(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
27 Şubat Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan’ın ölüm yıldönümü… Erbakan partisini kapatan, kendisini siyasetin dışına itine ‘postmodern darbe’ 28 Şubat’tan bir gün önce aramızdan ayrıldı. Rakamlar üzerinde kaderin nasıl cilveleştiğini görmek mümkün ama esrarını çözebilmek bize meçhul.
Erbakan siyaset sahnesine 1970’lerde çıktı. Önce Konya’dan bağımsız milletvekili seçildi. Sonra parti kurdu. Milli Görüş adını verdiği siyaseti adım adım ülkenin gündemine soktu. Kurduğu her parti kapatıldı. Milli Nizam Partisi’nin kapısına 12 Mart muhtırasının şartlarında kilit vuruldu.
Ardından amblemi anahtar olan Milli Selamet Partisi’ni kurdu. Erbakan her zaman hakim güce karşı siyaset yaptı. Hiçbir dönem rüzgarı arkasına almadı. Buna rağmen her türlü zorluğa göğüs gerdi, yılmadı, pes etmedi, doğru bildiği yolda kara, fırtınaya, tufana aldırmadan yürüdü.
Partisinin oylarını giderek arttırdı. 1973 seçimlerinde 48 milletvekiliyle Meclis’e girdi. Amblemi gibi gerçekten siyasetin anahtar partisi oldu.
Türkiye tarihinin en tartışmalı hükümetlerinden biri olan CHP ile koalisyon kurdu. Muhafazakar sağ ile merkez sol ortak hükümette buluştu. Dönemin CHP Lideri Bülent Ecevit’in hükümeti anlatırken kullandığı ‘tarihi yanılgı’ kavramı siyaset tarihine geçti. Kastettiği sağ ve solun birbirlerini yanlış tanıdığı eski yanılgıların ve önyargıların bu hükümetle giderildiğiydi.
MSP’nin muhafazakar tabanı hükümetin şeklini ve politikalarını sindirmekte zorlandı. Parti zaten grupların koalisyonuydu. Af kanununun doğurduğu tartışmalar istifalarla sonuçlandı. KKTC’nin bir devlet olarak kuruluşuyla tamamlanan Kıbrıs harbi bu hükümet döneminde gerçekleşti.
Hükümeti oluşturan iki lider Kıbrıs zaferini paylaşamadı. Hem Ecevit hem de Erbakan ‘Kıbrıs Fatihi’ olmak istedi. Erbakan’ın harekat kararında rolü belirleyiciydi kuşkusuz. Başbakan Ecevit olduğu için ‘Kıbrıs Fatihi’ onun ünvanı oldu. Bu rüzgarı oya dönüştürmek isteyen CHP erken seçim kararı aldı. Hükümet ömrünü tamamlamadan sahneden çekildi.
MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN YÜKSELİŞİ…
Erbakan, 12 Eylül darbesinde bedel ödeyen siyasetçilerden biriydi. Evinden alındı, zorunlu ikamete mecbur edildi. Darbenin gölgesi altındaki mahkemelerde yargılandı. Milli Görüş 1990’lı yıllarla birlikte çıkışa geçti. İttifakla girdiği 1991 seçimlerinde yüzde 18 oranında oy aldı. İçeride ve dışarıda bütün dikkatleri üzerine çekti.
Erbakan’ın iktidara doğru yürüdüğünü herkes kabullendi. Siyasetin üzerindeki başta asker olmak üzere, güç odakları da boş durmadı. Önüne set çekebilmek için projeler geliştirmeye başladı. Merkez sağ partileri ANAP ve DYP ‘Biz gelmezsek Refah gelir’ propagandasının etkili olduğu 1995 Aralık seçimlerinde Erbakan’ın RP’si sandıktan birinci parti çıktı.
Seçimin ertesi günü Ankara ‘RP’siz hükümet arayışına’ girdi. Erbakan ise tüm hükümet kombinezonlarını masaya koyarak ‘RP’siz hükümet kurulamaz. Kurulsa da yaşamaz’ dedi. ANAP’la görüşmeler olumlu giderken araya bayram tatili girdi. Dönüşte Mesut Yılmaz ‘Biz yokuz’ dedi. Erbakan, Yılmaz’ın tavrı karşısında o ünlü sözü söyledi: ‘Mesut Bey bana doktora yaptırdı’.
AK PARTİ’Yİ DOĞURAN İKLİM
Kısa ömürlü, istikrarsız hükümetler ve ülkenin ağırlaşan iklimi ve 28 Şubat kararları… Özellikle 1995 sonrası yaşanan olayların doğru analiz edilmesi günümüz siyasetini anlamaya da ışık tutar. Çünkü AK Parti’yi doğuran ve büyüten siyasal iklim bu dönemin şartlarıydı. Güç odaklarının Milli Görüş partilerine siyaset hakkı ve imkanı vermeyeceği anlışılınca Fazilet Partisi içeriden ‘yenilikçiler’ ve ‘gelenekçiler’ diye ikiye bölündü.
