ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Hep söylerim ama önemine binaen bir daha tekrar edeceğim; Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi ‘ezbercilik’tir. Hangi ekonomik ya da sosyal gruptan olursanız olun fark etmiyor… Toplumun ekserisi araştırmak, öğrenmek, bilgilenmek yerine, işine gelen ezberleri tekrar etmeyi tercih ediyor.
Üstelik ‘ezberlerinin’ yanlışlığını delilleriyle ortaya koysanız bile hiçbir şey olmamış gibi aynı yalanı-ezberi tekrar ediyorlar. Buyrun son günlerin popüler tartışma konularına beraber bakalım.
Herkesin dilinde, ‘Danıştay’ın göreve iade ettiği 450 hakim savcı’ haberi var. Erdoğan-Ergenekon ittifakı bileşenleri koro halinde aynı yalanı söylüyorlar. Erdoğan rejimi medyayı tamamen kontrol ettiği için herkes Nedim Şener gibilerin yalanlarına kaldı. Bir de Nurettin Veren gibi klinik vakalar var ki onlar artık tıbbın alanına giriyorlar.
Oysa ki ortada ne tek kalemde görevine iade edilen 450 hakim savcı var, ne de Erdoğan konudan habersiz! Herkesin gözü önünde yine tiyatro oynuyorlar. Yazan çizen gazeteciler, yorum yapan hukukçular ve tweet atan siyasiler ne olduğunu araştırmaya bile ihtiyaç hissetmeden “bir kalemde iade edilen 450 hakim savcı” yalanını-ezberini tekrar ediyor.
Yalan üzerine ‘hükümet ile Cemaat barışıyor’ analizleri kastırıyorlar. Düşünün, durum öyle bir hale geldi ki Danıştay oturup resmi açıklama yapmak zorunda kaldı. İşin özü şu; 2017’den bu yana ihraç edilen 5 bin 112 hakim-savcıdan 435’i ile ilgili HSK’nın işlemi iptal edildi.
İhraç edilenlerin yüzde 10’u bile değil!
İsmail Saymaz’a konuşan bir Danıştay üyesi “Beraat ve takipsizlik alanları bile iade etmedik!” diye keyfiliği açıkça itiraf etti. Kamuoyu, 7 yılda 5 bin 112 hakim savcının sadece fişlemelere göre ihraç edilmesine değil de bunca yılda sadece 435’inin iadesine kıyamet koparıyor.
Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın dediği gibi “Ya hu, o zaman ilan edin hukuk yok diye, buyrukla yönetin.”
Skandal burada bitse iyi!
Erdoğan’ın Mısır dönüşü yaptığı, “Danıştay kararının takipçisi olacağız” açıklaması sonrası Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 387 isimle alakalı olarak Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yeniden inceleme başlattığını açıkladı.
Yani “Talimatı aldık!” demiş oldu.
Ancak hiçbir siyasetçi, hukukçu ya da gazeteci, “HSK kesinleşmiş bir kararın nesini inceleyecek? Kesinleşmiş bir yargı kararını bir idari kurul inceleyebiliyorsa bu nasıl yargı bağımsızlığı?” diye sor(a)madı.
Peki ne oldu?
Sözüm ona muhalif siyasetçi, gazeteci, hukukçu ya da akademisyenler hep birlikte Erdoğan’ın çiğneyip tükürdüğü ‘fetö’ sakızını çiğniyorlar. Bu insanlar nasıl dönebilirmiş? 250 şehit boşuna mı verilmişmiş ? Erdoğan rejimine hesap sormak, hukuku hatırlatmak yerine mağduru suçlamaya devam ediyorlar.
Bu konularda kalem oynatan, ekrana çıkıp yorum yapanların hiçbiri dosyalara bakmıyor. Eğer baksalar rejim yargısının bile saçma suçlamaların altından kalkamadığını görürlerdi.
Benzer bir durum 15 Temmuz tartışmalarında da yaşanıyor.
Siyasal İslamcıların ve Erdoğan rejiminin akil insanlarından Abdurrahman Dilipak, iktidarın 15 Temmuz darbe girişimini 4 ay öncesinden en ince ayrıntısına kadar bildiğini yazdı.
Aslında bu tartışmayı alevleyen benim “Reis’in 15 Temmuz roketleri” başlıklı dosyam oldu. Dilipak, bu yayını takipçileriyle paylaşıp ardından meşhur tweetini attı. Tabi kıyamet koptu.
Aslına bakılırsa Dilipak’ın söylediklerin de şok edici bir şey yoktu. Zira asgari zekaya sahip herkes gerçeğin böyle olduğunu biliyor. Kaldı ki tonla bilgi-belge-şahitlik Erdoğan’ın 15 Temmuz’un sahibi olduğunu teyit ediyor.
