Bedri TEKİN*
Dün acı haber Erzincan İliç’ten geldi. Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş tarafından işletilen altın madeni işletmesinde milyonlarca ton siyanürlü toprak kaydı, altında en az 9 emekçi kaldı, can kaybı dışında, malzeme içindeki siyanür artıkları ve diğer kimyasallar nedeni ile doğa katliamı da yaşanıyor.
Bu beklenen bir haberdi, TMMOB, TTB, odalar, sendikalar; “Bu altın madeni işletmesinde bir işçi ve doğa katliamı yaşanacağını” yıllardır söylüyorlardı. Ne yazık ki, haklı çıkıldı.
Dün, 16 ay önce Amasra’da meydana gelen ve 43 işçinin hayatını kaybettiği grizu patlamasının duruşması yapılıyordu. Ülkemizde işçi katliamının yaşanmadığı hemen hiçbir gün ve hiçbir yer yok, Davutpaşa, OSTİM, Soma, Ermenek, Afşin-Elbistan, Adana Kozan, Siirt, Bursa Kemalpaşa, Küre, İstanbul Torunlar, İstanbul Esenyurt, Samsun… toplu işçi katliamı denince ilk çırpıda aklımıza gelen yerler. Her gün en az 5 emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor.
Şu bir gerçek ki, dün yine ölüm işçilere düştü. Büyük olasılıkla 13 yıl önce Elbistan-Afşin Cillolar maden işletmesinde meydana gelen ve 9 işçinin tonlarca malzeme altında kalması, aradan geçen yıllara rağmen cesetlerinin çıkartılmamış olması gibi bir durumla karşı karşıya kalınacak.
Altın madenciliği, altın madeni işletmeciliğinin gerekliliği, siyanürle maden işletmesinin gerekliliği, Çöpler Maden İşletmesi, işletmenin ruhsat-ÇED süreci, kapasite artırımı, ortaklık yapısı, İlhan Cihaner tarafından açılan soruşturma sonrası İlhan Cihaner’in başına gelenler, daha önce yaşanan siyanür sızıntıları, faaliyetin bir süre durdurulduktan sonra yeniden işletmeye açılmasına izin verilmesi vb. konularda çok söz söylenebilir.
Tüm bunları unutmadan şunu söyleyebiliriz ki; siyanürlü su ile altını ayrıştırmak için kaymanın olduğu bölgeye getirilmiş olan malzeme kapasitesi ve kayma olasılığı hesaplanmamış, dik ve yüksek bir şekilde depolanmış toprağın çökmesi, kayması önlenmemiş, siyanürün toprağa, suya, havaya karışmaması için önlem alınmamıştır.
ÇEVRE FELAKETLERİNİN NEDENİ POLİTİKTİR
Tüm iş ‘kazaları’ için teknik bir neden söylenebilir. Ancak, iş cinayetlerinin, çevre felaketlerinin nedeni politiktir, kapitalizmin kar hırsıdır, emekçi canına, doğaya önem verilmemesidir.
Madencilik için doğanın yağmalanmasını, işyerlerinde 7’den, 70’e her yaştan işçi ölümlerinin yaşanmasını olağan bir durummuş gibi karşılamak, ya da bir süre sonra unutmak alışkanlığı değişmek zorunda. İşçi sınıfının ekonomik hakları için ayakta olduğu bu günlerde “Yaşam- sağlıklı yaşam” talebi de yükseltilmeli.
AKP’li yıllarda 32.000, sekiz aydır Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak görev yapan Vedat Işıkhan döneminde ise 1.300 emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bu kabul edilebilir bir durum değildir, siyasiler görev alanları ile ilgili hesap vermelidir. ÇSGB’ deki müfettişler hakkında dava açılıyorsa, ölümlerde siyasiler öncelikle istifa yolunu seçmeli, ardından haklarında dava açılmalı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı görev alanlarındaki ölümlerin sorumluluklarını üstlenmelidir. Altın madeni ocağının ruhsat alması, ÇED raporu düzenlenmesi, kapasite artırımı, kapatıldıktan sonra yeniden açılması sürecine ilişkin olarak tüm sorumlular hesap vermelidir.