Eğer 28 Şubat Erbakan ve arkadaşlarını siyasetten uzaklaştırmasaydı Erdoğan’ın AK Partisi kurulsa bile bu kadar meydanı boş bulamaz ve büyüyemezdi. Yenilikçilerin açtığı yoldan yürüyen Erdoğan, Erbakan’ın milli görüş eksenli politikalarına sert eleştiriler getirerek kendisine yeni bir yol belirledi. Milli Görüş’ün arazisi daha doğrusu hazır tabanı üzerine AK Parti binasını inşa etti.
Erbakan’an ruhsat aldı mı? Kesinlikle hayır… AK Parti aynı zamanda Erbakan’a bir isyan hareketiydi. Özellikle yaşının 70 olması, tek adamlığı, klasik politikaları isyanı besleyen temel faktörlerdi. Devran döndü AK Parti huruc harekatına gerekçe yaptığı tüm unsurları bünyesinde topladı.
Erdoğan’ın ‘Biz Milli Görüş elbisesini çıkardık’ cümlesi unutulmadı. Erdoğan bambaşka yol izlediği aşikar. Erbakan gibi doğuya gitmedi. Batıya açıldı, Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri yaptı. Kıbrıs’ta devletin klasik çizgisini değiştirdi. İç politikada dini üslubu terk etti. Milli Görüş’ün kutsal bildiği değerlerden uzak durdu. Ta ki bütün gücü eline alana kadar…
Toplum Erbakan gibi mutedil bir isme hayat hakkı vermeyen sistemin karşısına ondan daha sert ve gözükara Erdoğan’ı çıkardı. Erdoğan güç odaklarına Erbakan’ı arattı. Erdoğan’ın AK Partisi her seçimde büyürken Erbakan’ın elinin altındaki Saadet Partisi ise zekat miktarı kadar oyu ancak alabildi.
Bir seçimden sonra Erbakan’ın, genel başkan Recai Kutan’a dönerek ‘Millet bize zekatını verdi. Yüzde 2,5, toplam oyların 40’ta biridir. Buna da şükür. Müslüman millet…’ sözü bir espri olarak siyaset tarihine geçti.
AK Parti çevrelerinde Erbakan ile Erdoğan arasındaki kavganın gerçek olmadığı, bir ‘danışıklı döğüş’ olduğu ileri sürülse de bu hakikati yansıtmamakta. Erbakan, Erdoğan ve arkadaşlarını diplama almadan Milli Görüş mektebinden kaçan öğrencilere benzetti. Ve politikalarını hiçbir zaman onaylamadı. Bir yerel seçim mitinginde ‘Fatihin torunları burada, Bizansın çocukları Yenikapı’da’ dedi. Bizansın çocukları dediği Erdoğan’ın AK Partisi’ydi. Bu ağır sözü, laf olsun diye değil inanarak söyledi.
ERBAKAN’IN KUŞATILAN EVİ…
Bugünlerde güncel bir tartışma var. Birkaç gün önce Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ‘Erbakan Hoca 2006 yılında mahkum olduğunda Tayyip Erdoğan polisle evini kuşattırdı. Hapse attırmak için büyük bir gayretin içine girdi’ dedi. Erbakan 28 Şubat sürecinin olağanüstü şartlarında ‘kayıp trilyon’ diye bilinen davadan mahkum oldu. Kararın tebliği ve infaz sürecinde Erbakan büyük sıkıntılar yaşadığını herkesin malumu. Unutmuş olanlar arşive bakarsa gerçekleri görür. Karamollaoğlu’nun sözlerine tepkiyi anlamak güç. Polis Altınoluk’taki yazlığı başta olmak üzere her yerde Erbakan’ı aradı. O günün gazetelerine bakarsanız Cuma namazlarından sonra cemaat ve gazetecilerle sohbet yapan Erbakan haftalarca cami değiştirerek cumalarını kıldı.
Kesinlikle söyleyebilirim ki AK Parti’nin, ‘Erbakan’ı hapisten kurtarmak’ gibi bir derdi olmadı. Gelişmeleri uzaktan izledi. Bir gazeteci Altınolukta’ta Erbakan’la görüşerek ‘Başbakanlık yapmış birine bu reva mı?’ diye dokunaklı bir yazı yazdı. Yazı gündem oluşturdu.
Bu gündemin etkisiyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaş ve hastalıklarını gerekçe göstererek Erbakan’ın dosyasını özel af kapsamına aldı ve eski liderini hapse girmekten kurtardı. Bülent Arınç’ın ileri sürdüğü gibi AK Parti yönetimi Erbakan için özel çaba sarfetmedi. Eğer mesele yapsaydı, sorun çok erken çözülürdü. Süreci izleyenler hatırlar mahkumiyet kararı da adaletten yoksundu. 28 Şubat izleri taşıyan karardan sonra Erbakan’ın ‘Yılan, çıngıraklı yılan’ sözünü hiç unutulmaz.
Erbakan’a rahmet… Erdoğan’ın AK Partisi’ne ise…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***