Cumhurbaşkanı Erdoğan da Hatay’da yaptığı konuşmada “Merkezi yönetim ile yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa, o şehre herhangi bir hizmet gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” dedi.
Erdoğan benzer konuşmayı 2019 yerel seçimlerinden sonra da yapmıştı. 2019 yerel seçimlerinde 11 büyükşehri kaybettikten sonra, bilhassa İstanbul’da ikinci kez yenildikten sonra , “belediye meclislerinde çoğunluk bizde, ayrıca pek çok konuda bizim önümüze gelecekler, (Belediyeler pek çok konuda, yasaları gereği iktidarının, merkezi yönetime gitmek zorundalar) biz bunları çalıştırmayız” demişti. Erdoğan’ın deprem bölgesinde bu sözleri tekrar etmesi inanılmaz acı verdi, infial uyandırdı.
Yüzyıllık cumhuriyet tarihimize baktığımızda ‘çözemediğimiz başlıca sorunlar nelerdir’ diye sıralamaya başlarsak , sanıyorum birinci sırada “Kürt sorunu “gelir. Yüzyıl boyunca Kürt meselesini çözemedik, uluslararası raporlara göre yüzyılda 3 trilyon dolarlık büyük bir maddi kayba, yüzbinlerce insanın can kaybına sebebiyet veren Kürt sorununu çözemedik, facialara dönüştürdük.
Bana göre, ikinci sırada bulunan deprem sorununu çözemedik, ki bir deprem ülkesiyiz, Japonya kadar olmasak da ona yakın bir deprem ülkesiyiz. Yüzyıl boyunca 160’a yakın 6 şiddetinin üstünde deprem olmuş bu ülkede, depremlerde yüzbinlerce insanımız öldü, maddi hasarlarda çok yüksek.
Mart 2023 tarihli resmi rapora göre, 6 Şubat depremlerinin, 103 milyar doların üstünde maddi kayba sebebiyet verdiğini biliyoruz. Bu kaybın 85 milyar dolarlık kısmının doğrudan hasar maliyetinden, 18,6 milyar dolarlık kısmının ise ekonomik aktivite kaybı nedeniyle ile oluştuğunu rapor söylüyor. Ayrıca, toplam maliyetin yüzde 54,9’unun (56,9 milyar dolar) konut hasarından, 12,9 milyar dolarlık kamu kesiminin, 11,8 milyar dolarlık özel kesimin hasarlarından oluştuğu hesaplandı. 51 bin üstünde insan kaybımız olduğu da yine resmi olarak ilan edilmiş durumda , elbette kayıplar bilinmiyor.
Deprem bölgesinde, Ekim 2023 itibarıyla 2.383.895 binada hasar tespit çalışması yapıldığını, Şehircilik Bakanlığının yaptığı açıklamadan öğrenmiş bulunuyoruz. Açıklamaya göre depremlerde , 39.458 binanın tamamen yıkıldığı, 21.239 binanın acil olarak yıkılması gerektiği, 209.044 binanın ağır, 43.615 binanın orta ve 648.404 binanın ise az hasarlı olduğu belirlenmiştir. Mal ve can kaybı böyle, kültürel kayıplar hakkında ise hiç bilgimiz yok.
İMAR BARIŞI ÇOK AMA KÜRT BARIŞI YOK..
Kürt sorunu nedeniyle yaşanan düşük yoğunluklu savaşta, Türk ordusundan sürekli kayıplar yaşanıyor , şehitler veriliyor, hemen sonrasında ‘şehitler ölmez, vatan bölünmez , misli ile karşılık verilecektir ’, sloganları , sözleri haykırılıyor , ancak 2 gün sonra unutuluyor, , ‘milliyetçilik ve muhafazakarlıkla’ acılar geçiştirilmeye çalışılıyor, hep tekrarı yaşıyoruz.
