HASAN CÜCÜK | YORUM
Avrupa arenasında unutmak isteyeceğimiz bir haftayı geride bıraktık. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde evinde oynadığı maçta Manchester United’la 3-3 berabere kalırken, Beşiktaş ve Fenerbahçe Konferans Ligi’nde rakipleri karşısında hezimet yaşadı. Süper Lig’in lideri Fenerbahçe, Nordsjaelland’dan yarım düzine gol yedi; 6-1! Beşiktaş sahasında Club Brugge’e 5-0 mağlup oldu. Edirne’yi geçince yine eli ayağı birbirine dolanan günler yaşadık.
Futbolda yenmek kadar yenilmek de var. Yenilgiden daha acısı, 90 dakika boyunca sahada hiçbir canlılık emaresi gösterilmemesidir. Dev takımlarla karşılaşırsınız, sonuç hezimet olur, bir mazeretiniz olur. Veya taraftar hoş görür. Yenilirken bile mücadele edersiniz. Hoş dev takımlar arasında da tarihi skorlar olmaz değil. Hatırlayın 2020 Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Bayern Münih, Barcelona’yı 8-2 yenmişti. Hem de Messi’li kadroyu.
Yenilginin faturasını hemen teknik patron Quique Stien’e kesen yönetim, görevine son vermişti. Ağır hezimet Başkan Josep Maria Bartomeu’nun da sonunu getirmişti. Mart 2021’de göreve gelen Joan Laporta, köklü bir değişimin yolunu açmıştı. Barcelona ağır hezimetten ders çıkarmayı bilmişti.
Biz de ise böyle köklü bir değişim beklemek hayal ötesi. Sadece Avrupa kupaları tarihimize bir hezimet daha yazılıyor. Bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor ne yazık ki ne futbolcu ne de teknik adam yetiştiren bir ülkeyiz. Türk futbolunun kabuğunu kırmasında ‘yerli’ isimlerin hiçbir katkısı olmadı. Galatasaray’a Avrupa’da başarının yolunu Jupp Derwall, Milli Takım’ı ‘şerefli mağlubiyetler’ girdabından çıkaran ise Sepp Piontek oldu. İki Alman’ın ekmeğini hem Galatasaray hem de Milli Takım uzun süre yedi. Ne yazık ki, bu isimlerin temelini atıp kurdukları binayı geliştirme ve güzelleştirme şansını heba ettik.
Yerli hocaların ‘piri’ Fatih Terim’in kariyeri 2000 UEFA Kupası’yla bitti. ‘Hadi canım’ demeyin. Bir daha o seviyeye çıkamadı. Tam tersi hızlı bir düşüş yaşadı. Fiorentina ve Milan kısa maceralarıyla, öteceği alan olan Galatasaray ve Milli Takım arasında mekik dokudu. Terim’le EURO 2008’de dönemin Hırvatistan teknik direktörü Slaven Bilic’in ‘sahada açıklaması mümkün olmayan olaylar oldu’ ifadesiyle hepi topu 13 dakika galip oynadığımız bir yarı final gördük. Biz bunun hamasetini yaparken, Hırvatlar boş durmadı. Dünya Kupası’nda final oynayan bir ülke oldular.
Futbolda sistemi olmayan bir ülkeyiz. Adeta günlük yaşıyoruz. Türkiye’de siyasetin nasıl yozlaştığını herkes konuşur ama siyaset yozlaşmada futbolun eline su dökemez. Futbolu, futboldan anlamayan insanların yönettiği ülkeyiz. Bu yeni durum değil. Eskiden de böyleydi. Arada saman alevi gibi gelen başarılar, kazara göreve gelen futbolu bilen isimlerin eseri.
Maalesef Şenes Erzik dışında bir futbol adamı yetiştiremedik. Erzik’in yanına yazacağımız ikinci bir isim olmadı. Türk futbolunun kapısından girmesi mümkün olmayacak bir isim olan Yıldırım Demirören’in yıllarca federasyon başkanlığı yaptığı ülkeden bahsediyoruz. Daha ötesi var mı? Beşiktaş’ı iflasın eşiğine getirmiş adama ülke futbolunu teslim ettik. Hoş, tüm yöneticilerin piyon her kararın bir kişinin imzasıyla olduğu ülkede Demirören’in başkanlığı da normaldi.
Milyonlarca taraftarı olan kulüplerin durumu ortada. Parası olan veya taraftarın gözüne giren kulüp başkanı oluyor. Ali Koç’un soyadı Koç olmasa bu denli başarısızlığa rağmen koltuğunu korur muydu? Evet diyen bir kişi çıkar mı? Haziran 2018’te başlayan Koç döneminin tek başarısı Türkiye Kupası. Diğer branşlarda başarı geldi diye itiraz etmeyin, futbol amiral gemisidir.
Hiçbir kulüpte profesyonel bir yönetim yok. Sportif direktör kavramını bir türlü gündemimize alamadık. Hâlâ son sözü, daha doğrusu tüm sözü başkanlar söylüyor. Hesap soran yok. Giderken iflasın eşiğinde bir kulüp bırakıyor, kimse sorun etmiyor. Bu kaos ortamından başarı çıkmasını bekliyoruz.
Türk futbolunda radikal kararlar alacak bir Şenes Erzik’e ihtiyacımız var. Önce Milli Takım’ı sonra Türk futbolunu dizayn etmeli. Kulüplerin yapısında radikal değişimler yapmanın zamanı geldi, geçiyor. İngiltere devrimi 1992’de Premier Lig’le yapıp, dünyanın bir numarası oldu. Zamanın ruhunu okuyamayan Serie A düşüş yaşarken, Premier Lig yeni yapısı ve yönetimiyle zirveye yol aldı. Türkiye’de bunlar olur mu? Bu kafa ve yönetimle imkânsız ötesi.
Ne İsmail Kartal ne Okan Buruk ne Rıza Çalımbay ne de Abdullah Avcı, Avrupa ayarında bir hoca değil. Ne yazık ki hiçbiri futbolda devrim yapacak kapasiteye sahip değil. Başarı modeli belli; bol isimli oyuncular. İsimli demişken, yaşı 30’u aşmış isimleri kastediyorum. İkinci sınıf hocalarla, Avrupa’da hezimetler sürpriz olmuyor. Utancımız, kadro kalitesi ve mali yapısı çok düşük takımlar karşısında yaşadığımız acziyettir.
Romantik olduğumu kabul ediyorum. Her kurumu tel tel dökülen ülkenin futbolunun ayağa kalkmasını bekliyorum. Benimki de boş bir hayal işte.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***