(Serbest Görüş) – Mustafa Özel
Takip edeni biliyordur ya, bilmeyen için yazalım: Ankara Kitap Fuarı, ATO Congresium’da kapılarını açtı geçen Cuma (1 Aralık 2023) günü. İstanbul için “yazan/üreten” derler, Ankara içinse “tüketen/okuyan”. Doğrudur, Ankara okur. Büyük çoğunluğunun devlet memuru olduğu şehirde bu çok da şaşılacak bir durum olmamalı. Ne de olsa üniversite mezunu oranı yüksek. Üniversite okumuş kişi de iyi kötü kitapla tanışmış, o büyülü dünyaya dalmıştır.
Beklenti böyle, en azından.
Her neyse. Memurlarımızın ne kadar okuduğu, okuduklarının ne denli nitelikli olduğunu tartışacak halimiz yok, şurada biz bizeyiz, açık olalım.
Meşhur ‘Ankara ayazının’ kendini iyiden iyiye hissettirdiği bugünlerde, kitapların sıcaklığını biraz olsun hissetmek amacıyla Cumartesi günü fuara gittim. Eskiden kitap fuarlarının sıkı bir takipçisi, yayınevlerinin her yeni çıkardığı kitaplarının ilk alıcısı, gazetelerin kitap eklerinin müdavimi ben, bu sene heybem boş gittim fuara. Sebeplerine girmeyeceğim. Sadece eskisi kadar heyecan vermiyor bu saydıklarım, demekle yetineyim.
Aklımda bir kitap vardı aslında. Ama o kadar. Bulursam alırdım, bulmazsam aramazdım. Yani almak ya da almamak hayatım büyük değişiklikler yaratmazdı. Doğan Kitap’tan yakın zamanda çıkan Nuri Bilge Ceylan Kış Uykusu isimli kitabından bahsediyorum. O şahane Kış Uykusu filmini yaparken düşündüklerini, not aldıklarını, günlüklerine yazdıklarını barındırıyor kitap. Zeki Demirkubuz’a ilişkin ifadeleri nedeniyle gündem oldu geçenlerde, okuyucular hatırlar. Doğan Kitap’ın sitesinde kitapla ilgili bilgilere bakarken fiyatıda gözüme şöyle bir ilişmişti: 455 lira.
Asgari ücretin 11 bin 400 lira olduğu memlekette 455 lira bir kitap için oldukça yüksek bir fiyat. Ama fiyat algımız öylesine değişti, her şeyin pahalı olmasına o kadar alıştık ki bunu sorun edecek halimiz de yok artık. “Fuarda yüzde 20 civarı bir indirim olsa” diye düşüne düşüne gittim fuara.
Cumartesi olması nedeniyle fuar alanı oldukça kalabalıktı. Organizasyonun giriş ücreti almak için kullandığı para ve kartlı sistemlerinin birbirinden bağımsız olması ne kadar kötü bir fikir olmuş öyle. Keşke birileri fuarı düzenleyen firmanın sahibi olan Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır’ı uyarsa. O girişteki sıkıntı nedeniyle kapıdan dönme isteği oluştu içimde. Bir neyse de buraya bırakalım.
“Fuar alanı oldukça kalabalıktı” dedim, ama az demiş olabilirim. Özellikle büyük ve “paralı” yayınevlerinin giriş kısmını işgal etmeleri nedeniyle oluşan devasa kalabalıkta yürümek zaman zaman imkansızdı. Güçlükle ilerleyip Doğan Kitap’ı buldum. Nuri Bilge Ceylan’ın kitabını kitap yığının ortasına dik şekilde koymuşlar. Prestij eser ne de olsa. Parlıyor mübarek.
“Kış Uykusu’nun fiyatı nedir acaba?” diye soruyorum stanttaki ilgisiz ve kitaplar konusunda epey de bilgisiz olduğunu tespit ettiğim genç hanım efendiye. “600 lira efendim” dedi. “İndiriminiz yok mu?” diye sordum. “Var, ama tam ne kadar bilmiyorum. Sorup döneyim hemen” dedi. Sordu, döndü: “550’ye verebiliriz efendim.” Ben yüzümü ekşitmiş olmalıyım ki uzaktan biri izleyen uzun boylu, sakallı beyefendi atıldı hemen “Düz 500 diyelim ona” dedi.
“Siz yetkili birine benziyorsunuz” klişesini kullanma fırsatı buldum ya kaçırmadım. “Siz yetkili birine benziyorsunuz beyefendi ama şöyle bir durum var: Bu kitabınız, kendi sitenizde 455 liraya satılıyordu, dün gördüm. Onun üzerinden indirim olmasını bekledim açıkçası. Ama siz kendi fiyatınızın da üstünde bir fiyat söyleyip, rica minnet indirim yapıyorsunuz” dedim. Yüzünü ekşitme sırası “yetkili birine benzeyen kişi”ye geldi. Bir şey demedi, hafif müstehzi bir ifade belirdi yüzünde. Hınzır da denebilir. “Git ordan al o zaman kardeşim” demenin mimikle ifadesiydi bu. “Anladım” deyip uzaklaştım.
Birkaç yıldır içine yuvarlandığımız yüksek enflasyon, paranın değersiz oluşu ve diğer mücbir sebepler nedeniyle kitap okuma alışkanlıklarımız azaldı veya değişti. Pek çoğumuz günlük zorunlu ihtiyaçlarımızı karşılıyorsak, kendimizi şanslı sayıyoruz. Böyle bir ortamda 600 lirayı bir kitaba vermek, herkesin harcı değil. Benim değil.
Öğrendim ki aslında pek çok kimsenin harcı değilmiş. Standları dolaştıkça işlerin nasıl olduğunu da sordum yayınevlerinin “yetkili birine benzeyen” elemanlarına. Hepsi de dert yandı. “Haftasonu olmasına rağmen iş yok. Kalabalık çok büyük ama kitap satışı çok az” dedi Yapı Kredi Yayınları’ndaki zat. “Sizce neden?” diye sordum. Cevap basitti: “Kitaplar pahalı, kimse de para yok.”
Biraz dolanınca İlyas Salman’ın kitap imzaladığı standda buldum kendimi. Bir Yeşilçam efsanesini görünce durup izledim biraz. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene”, “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganlarıyla bezenmiş standın baş kişisi sakallı ünlü zata (İsim vermeyeceğim, ağır faşisttir kendisi) dönüp “İşler nasıl?” diye sordum. “İş yok, gelip İlyas abiyle fotoğraf çektirip gidiyorlar. Herkes beş parasız bu sene. Kitapları izlemek için geliyor bu kalabalık” diyor. Hak veriyorum. Ona da hak veriyorum, kitap alamayan vatandaşa da.
Bir Ankara Kitap Fuarı macerasını böylece sona erdirdim. Günden geriye, fuar alanını dolduran binlerce insan, kitap satamamaktan şikayetçi yayınevleri, kitap fiyatları karşısında küçük dillerini yutan Ankara’nın meşhur okuru ve beş parasızlık kalıyor.
Görünen o ki bu hal, daha epey sürecek. Umalım ki bu kötü günleri geride bırakıp, daha kötü günlere erişmeyelim…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***