnin kavşak noktasıdır. Bu kavşaktan en çok acılar, varoluşsal kaygılar ve soru(n)lar geçmektedir. Yazarlar ise karmaşık zihin trafiğini kontrol eden insan emekçileridir diyebiliriz.
İnsan emekçiliğini misyon edinen çeşitli yazarlar seslerini duyurmaya ve başkalarının sesi olmaya gayret etmektedir. Günümüz yazarlarından Deniz Faruk Zeren de bu gayretin temsilcilerinden. Dipnot Yayınları’ndan yenice çıkan “Ben Bermal” kitabıyla Deniz Faruk Zeren; artık silikleşen, bir şekilde hasıraltı edilen somut toplumsal sorunları, estetik kaygılar yaşamadan ve politik titreşimleri kaybetmeden dile getirmektedir.
Edebî bir tür olan roman, insan mücadelesinin gerçekliğini ve hayal gücünü üretirken ideolojik varlığın, insan yaşamındaki yerini sorgulayabilmelidir. Zeren de bu bağlamda okuyucuyu mühim bir sorguya dahil ediyor. “Toplumcu Gerçeklik” anlayışını amaç edinen sanatçılar, edebiyatın içerdiği politik boyutu bireyin içinde sıkıştığı siyasi argümanların biraz daha anlaşılır olması açısından çıkış noktalarından biri olarak kullanmaktadır. Zeren, metnini oluştururken coğrafyanın koşullarını da irdelemekte ve Karaova kasabasında toplumsal sorunların politikleşmesine varan süreci sade bir dille sunmaktadır.
Kitabın ana karakteri Mazlum Samsa, Berxareş köyünde vekil öğretmenlik yapmaktadır. Kahraman, toplumsal/siyasal sorunlara uzak olmamakla kalmayıp bu yöndeki çalışmalara aktif katılım çabasındadır.
Kitaba adını veren “Ben Bermal” ise Mazlum’a rehber olan bir karakter. Kitabın adının Bermal olması ana kahramanın da kadın olacağı izlenimi verse de süreç, eril zihniyete bir tavır olarak kendini hissettiriyor. Erkek egemenliğinin hâkim olduğu dünyamızda savaş ve politik bilinci yüksek bir kadının varlığı bu tavrın göstergesi denebilir. Beklediği kişinin/kişilerin erkek olacağını düşünen Mazlum Samsa’nın “Ben Bermal”ı görmesiyle yaşadığı şaşkınlık eril zihniyetin içinde tam anlamıyla kırılmasına işaret ediyor. Bermal karakteri, yazarın yaşadığı coğrafyada yüzyıllardır kadına yönelik sömürü erkine bir cevap olsa da asıl olan kadının hiçbir ideolojik, dinî, kültürel oluşuma ait olmadan kendiliğini var etme yolculuğudur. Kitapta devrimcilik gerçeğinin gerekliliğine olan inanç ön plandadır. Samsa’nın bu inancın parçası olması ise kadının eril dünyaya yön verme gücüne gönderme olarak kabul edilebilir.
Kafka’nın “Dönüşüm”ü… Zeren, kitabını bir “dönüşüm” süreciyle biçimlendiriyor ancak bu süreç Geregor Samsa’daki gibi fiziksel şekliyle değil, bilinç devinimleriyle ve etik sorgulamalarla ortaya konuyor. Roman genellikle bir bekleyiş halinde ilerliyor. Samsa’nın iç dünyası ve çevresi bu yönde kurgulanmış. Kasabada sürekli hareket halinde olsa da, bekleyen bir insanın birikimine tanık oluyoruz kahramanı izlerken. Sancılı olsa da sabırlı olmanın, kontrolü kaybetmemenin, duygularını dizginleyebilmenin önemini vurguluyor Mazlum karakteri. Mazlum aynı zamanda gençlik yıllarında politik bir kişilik edinme ya da öyle görünme çabasında olan insanları hatırlatıyor ironik şekilde. Ancak Mazlum Samsa, hızla politik kişilik kazanma kaygısını duymadığından zamana yayarak, saatlerce okuyarak politik bir kişilikten ziyade politik bir saha yaratma çabasına giriyor.
Romanda bir diğer önemli kahraman ise Hamal Cemal. Panter adında atı var. Gitmeden önce Panter’i satıyor. Gidişine kadar olan süreçte hayvanlara, bitkilere, çevreye yaklaşımı gidiş öyküsünü hazırlıyor sanki. Mazlum’un asma ağacının altına attığı izmarite gösterdiği tepki, Cemal’in gelişiminin özeti mahiyetinde. Artık aynı olmayan, olamayan bir dönüşüm var. Devrimci bir dönüşüm.