Aslında vatan bölünmüyor ama depremlerde vatan sürekli yıkılıyor. 6 Şubat 2023’te gözümüzün önünde canlı yayında, devasa binalar, evler, siteler , köprüler , yollar , velhasıl vatan yıkıldı. 100 yıl boyunca Kürt sorunu vatanı yıkmadı, bölmedi ama deprem yıktı! Ancak biz , depremin vatanı neden yıktığını , depremin faciaya dönüşmesini önlemeye dönük adımların neden atılmadığını sorgulamıyoruz.
İmar barışları yapılıyor ama Kürt barışı olmuyor , imar barışı çok ama Kürt barışı yok. Neden olmadığını sorgulamıyoruz. “Neden bu binalar yıkılıyor, yüzyıl boyunca olan depremlerde neden bu kadar kayıplar verdik?” sorgulamıyoruz. Kürt sorununu çözmediğimiz için neden şehitler verildiğini sorgulamadığımız gibi..
Ülkemiz Türkiye’de, her seferinde ‘son’ denilerek 26 kez İmar Barışı yapıldı, sonuncusu ve en kapsamlısı 2018’de oldu. 2019 yerel seçimleri öncesinde, kaçak tüm yapılar beyan esas alarak yapı stokuna ‘sağlam’ diye ilave edildi. Dikkatinizi çekerim ‘sadece beyan’ , sadece mal sahibinin beyanı esas alındı! En ufak bir teknik görüşe mühendislik bilgisine dayanmaksızın, herhangi bir rapora dayanmaksızın, sadece mal sahibinin beyanı esas alındı. Dönemin Şehircilik Bakanı Özhaseki “ sizi masrafa sokmadık” dedi, aynen bu sözleri sarf etti. Seçmene dönerek, “ size mühendislik hizmeti ücreti ödetmedik ” dedi. 22 yıldır devleti yöneten ve Türkiye tarihinin en büyük imar affını/barışını, bu anlayışla gerçekleştirdi.
Deprem bölgesinde yıkılanlarla birlikte 958.760 binada hasar tespit edilmiş, bu rakam, bölgedeki yapı stokunun ne kadar çürük olduğunu gösteriyor. Yıkılan ve hasar gören binalarının kaçı imar barışlarında sağlam olarak değerlendirildi? Bunları bilmiyoruz. Sorgulamaya öncelikle buradan başlamamız gerekiyor.
Türkiye, AKP’nin iktidar olduğu 22 yıl boyunca, çok yüksek miktarlarda iç ve dış borç yaptı, borçların çoğu da ülkenin yapı stoğunu oluşturdu, ancak bu yapı stoku denetimsiz oluşan çürük bir yapı stokuydu. Türkiye deprem ülkesi ve depremlerde de böylesi çürük yapı stoğunuzu önemli bir bölümünü kaybediyorsunuz.
Yüzyılda çok büyük depremler yaşadık, 1999 Marmara, 1940 Erzincan , 1944 Çerkeş, Lice’ler var, Varto’lar var, Diyarbakır, Van depremleri, Gediz depremi, yine Erzincan , Adana ilk etapta aklıma gelenler. Hepsi Türkiye’nin hafızasında bulunuyor ama unutuluyor. Deprem her türlü ağır kayba yol açtığı gibi hafıza kayıplarına da yol açıyor, yaralar kabuk bağlayarak unutulmaya terk ediliyor.
CHS LOKOMOTİFİ ÜLKENİN VAGONLARINI TAŞIYAMIYOR.
Depremin üstünden bir yıl geçmesine rağmen insanlar ikinci kışı da çadırlarda, konteynerlerde geçiriyor. Hastane hizmetleri ve diğer kamusal hizmetler çok yetersiz, sağlıkla ilgili inanılmaz sorunlar yaşanıyor, sağlık personeli yok, tedaviler yapılamıyor, hastaneler yeterince hizmet veremiyor, hastane yok , temiz su yok, bulaşıcı hastalıklar artmış durumda. Bölgede yaşayan insanlar düzgün eğitim hizmeti de almıyor, pek çok kamusal hizmetten yoksun bir şekilde yaşıyorlar, derin bir tahribat var, ayrıca göçlerin etkileri de ölçülmüyor.
