Adnan Oktar suç örgütünü ele alan ‘Adnan’ belgeseli yayınlandıktan sonra Şebnem Korur Fincancı hakkında bir dizi iddia tartışma konusu oldu.
140journos tarafından yayınlanan belgeselde örgüt üyelerinin Fincancı’ya başvurmasıyla emniyet hakkında işkence raporu düzenlendiği iddia ediliyor. Üstelik raporun operasyondan 5 yıl sonra hazırlandığı da iddialar arasında.
GazeteDuvar’da yer alan habere göre, iddialarla ilgili Şebnem Korur Fincancı’nın belgesel ekibine konuşmadığı da iddia ediliyor. Ancak Fincancı, belgesel ekibinin kendisine ulaşmadığını belirtti. Fincancı, işkencenin ne olduğunu anlattığı açıklamasında iddialara ilişkin hukuki girişimde bulunacağını açıkladı.
“BELGESEL(?) DÜZENLEDİĞİM RAPORU SAHTE GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞMAKTADIR”
Adnan Oktar suç örgütünü anlatan ‘Adnan’ belgeselinin ikinci bölümde yer alan iddialara göre, Adli Tıp Uzmanı Dr. Fincancı’nın hazırladığı bir raporla Oktar örgütüne mensup üyeler, 1999 yılında düzenlenen operasyondan kurtuldular. Hakkındaki iddialarla hedefe konulan Dr. Fincancı sosyal medya hesabı X üzerinden açıklaam yaptı. İşkencenin mutlak bir suç olduğunu hatırlatan Dr. Fincancı, “İşkence görenin kim olduğu, ne yaptığı işkence suçunu meşrulaştıramaz. Ancak işkenceyi meşrulaştırma çabaları ve cezasızlık işkencenin devam etmesi için yaygın olarak kullanılmakta, işkencenin görünür olması için tüm yöntemler işleme sokulmaktadır. Bir belgesel(?) olarak yayına girdiği anlaşılan son dizi de işkencenin meşrulaştırılması için hakikat dışı söylemleriyle kişisel olarak benim düzenlediğim tıbbi değerlendirme raporlarını sahte gibi göstermeye çalışmaktadır. Beni hedefe koyar gibi yapan, ancak son noktada çok tehlikeli bir duruma kapı aralayarak, işkence görenlerin zarar görmesine yer açacak ifadelere yer vermektedir.” dedi.
Açıklamada işkenceyi meşrulaştırmanın topluma zarar vereceğine dikkat çeken Dr. Fincancı, “Adli tıp uygulamalarında tıbbi değerlendirme; öykü, tıbbi muayene, ruhsal değerlendirme, tetkikler ve bu aşamalarda derlenen verilerin tartışılması, ayırıcı tanı ile sonunda tanıyı içeren bir sonuçtan oluşur. Bu aşamalar ilk muayenelerde olmadığında eksikler tanımlanarak tüm inceleme adımlarının tamamlanması gereğini ifade eden bir değerlendirme de mümkündür. İşkencenin belgelenmesi için sürdürülen araştırmalar aylar, hatta yıllar sonra işkence tanısı koyabilmeyi mümkün kılan tanı yöntemleri geliştirilebilmesini sağlamıştır. İstanbul Protokolü de tüm bu aşamaları ve yöntemleri içeren bir kılavuzdur. Bir kez meşru görüldüğünde toplumun tüm bireyleri işkence görme riski ile karşı karşıyadır. O nedenle işkence ile mücadele eden insan hakları savunucuları kimin kime işkence yaptığından, meşru göstermek için ortaya konanlardan bağımsız ve ayrımsız işkenceyi görünür kılmak için uğraş verirler” diye belirtti
FİNCANCI’DAN AÇIKLAMA
Belgeseli hazırlayanların kendisine ulaşmadığını açıklayan Dr. Fincancı, “Bir yargılama sürecinde olması gereken işkenceyle kanıt toplamak değil adil yargılama ile sürecin yürütülmesidir. Bir suç iddiasının araştırılmasında işkence görenlerin varlığı ve işkencenin görünür kılınması suçun araştırılmasını akamete uğratmaz. Tam tersine işkence uygulaması mutlak yasak olmasına rağmen devam ettiğinde, cezasız bırakıldığında ve suça dair delillerin uygun yöntemlerle toplanması yerine getirilmediğinde o iddia edilen suçun da örtbas edilmesine yol açar. Sahte rapor iddiaları da bu tıbbi belgelerin değersizleştirilmesi için yaygın olarak kullanılmaktadır. Yalnız bu ülkede değil, dünyanın pek çok ülkesinde bu tür iddialarla on yıllardır karşılaştım. Yapılan soruşturmalarda düzenlenen bütün raporların tıbbi bilgiye ve araştırmaya dayalı sonuçlar olduğunu kanıtlamış olsam da her seferinde denemekten vazgeçmediler, belli ki vazgeçmeyecekler. Diziyi hazırlayanlar öyle olduğunu iddia etse de ne yazık ki bana ulaşmadılar. Herhangi bir açıklama isteği de olmadı.” dedi.
“EMEK VERDİĞİMİZ KURUMLARI KARALAMAYA ÇALIŞIYORLAR”
Hukuki süreci başlatacağını suyuran Fincancı, “İlgili tıbbi belgeleme süreci tümünde her zaman uyguladığımız gibi tıp biliminin olanakları ile ve birçok uzmanlık alanından görüşler ve ilgili tetkiklerin değerlendirmesiyle hazırlanmıştır. Elbette bu raporlar tıbbi ortamlarda tartışılabilir. Yeni tetkikler varsa değerlendirilir. Bir bilimsel yayının tartışması bilimsel ilkelerle yapılır ancak işkencenin meşrulaştırılması için kullanılamaz. Uygunsuz bu süreç ve sosyal medyada emek verdiğimiz kurumları da içine alacak biçimde yürütülen karalama kampanyası ile ilgili hukuki girişimlerde bulunacağımı da buradan paylaşayım.” diye ifade etti.
140JOURNOS’TAN AÇIKLAMA
140journos, Fincancı’nın bu mesajlarından sonra açıklama yaptı. Açıklamada şunlar belirtildi: “Şebnem hanım merhaba, sorular belgesel yayınından önce aşağıdaki adreslerden tarafınıza iletilmiştir. Tarafların haklarındaki iddialara cevaplarına platformumuz her zaman açıktır. Sorularımızı açık olarak aşağıda da yeniden iletiyoruz. Vereceğiniz yanıtlara belgeselin altındaki açıklamalar ve yorumlar kısmında yer verilecektir. Bunun haricinde, serinin son bölümünde geniş çaplı bir cevap hakkı kullanmak isterseniz platformumuz bütün taraflara olduğu gibi size de açıktır.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***