Romanda “gitmek” eylemi baskın. Ancak uzun süre beklemeyle iç içe geçen bir gitme var. Teorik olarak hazırlıkla devam eden bir gitme. Nereye gitmek istiyor Mazlum Samsa? Metin bu doğrultuda biçimleniyor. Süregelen bir devrim mücadelesine katılım çabası. Hamal Cemal’in devrim saflarına erken katılımı Samsa’yı derin bir boşluğa itiyor. Yalnızlığını kısa bir süre dolduramıyor ancak dönüşümün ve gelişimin gerekliliği toparlanması için gerekçe oluyor kendisine.
Bir kahvede gece vakti arkadaşlarının öldürülmesinden sonra büyük bir üzüntü yaşar metnin kahramanı. Gitmek için haber gönderir, haber bekler. Gitmek için gelişimini tamamladığını düşünür. Odasına kapanıp saatlerce paslı somyaya terli vücuduyla uzanıp kitap okumanın, mahalle mahalle dolaşıp afiş, broşür dağıtmanın dönüşümünün en önemli parçaları olduğunun farkındadır Mazlum. Ancak beklediği onayı alamaz. Devrimciliğe giden yolların bütün aşamalarını belirgin hale getiren Deniz Faruk Zeren bir gencin bu anlamda dönüşümünü sağlam bir gerçekliğe oturtuyor. Günümüz koşullarında Mazlum Samsa benzeri gençlerin varlığı çok az. Çünkü dünyanın vardığı nokta popüler kültürün baskın olduğu, teknolojik gelişimlerin özellikle de iletişim kanallarının farklı bir boyuta evrildiği, tüketim toplumuna dayalı bir dönem. Haliyle politik bilinç yerini farklı argümanlara dayalı bir ortama bırakmış durumda.
Siyaset, belirli kıstaslarla dokunduğu edebiyatın yanı sıra sinemada da güçlü bir argümandır. Bu bağlamda “Ben Bermal”, Kazım Öz’ün 2008 yılında gösterime giren Bahoz/Fırtına filmini hatırlatıyor. 1990’ların yoğun, karmaşık ve çetin politik atmosferinde geçen filmin kahramanı Cemal adında Kürt Alevi bir gençtir. Mazlum Samsa gibi bir başına değildir Cemal. Üniversite için İstanbul’a gider. Siyasî örgütlenmelerden olabildiğince uzak duran apolitik Cemal karakteri daha sonra tanıştığı Kürt sol grup öğrenciler aracılığıyla ideolojik bir figür halini alır. Bu noktada Mazlum Samsa’nın bekleyiş ve gitme süreci Cemal ile benzerlik gösteriyor.
Mazlum’un geçmişi bilinmiyor. Ancak ücretli öğretmenlik yaptığı süreçte ve sonrasında devrim/devrimcilik gibi kavramlara -teorik de olsa- uzak olmadığı anlaşılıyor. “Ben Bermal” Samsa’yı pratik çalışmalara yönlendiriyor. Böylece kadın eğiten önder birey olarak konumlanıyor. Mazlum’un okuması için kitaplar veriyor Bermal. Beklemekten gitmeye varan yolculukta ana rehber “Ben Bermal” oluyor.
Bermal, romanda az görünen ikincil karakter gibi dursa da olay ve olgular içindeki büyük kurucu, değiştirici, dönüştürücü güçtür. Eril kuvveti şekillendiren, feodal kastın karşısında toplumu ve arkadaşlarını değişime hazırlayan, yol gösteren “Ben Bermal”dir. Devrimci kimliğini kazanmaya çalışan Mazlum’a yaklaşımı ve köyde husumeti çözerken düşmanlıktan ziyade koskoca köklü feodal erkeğe müdahalesi çarpıcıdır Bermal’in.
Sonuç olarak güçlü bir toplumsal olgunun metinleştirildiği “Ben Bermal” romanında bir karakterin zaman içinde dönüşüm ve gelişimine tanıklık ediyoruz. Bununla birlikte devrimci bir topluluğun çalışma tarzını ve iç dünyasını estetik dilin olanaklarıyla okuma fırsatı buluyoruz. Dolayısıyla Zeren’in birçok açıdan başarılı bir metin ortaya çıkardığını ve sosyopolitik bir konuya cesurca yaklaşarak yeniden hayat verdiğini söyleyebiliriz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***