Meliha YILDIZ
Amatör tiyatroyla ilgilendiğim dönem tiyatro kuramı üzerine çalışmalarından tanıdığım Zehra İpşiroğlu ’yla, yıllar sonra “Babalar, Amcalar ve Diğerleri” oyunuyla tekrar karşılaştım. Bu karşılaşma tesadüf değil. Mesleğinin ilk yıllarında daha çok tiyatro kuramı üzerine çalışmalar yapan Zehra İpşiroğlu, son yıllarda toplumsal cinsiyet ve tiyatro üzerine çalışıyor. Tabi İpşiroğlu ’ndan bahsetmek cesaret istiyor. Kuram, oyun ve çeviriden oluşan altmış kitap, akademik çalışmalar, oyun yönetmenliği bir ömre sığmayacak başka bir çok iş. Bugün, bende en çok hayranlık uyandıran tarafı da hala umut ve heyecanla üretmeye devam etmesi.
Karşılaşmamızda başka bir ortak nokta tiyatroda dramaturji. Her türlü şiddete karşı hayatta kalmaya çalıştığım aile evinden beni kurtaran, lise tiyatrosunda yaptığımız dramaturji çalışmaları oldu. Ülker Köksal’ın gençliğin sorunlarını anlatan “Uzaklar” oyununun masa başı çalışmasını yaparken onyedi yaşındaydın ve ilk defa birilerinin beni dinlediğini ve duyduğunu hissettim. İlk defa kendi sesimi duydum.
“Gemim havuzun ortasından bekçiye doğru ilerliyordu. Artık yapılacak hiçbir şey yoktu. Gemimi kurtaramazdım. Bekçi gemimi aldı. Bir daha da geri vermedi. Ne yaptımsa işe yaramadı. Parktakilerden hiçbiri benden yana çıkmadı. İlgilenmediler bile. Çünkü haksızlıkların en kolayı bir çocuğa yapılanıdır. Gemimin adı Uzaklar ‘dı. Beni alıp uzaklara götürdüğü için bu ismi vermiştim ona.”
Liseden sonra evlendirilmeden ve ölmeden o evden çıkışın yolunu tiyatroyla buldum. Üniversiteye gidecektim. Zehra İpşiroğlu ‘da aynı yıl İstanbul Üniversitesi’nde Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Anabilim Dalını kuruyordu.
İpşiroğlu’nun son oyunlarından “Babalar, Amcalar ve Diğerleri” çocuğun cinsel istismarını, özellikle aile içi cinsel istismarı anlatıyor. Üç kadın karakter üzerinden; kuzenler Suzan ve Selin, bahçıvanlarının kızı Sultan. İstismarcı Selin ’in babası ünlü şair Rüzgar San. Amcasının Suzan’a olan eğilimlerini anlattığı şiir binlerce tıklama alıyor sosyal medyada.
Atlıkarınca filmindeki istismarcı “şair baba” geliyor aklıma. Şiirleri bir türlü basılmayan, istismarı anlattığı şiirinden sonra kitabı kabul edilen şair. Sonra Neruda ’yı hatırlıyorum. Tecavüz şiiri ve itirafına rağmen değerli bir şair olarak görülmeye devam etmesi. Sanatçı kişiliğiyle, özel hayat ayrılmıyor demek ki. İstismar ve şiddet şiirlerde de var. Şiirlerde alenen görmesek de kaç kere şahit olmadık mı? “Ben ….. ‘ım, insanlar sana mı inanacak bana mı?” İnsanlar bana inanacak. Sanatçı kimliği üzerinden yapılmıştır istismarlar?…
Suzan amcasının yaptıklarını annesine, bütün akrabalara anlatıyor kimse inanmıyor. Çoğu mağdurun duyduğu “Amcandır yapmaz öyle şey….” le susturuluyor. Genç bir kadın olup güçlendiğinde mücadele etmeye karar veriyor ve savcılığa şikayette bulunuyor. Amcasının ona olan eğilimlerini ispatladığı ses kaydına rağmen ailesi, akrabaları, en yakın arkadaşı -kuzeni Selin-, savcılık kimse ona inanmıyor. Suzan’ın siyasetçi babasının adının lekelenmemesi için Suzan’ın adı lekeleniyor. Kurumlara, avukatlara yedirilen paralar işe yarıyor. Suzan için şizofreni raporu tutuluyor dosya kapatılıyor.
Sultan, işçi sınıfından bir karakter. O yüzden onun yaşadıkları daha çok görünmez. Başına gelenler daha sıradan ve trajik. Sultan şair Rüzgar ’dan hamile kalınca tarla karşılığı dedesi yaşında adamla evlendiriliyor. Kocası ve ailesinden her türlü şiddet ve istismara maruz kalıyor. Bunlardan kurtulmak için evlendiği ikinci adam Sultan ’ın katili oluyor. Annesi gibi adı kadın cinayetleri listesine yazılıyor.
Yıllardır görülmeyen Suzan ‘ın görünür olmak için tek bir yolu kalır; intihar… Görünür olmanın bedelini hayatıyla öder artık. Suzan’ın bıraktığı bayrağı Selin alır, mücadelesini sürdürür. Bildiğimiz cinsel istismar hikayelerinden farklı olarak bu oyunda faile kızının gözünden bakarız. Şair amca tutuklanır, Suzan’la Sultan’ın ömrünün bedeli 9 yıldır…
KADIN OYUNLARI
İzlediğim bir oyunu değil, okuduğum bir oyunu anlattım size. Tiyatro okunmaz, izlenir değil mi? Ben cinsel istismarı anlatan bir oyuna rastlamadım, bu da okuduğum ilk tiyatro metni. Cinsel istismarı tiyatroda anlatmak belki diğer sanatlardan daha zor. Sahnede canlı insanları izlerken mesafe koymak, kaçmak pek mümkün olmayabilir. “Aile İçi Cinsel İstismar Tabusu” sahnede yıkılmadı ama metni yazıldı. Zehra İpşiroğlu ’nun Kırmızı Kedi ‘den çıkan “Kadın Oyunları” kitabında. Oyunları genişletilerek romana da uyarlamış Zehra İpşiroğlu “Hatırlayamadıklarımız” adıyla.
Hatırlayamadıklarımız, hatırladıklarımız, neden hatırladığımız, nasıl hatırladığımız?… Çok önemli bu konu başka bir yazının konusu olsun.
Meliha Yıldız: “1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı. Bu, onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan “Kutsal Tecrit”i 2021 yılında yazdı. İkinci kitabı Uçurum Kenarındaki Salıncaklar 2023 yılında yayınlandı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor”
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***