(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Can’a Adalet, Adalet’e Can gelmedi. TİP Hatay Milletvekili Can Atalay meselesinde hukuksuzluk zirve yaptı.
Yerel Mahkeme, ‘Gerekçesini bekliyorum’ diyerek ağırdan aldığı AYM’nin ikinci kararına da uymadı ve dosyayı Yargıtay’a gönderdi. İlgili Daire de ‘AYM tarafından verilen ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığına’ hükmetti.
Bir cümleyle özetlemek gerekirse Yargıtay AYM’yi de Anayasa’yı da yok saydı. Can Atalay’ın kararı yoksa, Anayasa Mahkemesi de yok, Anayasa da yok demektir.
Bir hukuk devletinde böyle bir şey olabilir mi? Öyle çok şey oldu ki, öyle garabetler yaşandı ki bu niye olmasın. İnsan gene de şaşırıyor. ‘Böyle bir şey olabilir mi’ bu dönemin en çok kullanılan cümlelerinden biri. Birçok gelişme ve olay karşısında dillerden bu slogan gibi cümle dökülüyor.
Kararı beğenmeyebilirsiniz, içinize sinmeyebilir ama Yargıtay gibi üst düzey bir hukuk kurumunda görev yapıyorsanız, ister istemez ‘uymak ve gereğini yapmak’ zorundasınız. Başka bir seçeneğiniz yok. Sizin uymadığınız yargı kararına, vatandaş niye uysun ki… Bu yol açılırsa işin nereye varacağını kestirmek güç. Sonrası kaostur. ‘Uymuyorum, yok sayıyorum’ deme hakkı herkese doğar.
Yaşanan iki kurum arasındaki yargı krizi falan değil, düpedüz ‘devlet krizidir’. ‘Darbe’ kelimesini kullananlar da var. Muhalefet daha çok olayı bir darbe olarak tanımlamakta. Darbe çok yıpranın ve içi boşalmış bir kelime. Kriz de farklı değil de başka kavram da yok. Kriz sürekli hayatımızda olursa elbette anlamını zayıflatır.
Oysa bu meselenin adını doğru koymak ve ona göre tavır almak gerekir. İki yargı kurumunun arasındaki kavga siyasiler arasındaki çekişmeye benzemez. Kurum olarak devlet aşınır.
Anayasa’nın 153. Maddesi çok açık… Okuyan herkesin anlayabileceği kadar sarih. Ayrıca hukuk tahsili yapmaya gerek yok. Ne demek istediğini çözebilmek için okuma-yazma bilmek kafi… İken bu nedir?
En üst norm olan Anayasa’nın ilgili maddesi aynen şöyle: ‘Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar’. ‘Bağlar’ kelimesi Türkçe. Çok anlaşılabilir bir sözcük. Farklı anlam ve açılımları yok.
Yargıtay da bir ‘yargı organı’ olduğuna göre onu da bağlar. Bu hiyerarşi bir astlık, üstlük meselesi değil. Benim kararın senin kararını döver ergenliği hiç değil. İnsan sormadan edemiyor: AYM’nin kararı kendilerini bağlamadığına göre acaba kendilerini nerede konumlandırıyorlar.
Bir zamanlar Ankara’da ‘gizli anayasadan’ veya ‘kırmızı kitaptan’ söz edilirdi. Derin devlet çarkı bu anayasaya göre işlerdi. Herkese açık olmayan içeriğini sadece ehli bilirdi. Acaba bir yerlerde ‘kırmızı kitap’ varlığını hala koruyor mu? Yargıtay’ın tavrı bu kitabın gereği mi? Yok, sanmıyorum, kırmıza kitap bile bu kadar hukuksuzluğu kaldıramaz.
Aslında lafı dolandırmaya gerek yok. Yargıtay’ın kararının perde arkasını anlamak çok da zor değil. Kriz ilk patladığında, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay karşı karşıya geldiğinde sadece hukukçular değil siyaset de tarafını açık etti. Muhalefet AYM kararının yanında hizalanırken iktidar bloku özellikle de MHP Yargıtay’ın kararına destek verdi.
