AHMET KURUCAN | YORUM
9 Nisan Salı günü başlayacak Ramazan Allah nasip ederse. Bugünden bakarsanız neredeyse tam 4 ay var. Ramazan’ın ilk haftasında okuduğu üniversitedeki spor kulübünün aktif ve vazgeçilmez bir oyuncusu olarak turnuvaya katılacak. Derdi, telaşesi, acısı, ıstırabı şimdiden düşüncelerini boğuyor. Ne yapacağım diyor gencimiz?
“Oruç tutabilirim ama bir taraftan oruç, öbür taraftan çok yoğun efor gerektiren oyunları nasıl oynayacağım? Oruç performansımı etkilerse -ki etkileceğini düşünüyorum- bu durumda okul takımındaki sorumluluğumu yerine getirmemiş olacağım. Öbür taraftan Allah’ın emri. Müslüman olmamın gereği. Bu yaşıma gelinceye kadar hiç aksatmadığım ibadetim. Öyle ikilem içindeyim ki aklıma geldiğimde daha Ramazan’ın gelmesine 4 ay olmasına rağmen uykularım kaçıyor.”
Bu gencimizi yetiştiren anne baba ne kadar sevinse sezadır değil mi? Ya da onun bu dini duyarlılığa sahip olmasında etkili olan yakın ve uzak çevresi. Bu arada Amerika doğumlu bu gencimiz. Doğduğu günden bu yana dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biri olan New York’da yaşamış. Las Vegas ya da Atlantic City için söylenen “Günah Şehri” tanımını aratmayacak mekanlarla dolu bir şehirde. Dini adına ne öğrendiyse burada öğrenmiş ve şimdi böyle düşünüyor. Umarım bu satırları okuyunca siz de çok sevinmişsinizdir. Belki de gurur duymuşsunuzdur o anne baba namına. Belki de iç geçirmişsinizdir ‘Benim de oğlum, benim kızım da keşke böyle olsaydı!’ diye. Zaten benim anlatacağım ikinci hadise de bununla alakalı.
Amerika’ya çok küçük yaşlarda gelmiş gencimiz. Üniversitede okuyor. O da diğer gencimiz gibi dini duyarlılığa sahip anne babanın evladı ve onların terbiyesi altında yetişmiş. Fakat şu an itibariyle dini kimlik arayışı içinde. “Ben Müslüman değilim artık.” diyor ve bunu açıkça hem anne babasına hem de çevresine ilan etmekten çekinmiyor. Aşmış o noktayı. Önceleri üzülürler belki diye endişe etmiş, söylememiş. Sonra ikilem içinde yaşamak onu çok ciddi rahatsız edince açıktan söylemeye karar vermiş.
“Yüce bir yaratıcı var mı yok mu emin değilim.” diyormuş anne babasına. Literatürde agnostik dediğimiz bir yerde duruyor ve arayışını devam ettiriyormuş. Geçenlerde Elif Şafak’ın Aşk romanını İngilizcesinden okuyormuş. Çok etkilendiğini söylemiş. Anne baba sevinçlere gark olmuş. Baba “Umudumu hiç yitirmedim. Bir gün gelecek geri dönecek.” diyormuş sürekli ve bunu bir sinyal olarak kabullenmiş, dualarıma devam ediyorum diyormuş.
Bir Anadolu kenti. Milyonluk nüfusa sahip. Bir hafta önce aynı ofiste çalıştığım arkadaşım Zoom aracılığı ile muhabbet yaptı orada bulunan bazı kişilerle. O konuşma biter bitmez morali alt üst olmuş bir vaziyette salona girdi. Çalışma arkadaşlarımdan birisi farketti ve “Ne oldu ağabey?” dedi. Sohbette görüştüğü kişilerin “Kelle koltukta” tabirinin tam anlamıyla yerine oturduğu bir zeminde yapagelmiş oldukları mücadelelerden bahsetti.
Devletin orantısız gücüyle zulme maruz kalan insanların nasıl hayatta kalma mücadeleleri verdiklerini ve buna rağmen dün evet dedikleri davalarına bugün de nasıl sahip çıktıklarını anlattı. “Sordukları sorulardan bile bu sonucu çıkartmak mümkündü bırakın anlattıklarını!” dedi.
“Ne oldu ağabey?” sorusunu soran arkadaş sohbeti yapan arkadaşımı teselli edeceği yerde, “O da bir şey mi?” dercesine daha çetin şartlar altında mücadele örneklerinden birisi anlatmaya başladı. Daha fazla dinleyemedi o duyarlı insan ve artık yeter dercesine o mekanı terk etti. Empati duygusunu yoğun yaşayan insandan başka bir davranış beklenmezdi zaten. İyi de etti bence. Bilmem ki moral olarak toparlanması kaç günü alacak, göreceğiz.
Bir zamanlar yukarıdaki satırlarda anlattığım ve hâlâ mücadelelerine devam eden insanlarla aynı kulvarda koşmuş birisi. 17/25 ve hele hele 15 Temmuz sürecinden sonra Cemaat’in topyekün düşman ilan edilmesine karşı mazlumlara, mağdurlara sahip çıkmak için elinden geleni ardına koymamış. Fakat sürecin uzamasına bağlı olarak o düşüncelerini yavaş yavaş kaybetmiş ve şimdilerde bambaşka bir yerde. Bu uzaklaşma süreci onu dini değerlerden de kopartmaya başlamış. Farkında yaşadığı bu olumsuz değişikliklerin. Farkında olmayanlar da var. Dününü inkar edercesine dinden imandan bütün bütün kopanlar da var.
4 ayrı hadise aktardım sizlere ve yazının başlığına ‘Hayatın İki Yüzü’ dedim. Bir vahidin iki ayrı parçası. Hayata bütüncül bakmalıyız. Gerçeğin bir yüzünü görüp sevinmeye amenna ama bu diğer yüzünü görmemize engel olmamalı. Her ikisi ile de yüzleşmek zorunda olduğumuz hakikatini bize unutturmamalı. Bizim de gerek kendimiz gerekse evlâd ü iyâlimiz adına o gerçeğin ikinci yüzüyle karşılaşabileceğimiz endişesini sürekli içimizde taşımalı ve tedbirlerini şimdiden almalı.
Yoksa…
Evet “yoksa” yazdıktan sonra zihnim de kalemim de durdu. Onu da herkes kendisi yazsın ve okusun. Evet, yoksa???
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***