Dilipak’ın sözlerinin orjinalliği şurada; Dilikap herhangi birisi değil. İktidar mahallesinin ‘derin’ kalemlerinden bilinir. Dahası ilk kez AKP cenahından bir kanaat önderi resmi söylemi sarstı.
Bu yönüyle çok önemliydi. Nitekim MHP lideri Devlet Bahçeli çok öfkelendi ve Dilipak’a saydırdı.
Fakat benim gelmek istediğim yer orası değil. Bahçeli’nin ya da Erdoğan’ın sert tepki göstermesi normal. Ergenekon cenahının da. Çünkü 15 Temmuz kumpasıyla ülkedeki rejimi değiştirdiler. Şimdi rantını yiyorlar.
Benim dikkatinizi çekmek istediğim yer ‘muhalif’ cenah. Daha doğrusu ‘sözde muhalif cenah.’
Düşünün; iktidar cenahından birisi 15 Temmuz’un 4 ay önceden en ince ayrıntısına kadar bilindiğini söylüyor. Daha önce de Yusuf Kaplan, Erdoğan’ın 15 Temmuz öncesi Kemalist askerlerle anlaşma yaptığını canlı yayında açıklamıştı. Genelkurmay eski istihbarat başkanı İsmail Hakkı Pekin ve emekli general Ahmet Yavuz da benzer şeyleri ekranlarda anlattılar. Yani Dilipak malumu ilan etti, bilineni teyit etti.
Böyle bir durumda ne olması gerekirdi? Muhalefetin, bağımsız gazetecilerin, akademisyenlerin, sivil toplum temsilcilerinin ve en önemlisi o gece hayatını kaybedenlerin yakınlarının ayağa kalkıp, “Sevdiklerimizi bile bile ölüme yolladınız, hatta onları öldürdünüz.” demeleri gerekmez miydi ?
“Madem biliyordunuz neden önlemediniz?” diye sormadılar. Peki ne oldu ?
Siyasetçisinden gazetecisine hepsi bildik ‘fetö’ ezberlerini tekrar edip duruyor. Dönüp dolaşıp rejimin söylemlerini tekrar ediyorlar. Rejimin söylemini sorguluyormuş gibi yapanlar ki çoğunluğu Beyaz Türkler, “Cemaat darbeye kalkıştı, hükümet biliyordu, yol verdi ve kendi darbesini yaptı.” tezini işliyor.
Bu tezin yanlışlığına dair binlerce delil varken, sayısız yayınla bunu ortaya koymuşken hiçbirini duymamış, görmemiş gibi davranıyorlar.
Erdoğan-Ergenekon rejiminin bileşenleri 15 Temmuz’u konuşturtmamaya kararlıyken sözüm ona muhalif olan bu çevrelerde gerçeği bulma yerine, “Cemaat bitti, Erdoğan rejimini de 15 Temmuz’a ekleyip ikisinden birden kurtulabilir miyiz!” fırsatçılığının peşinde.
O yüzden ortaya çıkan bunca bilgi-belge-şahitlik-itiraf yokmuş gibi rejimin ilk günkü söylemlerini tekrar ediyorlar. Böyle yapınca, rejimin türküsünü söyleyince Erdoğan’ın gazabından kurtulacaklarını sanıyorlar. Hatta bir adım daha ileri gidip ülkede kötü giden her şeyden Cemaati sorumlu tutuyorlar.
Oysa ki Hizmet Hareketi’nin Erdoğan rejimine destek olduğu dönemde ekonomi neredeydi, demokrasi endeksindeki yerimiz neredeydi, hukukun bağımsızlığı endeksinde, yolsuzluk endeksinde neredeydik şimdi neredeyiz?
İşin daha da tuhafı şu; sicilinde işkence, adam kaçırma ve asit kuyularında yakmalar olanlar ekranlara çıkıp etik ahlak filan diyor. Gerçekten vicdan sahibi, aklı selim insanlar için kabus gibi bir dönemden geçiyoruz.
Ancak bunca yıldır siyaseti izleyen ve Erdoğan’ın kafa yapısını bilen birisi olarak bu çevrelere şu hatırlatmayı yapayım; istediğiniz kadar Erdoğan rejiminin türküsünü söyleyin, istediğiniz kadar masum insanlara iftira atın, sonunuz değişmeyecek. Erdoğan’a biat etmiş gözükseniz de kurtulamayacaksınız.
Erdoğan yerel seçimden sonra ajandasında kalan son birkaç maddeyi de hayata geçirecek. Kiminizin sessiz kaldığı, kiminizin alkışladığı hukuksuzluklar, zulümler, çökmeler sizin mahallenize de gelecek. Eğer Erdoğan’ın ömrü yeterse, size neler yapacağını son on yılda yaşananlara bakarak görebilirsiniz.
Siz üzerinize doğru tam gaz gelen trene karşı ‘fetö’ türküsü söylemeye devam edin!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***