Depremin birinci yılında iktidar, ‘güncelleşmiş kapsamlı bir raporla dünyanın, Türkiye’nin önüne çıkar mı’ diye düşündüm. Maalesef, neler yapıldığını ya da yapılmadığını görmek mümkün olmadı. Deprem bölgesinde ilişkin resmi raporların, insan ve maddi kayıpların pek çok bilginin güncellenmesi gerekiyor. Eski rapor ve bilgilerle analiz yapılmaya devam edilmesi gerçeklikten uzak kalınmasına neden oluyor. Bölgedeki seçmen sayısı ve seçmenlerin durumu hakkında da yeterince bilgi sahibi değiliz. Ülkede deprem dahil pek çok veriye güvenilmiyor, hukuk güvenliği olmadığı zaman veri güvenliği de olmuyor.
Şubat depremleri sonrasında ‘devlet niye var?’ diye sorgulamıştık, çünkü devletin refleksleri çalışmamıştı. AFAD’ın ve diğer kuruluşların zafiyeti aleni ortaya çıkmıştı. AFAD’ın ve diğerlerinin yetersizliğini otoriter Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilişkilendirmiştik. AFAD ve benzeri kuruluşların yetersiz kalmasını, ülkenin 2018’den tam teşekküllü olarak geçtiğimiz otoriter rejimi ile ilişkilendirmeden değerlendirme yapmak yanlış ve eksik olur. Çünkü tek adam rejimi ile ülke doğru yönetilemiyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen lokomotif, ülkenin vagonlarını taşıyamıyor.
ÜÇÜNCÜ HAZİNE: YENİDEN İMAR ve AFET FONU
İktidar depremin yol açtığı yaralara kaynak bulmak için ne kadar doğru ve adil bir çalışma yaptı ? Kime yüklendi , zengine mi? Hayır zenginden almadı, fakire, orta sınıfa yüklendi. İçerde kaynağın çoğunu geniş toplumsal kesimlerden temin etmeye çalıştı, MTV ‘ye yüklendi.
2023 ‘te deprem sonrasında harcamalar için ek bütçe yapıldı, ayrıca ülkenin anayasası Cumhurbaşkanı’na her türlü harcama ve ödenek yetkisi veriyor , bütçe artık meclisin bütçesi değil. 2018’den itibaren bütçe Cumhurbaşkanı ve tek adam rejiminin bütçesi halinde, sunumunu bile iktidarın başı yapmıyor.
2023 yılında, depremlerin yol açtığı hasarın ortadan kaldırılmasına yönelik 761,7 milyar TL ‘lık , GSYH’nin yüzde 3’ü oranında harcama yapılması öngörülmüştü. 2024’te ise 11.089 milyarlık bir bütçenin 1.028 milyarının deprem bölgesine ve depremle ilgili alanlara harcanacağı belirtiliyor.
Türkiye’de geçmiş yıllarda iktidarların kullanımına amade bir afet fonu vardı, 2001 krizinden sonra bu fon kapandı. 6 Şubat depremlerinden sonra Afet ve Yeniden İmar Fonu” adıyla, yeni bir fon kuruldu. Afet ve Yeniden İmar Fonu da, Türkiye Varlık Fonu gibi hazine dışında kalan ama hazine fonksiyonlarına sahip bir fon.
2016’da darbe girişiminden 1 ay sonra, devlet hazinesi ve bütçesi gibi olan ama SAYIŞTAY- TBMM denetimine tabi olmayan Türkiye Varlık Fonu kuruldu. TVF, halen ülkenin ikinci bir hazinesi olarak çalışmaya devam ediyor. Ancak TVF’nin içini bilmiyoruz, takip edemiyoruz , şeffaf değil. Ülkenin çok önemli varlıkları, kamu bankaları, şirketleri, kuruluşları bu fona devredildi. TVF, devlet hazinesi gibi iç ve dış borçlanma yetkilerine sahip.
