YouTube’de yayınlanan ‘Tutunanlar’ın bu haftaki konuğu Türkiye’deki baskınlar sebebiyle İsveç’e zorunlu göç yapmak zorunda kalan Dr. Ayça Güler oldu… Meriç üzerinden vatanını terk etmek zorunda kaldığını anlatan Güler, üniversite sınavında ilk 1.000’e girdiğini anlatıyor. Güler, “Fedakar bir hocamız vardı. Kendi çocuklarından çok bizi düşünüyordu. Hacettepe Tıp’ı kazandım.” diyor. Oğulları Numan doğduktan sonra kendisi gibi doktor olan eşi Osman Kadir Güler’in tutuklandığını anlatan Güler, “Eşim çıktı, oğlumuz o kadar mutlu oldu ki ama bir yandan da babasına ‘baba’ diyemedi… Arabaya bindik, gideceğiz yanıma geldi ve kulağıma, “Anne Osman’a söyleyebilir misin benim yanıma oturabilir mi?” dedi. Sonra eve geldik, ‘İyi doğdun baba’ diyerek kaç gün boyunca babasına sarıldı…” ifadelerini kullanıyor. Hiç bir zaman ümidini kaybetmeyen Doktor Ayça: “Yağmurlar Yağacak, Atılan Çamurlar Temizlenecek”
Doktor Ayça Güler, anne ve babasıyla birlikte görülüyor. Süreçte kansere yakalanan babası, geçtiğimiz yıllarda vefat etmiş.
Dr. Ayça Güler’in açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
- Biz iki kardeşiz. Benden 5 yaş büyük bir ağabeyim var. Memleket Adana, Tarsus. Babam öğretmen. (Vefat etmiş) Annem öğretmen. Matematik öğretmeni. Bu tür ebeveynler aynı zamanda çok demokratik ve arkadaş canlısıdır. Belki de ders çalışmamızı sağlayan en büyük etkenlerden biri de babamdır çünkü kendisi öğretmendir. Her zaman böyle iyi notlar almamızı isterdi. Huzur içinde yatsın.
- İlk ve orta okullar Adana’dadır. Ortaokulu ise Adana’nın Anadolu lisesiydi. Lise Mersin’deydi, Mersin Fen Lisesi. Hafta içi Mersin’de kalıyordum, hafta sonu ise ailemi ziyarete Adana’ya geliyordum. Belki kitap okumaya daha çok odaklandım. Doğası gereği ilgilenmek denir buna… Hep derdim hadi derslerinde yardımcı olayım alt sınıfların.
- Allah rahmet eylesin, çok fedakâr bir öğretmenimiz vardı. Yani onun kendi çocuğundan çok bizi düşündüğünü çok net biliyorum. Elhamdülillah, canlarını feda eden insanlarla, fedakarlıklarıyla kazandık. Üniversite sınavına girdim. Üniversitede ilk 1000’e girdim. Hacettepe, Tıp’ı İngilizce yazdım.
- Eşim de doktor. 2014 yılında oğlumuz oldu. 2017’de eşim tutuklandı. Ben hala çalışıyorum. ÖNcesinde bir gözaltı sürecim oldu. Bir gün hastaneye gidiyoruz, sabah… Radyodan duyduk. Yeni ihraç listesi açıklanmış. Listede ben de varmışım. Arkadaşım görmüş, hastaneye geldik bu başladı hüngür hüngür ağlamaya…
- Ayda iki kez imza atmam gerekiyordu. Babam rahatsızdı. Ameliyat oldu. Annemin gözünda aniden bir körlük oldu. Her ikisi de aynı zamanda iki farklı hastanede yatıyordu. Babamda pankreas kanseri olduğu anlaşıldı. Her tarafa yayılmıştı.
- Çocuğuma annem hastane odasında yatarken bakıyordu, ben de babamla ilgilenmeye çalışıyordum. Yolda bir dilenci durdurdu beni. ‘Abla n’olursun annem hasta, bana para ver’ dedi. Bir dakika düşündüm; annem hasta, babam kanser, eşim tutuklu, ben ihraç oldum… Allah’ım dedim bu senden geliyor dedim… O dilenci bana bunu fark ettirdi.
