(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
‘Terör’ kelimesinin içi boşaltıldı, daha doğrusu içine o kadar çok şey kondu ki şiddet ve kana dayalı ‘gerçek terör’ kavramı hafifletildi. Eline silah alan da terörist, eline kalem alan da… Bu ülkede dağda askere silah sıkana da terörist deniyor, Gezi olaylarında parmağı olduğu iddia edilen Osman Kavala’ya da yazısından dolayı hapis yatan Ali Bulaç’a da…
Devlet veya iktidara muhalif düşünce ve fikirlere sahipseniz ve bunu söz ya da yazıyla ifade ediyorsanız bir anda kendinizi ‘terör parantezi’ içinde bulabilirsiniz. Hakkınızda hem de silahlı terör örgütü kapsamında dava açılır yıllarca hapishanede ömür çürütebilirsiniz. Delil için bir yazınız, bir tweet mesajınız veya bir cümlelik sözünüz kafidir.
Oysa olması gereken çok basit… Yargı ve siyasi alanda evrensel standartlar benimsemek yeterlidir. O kadar uzağa da gitmeye gerek yok, Avrupa Birliği kriterleri bizi bağlamakta. Terör ve terörist kavramlarının içeriği ve kapsamını AB standartlarına uydurmak herkesi rahatlatır. Ama Ankara kriterleri derseniz işin içinden çıkamazsınız. Şu an içinde bulunduğumuz durum gibi.
Bu girişi niye yaptım terör ve teröristle mücadelenin bir boyutu da bu. Kavramlar yerli yerine oturmayınca ‘gerçek teröristle’ sırf siyasi nedenlerden dolayı ‘yaftalanan terörist’ iç içe girmekte. Ve terör politikaları çıkmaza sürüklenmekte. Silahla, kaleme aynı muamele yapılamaz. Söz ile kurşun aynı kefeye konamaz. Konursa gerçek anlamda terörle mücadele edilemez.
12 şehit haberiyle birlikte Türkiye şiddet ve kana dayanan ‘gerçek terörle’ yüz yüze geldi. Şehit sayısını rakamla ifade etmek doğru değil. Tek bir şehit bile fazla. Ama rakam büyüyünce ister istemez etkisi çok oluyor. 12 şehit toplumsal boyutta ve siyasi alanda yankılandı. Her yerden PKK terör örgütüne lanet ve tepki sesleri yükseldi. Ve haklı olarak ‘gerçek terör’ ülkenin ana gündemi oldu.
Maalesef şehit haberleriyle birlikte birkaç gün teröre tepki gösterilir, hamasi nutuklar atılır, bildiriler yayınlanır sonra unutulur gider. Ateş düştüğü yeri yakar. Hiçbir şey olmamış gibi gündem kaldığı yerden yürür. Bir başka şehit haberine kadar şehitler ve aileleri dertleriyle baş başa bırakılır ve unutulmaya terk edilir.
Halbuki terörle mücadele diri ve dinamik bir süreçtir. Hükümetten hükümete, bakandan bakana değişmez. Uzun vadeli planlar yapılır, stratejiler üretilir. Maalesef biz de planlı, stratejik bir terörle mücadeleden söz etmek mümkün değil. AK Parti iktidarının PKK terörüyle mücadele sürecinin ne tür değişiklikler izlediği malum.
Bölücü örgütün kurucusu ve elebaşısı Abdullah Öcalan’a övgüler dizdiği, PKK ile müzakere yürüttüğü dönem de oldu. Sert ve tavizsiz, MHP çizgisinde siyaset yaptığı devir de oldu. Bu keskin çarkların ve dönüşün alt yapısını iyi oluşturamadığı için ortaya karmakarışık bir tablo çıktı.
Bugün açılım sürecini yani geçmişi hatırlamak istemiyor. Ama geçmişten kurtulmak mümkün değil. Mazinizi ne kadar derine gömerseniz gömün günün birinde toprağı yarıp karşınıza çıkar veya çıkarılır. Garip olan her iki politikanın da aynı isimler tarafından yürütülmesi. Hiç değilse isimler, yüzler değişseydi. Geçmişi AK Parti’nin peşini bırakmıyor ve bırakmayacak da.