Afet ve Yeniden İmar Fonu da, TVF gibi iç ve dış piyasalardan borçlanma yapabilecek , tahvil ihraç edebilecek , faiz harcaması yapacak , yetkileri çok fazla. Üçüncü bir Hazine üçüncü bir bütçe! Kolay harcama yapmak ve denetimden kurtulmak için artık üçüncü bir yol daha var. Normal bir devletseniz tek Hazine olur, böyle bir Hazineyi bütçeyi de, TBMM yani seçmen denetler. Bakalım , bu fon neler doğuracak? İzleyeceğiz.
ÖTESİ VAR MI? HİLALİ AHMER ÇADIR SATTI..
Deprem sonrasında bir bağış fırtınası koptu , kamu bankaları ve kuruluşları bağış yarışına girdiler. Bu bağışlar her şeyden önce yasal değildi, kamu kuruluşlarının, kamu bankalarının bağış yapmasının kuralları var. Bunlara bile uyulmadı , bağışlar takip edilemedi, bu bağışlar gerçekleşti mi? Deprem sonrasında bağışlar şova dönüştü.. Kamu ve özel kuruluşlardan yapılan bağışlar nasıl harcandı, nerelere harcandı? Bunları bilmiyoruz, bilmediğimiz o kadar çok şey var ki.. Uluslararası kuruluşlardan hibeler sağlanmaya çalışılmıştı. Ne kadar sağlandı ? Nerelere harcandı? Bilmiyoruz. Deprem sonrasında bedenine ulaşmadığımız kayıplar gibi, kimsesiz çocukların cemaat ve tarikatlara verilmesi gibi, bilmediklerimiz o kadar çok ki..
6 Şubat depremlerinden sonra Kızılay’ı konuştuk, Kızılay depremzedelere çadır sattı, gıda sattı, hiç görmediğimiz işler oldu değil mi? İnanamadık , şok içindeydik. Hilal-ı Ahmer, parayla çadır ve gıda sattı. Ötesi var mı? Afetler sonrasında devletin insanını koruması , kollaması görevidir, depremde kamunun mal ve hizmet satmasını daha önce hiç görmemiştik. AFAD’ın, Kızılay’ın hiçbir sorumlusu mahkeme önünde değil, imar barışı uygulamaları yapanlar mahkeme önünde değil, siyasetçisinden, yerel ve merkezi bürokratlarından, siyasetçilerden adalet önünde hesap vereni görmedik.
Depreme dayanıklı olmayan yapılara ‘yaşanabilir’ diye yapı ruhsatı veren herkesten adalet önünde hesap sorulması gerekiyor, ancak hiçbiri gerçekleşmiyor. Kamu binaları, hastaneler, okullar, üniversiteler bunların ihalelerini yapanlar , müteahhitleri , mühendisleri , kontrolörleri kimlerse , kentsel dönüşüm kararları, imar afları kararlarını alanlar kimlerse , sakat TOKİ projelerini hayata geçirenler kimlerse, hesap vermek zorundalar. Adaleti buralarda aramak gerekiyor. En tepeden en aşağı doğru, kentin yerel yöneticilerinde, merkezi yönetimde 22 yıllık AKP iktidarında aramak gerekiyor.
Hukuk devletinin olmadığı, demokrasinin ayaklar altında ezildiği otoriter rejimin sahipleri , depremin faciaya dönüşmesinin ve deprem sonrası yapamadıklarının hesabını vermiyorlar. Otokrasi hesap verilen bir rejim değil.
NAZARI DİKKATİNİZİ ÇEKERİM:
6 Şubat depremlerinin birinci yılında yaşanan içler acısı durumun otoriter rejimle bağlantısını kurmamız gerekiyor, bu bağlantıyı kurduğumuzda çıkış yolunu da görmüş olacağız.
Rejimin başı pozisyonundaki Cumhurbaşkanı, deprem bölgesindeki insanlara açık açık , “bizi seçmezseniz size hizmet gelmez” diyor, bu kadar ağır bir söz olamaz!
Çok şey enkaz altında kaldı, adalet, ahlak, vicdan, iktidar enkaz altında kaldı.
Ali Bilge : İktisatçı -Gazeteci
[email protected]
@dergi86
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***