İşte Yargıtay bu destekten aldığı güçle AYM’nin kararını yok sayabildi. Yargıtay’ın kararı buram buram siyaset kokuyor. Yine de Anayasa ve hukuku bu kadar göz ardı etmesi şaşırtıcı geliyor. Ve bu tavrı anlamakta zorlanıyorum.
Kararlar konjonktürel şartlara göre şekillense de tarihe mal olur. Bu karar tarihe ‘hukuksuzluğun zirvesi’ olarak geçer ve fatura tamamen Yargıtay’a kesilir. Tarih ise diğer unsurlara bakmaksızın altına imza koyan isimleri ve kurumu mahkum eder.
Yassıada’da Adnan Menderes ve arkadaşları yargılanırken savcının söylediği ‘Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor’ sözü aradan geçen yıllara rağmen unutuluyor mu? Hayır, Yassıada hukukunun özeti olarak sürekli hatırlanıyor.
Peki şimdi ne olacak?
Devlet boşluk kabul etmez. Bu sorun havada asılı bırakılamaz.
Cumhurbaşkanı ve Meclis’in ivedilikle devreye girmesinden başka çıkış görünmüyor. Ama oraya kadar da Anayasa Mahkemesi’nin sesini çıkarması ve kararını uygulatmanın yollarını araması gerekir. Dün bir üyenin fıkrayla cevap verme girişimi gayri ciddidir. Durumun şakaya, fıkraya gelir yanı yoktur.
Belki merak edersiniz, fıkra şu: ‘Karıncalar fili çok kıskanır. ‘O canlıysa biz de canlıyız, o büyükse biz de büyüğüz’ derlermiş. Birgün fil geçerken hepsi filin sırtına atlamışlar. Fil silkinmiş hepsi yere düşmüş, sadece biri kalmış. Yerdeki karıncalar filin sırtındaki karınca için tempo tutmuşlar; ‘Ez onu! Ez onu…’
Nasıl buldunuz fıkrayı? Tam yerine denk gelmiş mi? Güldünüz mü? Ben hiç gülmedim. Önce doğruluğunu sorguladım. İnanamadım çünkü. Sonra yalanlanmadığını gördüm. Bir AYM üyesinin kötü Türkçe ile meramını bir fıkra üzerinden anlatmasını en hafif tabirle, basit, anlamsız ve yakışıksız buldum.
Beyler! Durum vahim ve ciddi… Siz farkında değil misiniz? Bırakın fıkrayı, işi şakaya vurmayı, kararınızı uygulatacak yollar bulun. Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı ile görüşme bir adım olabilir mesela. Kriz asla fil-karınca örneğiyle anlatılamaz.
Bu ülkede bir ‘adalet sorunu’ olduğu muhakkak. Yargıtay’ın kararını ‘hukuksuzluğun zirvesi’ olarak görüyorum fakat doruklarda sadece bu karar yok. Benzeri birçok karar var. Hukuksuzluklar sıra dağlar gibi farklı farklı zirveler oluşturmakta.
Yargıtay’ın bu kararı en tepedeki hukuksuzluklardan sadece biri. Kamuoyunun gündemine gelmemiş, mahkeme salonlarını aşamamış, dosyalar arasında kaybolup gitmiş ne çok hukuksuzluk örnekleri var, bir bilseniz.
MetroPOLL’un bir anket sonucunu gördüm. Vatandaşa Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyulup uyulmaması konusunda ne düşündüğü sorulmuş. Yüzde 22,6 uyulmamasını doğru, yüzde 60’ı yanlış bulmuş. Vatandaştır, bilgisi olmayabilir ama yüzde 22 oranını ben çok yüksek geldi.
Siyasetin etkisi ile açıklayabiliriz. Çünkü Anayasa Mahkemesi uzun süredir siyasetin gündeminde. Özellikle MHP Lideri Bahçeli sık sık ağır eleştiriler yöneltiyor. Hatta eleştirinin ötesinde kapatılması gerektiğinden söz ediyor. Vatandaşın bu söylemlerden etkilenmesi doğal.
Can Atalay tahliye edilmedi, yargı sorununa bir de devlet ve anayasa krizi eklendi. Sorumluluk ve vebal artık Cumhurbaşkanı ve Meclis’in omuzlarında…
Devlete adalet, adalete can gerek…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***