İş kazalarının/cinayetlerinin yaşanmaması, yaşanırsa da, işverenlerin, kamu makamlarının hesap vermesi öncelikle işçilerin, sendikaların örgütlülüğüne, sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışma hakkını talep etmelerine ve bunun için mücadele etmelerine bağlıdır. İşçilerin hayati tehlike olan durumlarda “çalışmaktan kaçınma hakkı” vardır. Hemen bugün konfederasyonlara, sendikalara düşen görev bir araya gelip uyarı olarak birkaç saatte olsa çalışmaktan kaçınma hakkını kullanarak iş cinayetlerine dikkat çekmeli, hesap sormalıdır.
İşçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin ülkemizde yürürlükte olan temel düzenleme 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’dur. 12 yıldır görüldü ki, bu yasanın düzenlediği çerçevede ölümler önlenemiyor. Sendikalar ara sıra yapılan basın açıklaması ile yetinmek yerine 6331 sayılı yasayı yırtıp atmalı, sağlıklı, güvenli koşullarda çalışmayı esas alan fiili ve meşru mücadeleyi başlatmalı. Eğer meydana gelirse, her ölümde, sakatlanmada, yaralanmada üyesi olsun, olmasın işçilerin, ailelerinin yanında yer almalıdır. İş cinayetlerinde işverenleri sorumluluktan kurtaran düzenlemelerin, işverenler yerine genellikle iş güvenliği uzmanlarını yargılayan uygulamaların ortadan kaldırılması talebi yükseltilmelidir. İşçiler, işçi sınıfı, sendikalar ayağa kalktığında, meslek örgütleri ile dayanışma içinde davranıldığında, cinayetler, çevre katliamları önlenecektir.
AKP döneminde her alanda mühendisliği, bilimi, tekniği esas alan uygulamalar ortadan kaldırılmış, TMMOB ve Odalar saf dışı bırakılmıştır. Kamuyu, kamucu anlayış esas alınmadığı, TMMOB ve odalar alanlarında denetleme konusunda yeniden yetkilendirilmediği sürece, depremlerde, işyerlerinde, madenlerde, sellerde can kayıpları sürecektir.
Ülkemizde altın madenciliği uluslararası şirketler ve Türkiye’de iktidar partisinin eski bakanlarının en azından bir süre de olsa CEO’luğunu yaptığı, ülke kaynaklarının yağmalanmasında her türlü desteğin verildiği yerli ortaklarınca sürdürülmektedir. Ülkenin birçok yerinde işçi katliamlarına, çevre felaketlerine yol açacak aynı risklerle karşı karşıyayız. Merkez Bankası altın rezervi 200 yıl sürecek seviyededir. İşçi ölümlerine, doğayı tahrip eden, çevre katliamlarına yol açan bu madencilik işletmeleri kapatılmalı, verilen ruhsatlar iptal edilmelidir.
SORULMASI GEREKEN SORULAR
Bu işletmenin gerekliliği bir yana, aşağıdaki soruları da sormak gerek diye düşünüyorum;
Liç alanında dolgu şev eğim açıları, palya genişlikleri, palya yükseklikleri, dolgu stabilizasyon, dolgunun maksimum su içeriği ve su sızdırma akışkanlığı, dolgu statik, dolgu kayma, dolgularının kış şartlarına göre donma ve donlu dolgunun çözülmesi sonrası zemin ıslah projelendirmesi (susuzlaştırma), liç alanında dolguda oluşacak oturma + çökme hesapları yapıldı mı?
Kamuoyunun bilgilendirilmesi mümkün mü?
*Bedri TEKİN: İş Güvenliği Uzmanı
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***