- 24 saat içerisinde Urfa’ya gidiyordum çocuğumla babasını görmesi için, sonra tekrar Adana’ya babama gidiyorduk… Sonra bir gün babam, hastanede eşimi sordu. ‘Osman nerede’ dedi… Dedim baba burada değil… ‘Ya ben onu rüyamda o kadar güzel gördüm ki’ dedi… Dedim kesin Osman çıkacak…
- Sonra eşim tutuksuz yargılanmak üzere tahliye oldu. İlk eşim çıktı, oğlumuz o kadar mutlu oldu ki ama bir yandan da babasına ‘baba’ diyemedi… Arabaya bindik, gideceğiz yanıma geldi ve kulağıma, “Anne Osman’a söyleyebilir misin benim yanıma oturabilir mi?” dedi.
- Sonra eve geldik, ‘İyi doğdun baba’ diyerek kaç gün boyunca babasına sarıldı… Misafirler geldi, ‘Onlara artık gidin ben babamla iyi ki doğdun’ yapacağım’ diyor… Babam babasına her sarıldığında günlerce ağladım. Neden diğer çocuklar da babalarına sarılamıyor, hepsi günahsız…
- Sonra babam vefat etti. Son anlarında yanındaydım. Namazlarını hiç aksatmadı. Son anına kadar. Namazını kılıyor, yatıyor sonra tekrar kalkıyor bir daha kılıyordu. Annem ve babam har zaman bize destek oldular. Onların dualarını aldım, çok şükür. Şanslıyım… Abim, babamın cenazesine gelemedi. Ona telefondan gösterdik…
- Aslında tıp fakültesi birinci sınıftan beri yurt dışına gideyim istiyordum. Ama kısmet olmadı. 1 ay içerisinde çıkma kararı aldık. Zaten babamı bekliyorduk. Daha fazla beklemenin bizim adımıza bir anlamı yoktu. Meriç’ten çıktık. Yunanistan bambaşka bir dönem… Bizim Türk olduğumu duyan Yunanlılar o kadar sıcak karşıladılar ki…
- İsveç’te ilk kuzenlerimde kaldık. Sonra bir ev verdiler bize. Mesleğimize geri dönmeden önce dil sürecimiz oldu. Bir kurs bulduk. İsveçli bir hocamız vardı. Ondan çok şey öğrendik. Bir grup kurduk, kadın grubu… Dans ediyoruz. Damat halayını öğrettik onlara… Böyle böyle çoğalıyoruz…
- Dil sürecinden sonra diplomalarımızı buranın sağlık bakanlığına gönderdik. Soyismi değişikliğinden dolayı kabul etmediler. O arada kızımız oldu. Oturumdan sonra tekrar gönderdik. Eşimle birlikte teorik sınava hazırlandık. Eşim, ‘önce sen hallet’ sonrasında da ben dedi… Önce ben teorik sınavı verdim, sonra o…Önce ben pratik sınavı verdim, sonra o…
- Sonra diplomamızı almış olduk. Ben şu an intern olarak çalışıyorum; isveç dışında başka bir ülkede diploma aldığım için… Sonrasında asistan olarak çalışmaya başlayacağım. Şu anda psikiyatr kısmında çalışıyorum. Burada da iki ay çalışmam gerekiyor. Sonrasında belki enfeksiyon hastalıkları bölümünde çalışacağım.
- Bu süreç bize mücadele etmeyi öğretti. Düşüyoruz, düşeceğiz ama yine kalkacağız. Yeni bir hayat… Yeni insanlar… Dışarıdan sert kabukları olan ama kapıyı araladığınız zaman çok sevecen ve sevgi dolu insanlar… Çok yalnızlar, bir çoğu… İntihar girişimi çok. Çocukları var ama çocukları diyor ki ‘onlara bakan var’… Yakınında ama doğru düzgün uğramıyor…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***