(Serbest Görüş) – TOLGA YAVAŞ
Türkiye’de şiddet olaylarındaki artış korkmamızı ve çözüm aramamızı gerektirecek boyutlara çoktan ulaştı. Yıllarca diziler aracılığıyla maçoluk ve acımasızlık, toplumun eğitim seviyesi düşük kesimine kanıksatıldı. Linç kültürü sokaktan tutun sosyal medyaya kadar her yerde yaygın. Düşenin tekmelendiği, zayıfın yumruklandığı sahneler artık sadece dizi sahnelerinde yok. Haberlere yansıyan kadar yansımayan şiddet olayları şehirden taşraya birçok yerleşim biriminde kendini gösteriyor. Okullardan spor sahalarına kadar her yerde hiddet ve şiddet var.
Centilmenliğin ön plana çıkması gereken spor sahalarında görülen şiddet olayları, toplumdaki çürümenin ulaştığı boyutları gözler önüne seriyor. Bu tür durumlarda soğukkanlılığını koruması gereken toplumun önde gelenlerinin şiddeti ve şiddet yanlılarını öven, onlara sahip çıkan açıklamalar yapması ise önü alınamayacak daha vahim olayları tetikleyebilir.
Ankaragücü Kulübü Başkanı Faruk Koca, Ankaragücü-Rizespor maçının sonunda hakem Halil Umut Meler’e yumruk attı. O sırada yanındaki 3 kişi ise hakemi tekmeledi. 4 sanık, Ankara Batı 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanacak. Olaydan sonra Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, Koca’yı futboldan ömür boyu men etti. Koca’nın mensubu olduğu siyasi parti nedeniyle cezasız kalacağı yönünde yaygın bir kanaat var toplum genelinde.
Ankara’nın AKP’li bir ilçe belediye başkanı, Ankaragücü taraftarını oy potansiyeli olarak görmüş olacak ki, Faruk Koca’nın hakeme uyguladığı şiddeti savunur pozisyona düştü. Japonya’dan Amerika’ya kadar Türkiye’nin adını şiddet olayı ile anılmasına neden bu olayı sırf oy kaygısı ile sahiplenmeyi kendine yakıştırabildi.
EKONOMİK BUHRAN YÜZÜNDEN HERKES DAHA GERGİN
Türkiye ekonomisi birçok nedene bağlı olarak son yıllarda kötüleşti. Enflasyonun artması gelir gider dengesizliğini de beraberinde getirdi. Kazandığı para halkın büyük çoğunluğunun geçinmesine yetmiyor. Sürekli yüksek faizli borç ödeyen insanların hayat kalitesi düşüyor. Borçlanma arttıkça vatadaşların evinde, işyerinde huzuru kalmıyor. Boşanmalara, aile içi kavgalara da neden olan bu durum, toplumda cinnet hali yaşayanların sayısını da artırdı. Borçlu insanların psikolojisi altüst durumda. İntihar ve şiddete meyilli hale gelen insanlar, depresyon ilaçları ile ayakta duruyor.
TÜRKİYE AVRUPA’NIN TOPLAMINDAN DAHA FAZLA ANTİDEPRESAN KULLANIYOR
Türkiye’deki ekonomik sıkıntılar, yalnızca mutfağa değil psikolojilere de olumsuz yansıyor. ‘Finansal anksiyete’nin patladığı Türkiye’de, Avrupa’nın tamamından daha fazla antidepresan kullanılıyor. Gazete Duvar haber sitesinden Kadir Cesur’un haberine göre son dönemdeki yüksek enflasyon, artan vergiler, bankalara olan borçlar, işsizlik, yüksek kiralar ve hemen her gün gelen zamlar, bireylerin maddi güvencelerini sorgulamalarına ve geleceğe dair endişeler yaşamalarına neden oluyor. Bu belirsizliğin sebep olduğu psikolojik soruna da ‘finansal anksiyete’ deniliyor.
Dr. Klinik Psikolog Hüseyin Erol, özellikle 2017 yılından sonra ekonomik problemlerden dolayı psikolojik sorun yaşayan insanların sayısında ciddi bir artış gözlemlediklerini belirtiyor. Günümüzde Türkiye’nin Avrupa’nın tamamından daha fazla antidepresan kullanan bir ülke durumunda olduğunu vurgulayan Erol, “Yani dünyada ilk üçün içinde yer almaktayız. Ülkemizde gittikçe derinleşen ekonomik problemler, toplumsal olaylar ve adalet arayışları bireylerdeki psikolojik problemleri tetikliyor. Bunun sonucunda; ilk sırada anksiyete, ikinci sırada depresyon, üçüncü sırada ise anksiyeteye bağlı panik bozukluklar ön plana çıkıyor” ifadelerini kullandı.
PEKİ, ÇÖZÜMÜ KİM BULACAK?
Toplum sağlığını ve refahını korumak için herkese düşen görevler var. En çok gazeteciler, sanatçılar ve devlet yöneticilerinin soğukkanlılıkla çözüm araması gerekiyor. Prof. Dr. İskender Öksüz, bir yazısında, toplumdaki insanların birbirine güvenini ölçen ‘Güven İndeksi’nin en düşük olduğu ülkelerden birinin Türkiye olduğunu belirtiyor.
Araştırmalarda refahın baş sebeplerinden birinin ‘güven’ çıktığını hatırlatan Öksüz, toplumun zayıf kalan yönlerine işaret ediyor: “Güven ve sevgi… Özellikle Batı toplumlarına kıyasla refah ve birbirini sevmekte epey gerilerde bulunduğumuzu görüyoruz. Anketler bunu gösteriyor. Fakat anketlere çok da ihtiyaç yok. Bir bakın, burun buruna geldiğimizde kaç kişi diğerine gülümsüyor? Kaç kişi selam veriyor? Bir de Batı’ya gidin ve gözleyin. Gülümsemeler, günaydınlar, yol vermeler, siz buyurunlar…”
Medyada fırsatçı prodüktörlerin reyting için açık oturuma katılanları kavgaya teşvik ettiğini vurgulayan Öksüz, siyasi liderlerin de oy için sert üslupla verdikleri demeçlerin vatadaşları olumsuz etkilediğini dile getiriyor.
Bir cinnet toplumuna dönüşen Türkiye, şu sıralar cehennem simülasyonunu andırıyor. Kısa vadede bu cehennemden çıkış da mümkün gözükmüyor…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***