Sokaktaki insanın terör olaylarına ve şehit haberlerine duygusal tepki vermesi doğal. Fakat siyasetin olayı sağduyuyu bırakarak sadece hamasi boyutta değerlendirmesi doğru değil. Bir netice de vermez. Terörle mücadeleye katkısı da olmaz. Partilerin Meclis’te terörü lanetleyen bildiriye imza atması iyi bir adım şüphesiz. Fakat yeterli değil. Sözlü tepki sıradan insanın da yapabileceği bir tavır. Siyaset kurumundan iktidarıyla muhalefetiyle daha ötesi beklenir.
CHP’nin 4 partiyle birlikte değil de müstakil olarak bildiri yayınlamasını ben doğru buluyorum. Her parti politikasını tepki ve itirazlarını aynı kelime ve cümlelerle ifade etmek zorunda değil. Farklı üslup ve içerik demokrasi açısından daha sağlıklıdır. Özellikle iktidar blokunun hamasi nutuk ve bildirinin dışında yapması gerekenler var.
Vebal ve sorumluluk devleti yöneten iktidar partilerinde. MHP Lideri Bahçeli Meclis’te DEM ve CHP’liler konuşurken Genel Kurul’u terk etmiş. Bu mu yapılması gereken? Terörle böyle mi mücadele edilecek? Cumhur ittifakının bileşenleri bu şekilde sorumluluktan ve vebalden kurtulabilir mi?
CHP Lideri Özgür Özel’e memleketi Manisa’da gösterilen tepki son derece anlamsız ve yersiz. 12 şehide neden olan son terör olayında muhalefetin ne tür sorumluluğu olabilir? Dicle’nin kenarında kurt bir kuzuyu kaparsa onun hesabı Ömer’den yani yönetenlerden değil de başkasından mı sorulacak?
Bir daha benzer olayların tekrarlanmaması için 12 şehit vakasının tüm yönleriyle değerlendirilmesi, varsa hatalar onlarla yüzleşilmesi ve gerekli önlemlerin alınması lazım. Başta iktidar olmak üzere Meclis ve siyaset kurumundan beklenen bu. Toplumun hafızasına kazınan iki fotoğraf var.
İlk Türk bayraklarının asıldığı şehit evlerinin fotoğrafı… Sıvasız, acınası, ayakta güçlükle durduğu görünen fakir ve yoksul haneler. Şehitler hep mi fakir ailelerin çocuklarından çıkıyor? Gökdelenlere bayrak asıldığını görmedim ben. Zengin, bürokrat ve siyasetçi çocuklarının şehit olduğunu gören bilen var mı? Hep fakirler, hep yoksullar, hep köylü, hep gecekondu çocukları… Bunun bir izahı yapılması lazım.
Bu yeni de değil. Asırlardır böyle. Herkesin bildiği, insanın içine işleyen yanık ve dokunaklı Yemen Türküsü’nde geçer. ‘Yemen yolu çukurdandır – Karavana bakırdandır – Zenginimiz bedel verir – Askerimiz fakirdendir’. Dün öyleydi, bugün de öyle. Askerimiz de fakirdendi, şehidimiz de. Ay yıldızlı bayraklarla donatılmış o sıvasız evler bunun kanıtı.
Şehit haberinin yanında bu fotoğraf da ayrıca kalpleri yaralamıyor mu? Gözleri yaşartmıyor mu?
İkinci fotoğraf ise karların altında kalmış şehit olan askerlerin barındığı iddia edilen çadır manzaraları… İddia diyorum çünkü gerçekliğine inanamıyorum. Sosyal medyada paylaşılmakta… Yetkililerden bir açıklama bekledim. Ama gelmedi. Sükût ikrardandır. Demek ki o fotoğraf doğru.
Hani bölgeye ‘kalekollar’ yapılacaktı? Burası geçici üs bölgesi olabilir. Geçici de olsa kış şartları dikkate alınmaz mı? Kışa göre barınaklar inşa edilmez mi? Manevralar kışın çetin şartlarına göre gözden geçirilmez mi? Sarıkamış faciasından hiç mi ders alınmadı? Bu fotoğraf ele alınması gereken ciddi ve ağır bir soruna işaret ediyor.
Siyaset bu fotoğrafın üzerine gitmeli… Kimin veya kimlerin sorumluluğu ve vebali varsa gereğini yapmalı. Terörle mücadele kuşkusuz zor ve riskli bir süreç ama lojistik boyutu eksiksiz olmalı ve sağlam yürünmeli. İktidarıyla muhalefetiyle Meclis’ten ve siyaset kurumundan beklenen bu.
12 şehit bu iki fotoğrafla hatırlanacak…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***