AHMET KURUCAN | YORUM
Türkiye’de Kürtler, Aleviler, azınlıklar, Hizmet Hareketi mensupları vb. sistemin ‘makbul vatandaş’ olarak kabul etmediği kesimlerde yer alan insanlara devlet eliyle orantısız bir şekilde sistematik zulüm yapılıyor. Toplumun bir kesimine bu zulümler yapılırken diğer kesimleri seyirci kalır, temel insan hak ve özgürlükleri noktasında zalim kişi ve kurumlara yönelik bir mücadele içinde bulunmaz ve “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!” derlerse bu tutum o toplumu da zalim yapar mı?
Çoktan beri zihnimi meşgul eden bu soruya bir Kur’an ayetinin ışık tuttuğunu farkettim. Mekke’den Medine’ye hicret esnasında meşru sebeplerle hicret etme imkanı bulamayan ve Kur’an’ın tabiriyle “müstadafin” olarak adlandırılan o insanların ağzından aktarılan bir dua bu. Şöyle dua ediyorlar: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar.”
İman penceresinden baktığımızda aslında bu çaresizliğin ve tükenmişliğin ifadesidir. Demek ki doğma büyüme Mekke’de bulunan o insanlar kendi memleketlerinden insanca yaşama ümidini kaybetmiştir. Sırf inançlarını değiştirdiklerinden, farklı bir dünya görüşü ve hayat tarzını tercih ettiklerinden dolayı tahammülfersa zulmü maruz kalmaları ve görünebilir bir gelecekte maddi sebepler açısından bir çıkış yolu bulamamaları onları böyle bir dua etmeye sevketmiştir.
Kendilerini en azından kendileri kadar tanıyan hemşehrileri, komşuları, arkadaşları, akrabaları hiçbir şey yapmamakta hatta o zulme destek vermektedir. Onlar da ellerini açıp Rabbi Rahim’ine yalvarırken, “Halkı da zalim olan…” demişler ve İlahi İrade’nin bu beyanı onaylamıştır ki, Kur’an’dan bir ayet olarak yerini almaktadır.
Ayette yer alan bu ifade sistematik hale gelen zulme karşı insanların almış olduğu tavrın mahiyeti hakkında bizlere çok büyük dersler ve mesajlar vermektedir. Eğer bir ailede, köyde, şehirde, ülkede zulüm sistematik bir hale gelirse, tabii hukukun hükümleri kaale alınmazsa, adalet herhangi bir ailenin, topluluğun, devletin çıkarları uğruna harcanırsa ve toplum da bütün bu olup bitenlere ses çıkarmazsa onlar da zalim sıfatıyla anılmayı hak etmiştir demektir.
Ayetin devamında o mazlumlar, “Bize katından bir yardımcı yolla!” demektedir. Şöyle de tercüme edebiliriz: “O engin lütuf ve merhametinle bize sahip çıkacak, destek verecek, yardım eli uzatacak birilerini gönder.”
O zaman soralım; mazlumlara nasıl yardım edebiliriz? Akla gelen üç şey var…
İlki, mazlumları o ülkeden alıp çıkartmak. İkincisi, orada meşru ve makul sebepler nedeniyle kalmak zorunda olan insanların yeme-içme-barınma ve emniyet gibi temel ihtiyaçlarını karşılamada yardımcı olmak. Üçüncüsü uzun vadede söz konusu ülkenin temel insan hak ve özgürlükleri kapsamında yaşanacak hale gelmesi, herkesin insanca yaşamasını temin etmek için katkıda bulunmak.
Son olarak sorunun kökeni adına şu soruyu soralım: “Mekke’liler neden bizzat kendi hemşehrileri tarafından bu zulme maruz kalmıştı?”
Yeni bir dine inandıkları, Mekke aristokrasininin ve idarecilerinin çıkarlarını tehdit ettikleri için mi? Bunlar tabii ki var. Ama asıl kök neden kula kulluk. İslam dini insanları kula kul olmaktan kurtarmak için gelmiştir.
Ne devlete, ne hükümete, ne rejime, ne partiye, ne tarikate, ne cemaate, ne lidere, ne şeyhe, ne hocaya, ne anne-babaya hiç kimseye değil sadece Allah’a. Kulluk yapılacaksa kendisine kulluk yapılmaya layık bir tek Zat-ı Ecell-i A’la vardır ve onun adı da bizim inancımıza göre Allah’tır.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***