SALİH HOŞOĞLU | YORUM
İki ayı aşkın süredir Gazze’de devam eden savaş ve onbinleri bulan sivil ölümler herkesi derinden etkiledi, etkilemeye devam ediyor. Gelinen nokta itibarıyla bunların olacağı daha ilk günden belliydi. Başta ABD olmak üzere başat Batılı güçler sorgusuz sualsiz İsrail’in yanında yer aldı ve bunu kerrat ile deklere ettiler.
Batı kamuoyunda da, ülkelere göre değişmekle beraber, ciddi bir İsrail yanlısı tutum mevcut. Ülkelerin bu tarz olaylar karşısında aldıkları tavır ve geliştirdikleri yaklaşımı birçok faktör etkilemektedir. ABD’de İsrail’i eleştiren aykırı seslerin çıkmasına bile pek tahammül edilemediğini görüyoruz. Bu durum Türkiye başta olmak üzere Müslüman çoğunluklu ülkelerde Batı’ya ve batılı değerlere karşı çok ciddi bir hayal kırıklığı oluşturdu ve bu değerlerin samimiyetini sorgulanmasına sebep oldu.
Şahsen bu yaşananlarda, HAMAS’ın başlatma saldırısı dışında, şaşırtıcı bir şey göremiyorum. Benim için, uluslararası ilişkiler uzmanı olmamama rağmen, HAMAS’ın saldırı haberi ajanslara düştüğü andan itibaren bu yaşananların olacağı yaklaşık olarak belliydi.
Bu hadisede Türkiye dahil devletlerin takındığı politikalar da anlaşılabilir ve öngörülebilir yaklaşımlardır. Bu ifade benim bu devletlerin tutumlarını onayladığım anlamında değildir. HAMAS’ın ilk saldıran olması, çok sayıda İsrail’li sivilin ölmesi ve rehin alınması zaten en baştan dünya kamuoyunu İsrail’in arkasında yer almaya itti.
Ancak Batılı devletlerden ve kamuoyundan İsrail’e olan destek daha öncekilere göre çok daha belirgin, güçlü, etkin ve devamlı oldu. Bizim Batı kamuoyundaki bu değişimin nedenlerini aramamız ve bulmamız gerektiği kanısındayım. Mesela bu hadise bundan 15 sene önce yaşansaydı aynı şeyler mi olurdu, yoksa dünya kamuoyu meseleye daha sakin mi yaklaşırdı?
Türkiye’nin yaşadığı ve bütün dünyayı heyecanlandıran “demokrasi ile Müslüman kimliği barıştıran ülke” olma yolundaki serüveninin çok berbat bir üçüncü dünya distopyasına dönüşmesi özellikle Avrupa’da ve Amerika’da sanılandan daha ciddi bir negatif etki oluşturdu. Obama’nın 2008’de başkan seçildikten sonra ilk ziyaret ettiği ülke olan Türkiye nerede, Biden’in yanından bile geçmediği Türkiye nerede?
Bu hayal kırıklığı sadece devletlerin yönetimlerinde oluşmadı. Bütün Batılı kamuoyları bu hikayeyi (Türkiye’nin Müslüman bir demokrasi olma çabasını) çok yakından takip ettiler ve başlangıçta büyük oranda da desteklediler. Ancak kötümserlerin beklediği gibi “bu parlak ülke” bir müddet sonra yoldan çıktı.
Türkiye halkıyla barışık, hızla kalkınan, dünyaya açık, özgürlükleri ile cazibe merkezi olma yolunda bir ülke görünümündeyken herkesin takdirlerini topluyordu. Bu takdirler aynı zamanda bütün Müslüman topluluklar için pozitif puanlardı. Ne var ki bu cazip ve tüm dünyanın takdirini toplayan ülkenin kısa zamanda, ne yaptığı anlaşılamayan, uluslararası kamuoyunda irrasyonel söylemleri tekrarlayıp duran bir tek adam yönetimine kayması ve dünyadaki diğer otoriterlik heveslilerine ilham kaynağı olması herkesi şok etti.
Son on yılda adım adım kötüleşen Türkiye ve İslam Dünyası imajı Gazze konusunda Batı’dan gelebilecek makul çıkışları da engelledi ve engellemeye devam ediyor. İslam Dünyasının Batı’daki makul çevrelerde oluşturduğu hayal kırıklığı ayrı bir yazının konusu olabilir. Batı ülkelerinde kamuoyunu oluşturanlar Türkiye’nin rolünün gayet iyi farkındalar ve bunu çok ciddiye alıyorlar.
Ne var ki Türkiye’nin bütün artı değerleri ülkeyi yönetenlerin menfaatleri uğruna pazarlanmaya başlanınca herşey renk değiştirdi. On yılı aşkın süredir Türkiye’den gelen bütün sinyaller olumsuzluk içeriyor. Türkiye’den dünyaya yansıyanlar; hamasi nutuklar, radikal söylemler, komşu ülkeleri tehditler, patlayan bombalar, garip bir darbe girişimi, yüzbinlerin gözaltına alınması ve tutuklanması, yoğun insan hakları ihlalleri, ülkeden herkesin kaçmaya çalışması, milyonlarca mültecinin depolanması ve bunların üzerinden Avrupa’yı tehdit etme ve batık bir ekonomi gibi hususlardır.
Türkiye’nin otoriterliğe kayması, Arap Baharı’nın hazan olması, Suriye iç savaşı ve milyonlarca mültecinin Avrupa kapılarına dayanması eş zamanlı oldu. Hele Türkiye’deki rejimin Batı ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşları ve Müslümanlar üzerinden siyaset yapmaları, güya onların haklarını savunmak iddiasıyla bu ülkeleri bunlar üzerinden hizaya getirme çabaları çok daha kötü sonuçlar verdi ve vermeye devam ediyor.
Biraz komplocu bir bakış açısıyla, “Acaba İslam düşmanı birileri bunları kasten mi yaptırıyor, buralarda yaşayan Müslümanları zor durumda bırakmak için mi bunu yapıyorlar?” sorusu akla geliyor. Zaten çok parlak olmayan Müslüman imajı daha da kötüleşmeye ve Müslümanların Batı toplumuna entegre olamayacağı kanaati yaygınlaşmaya başladı. Radikal sağ partiler göçmen düşmanlığı ve İslam karşıtlığı üzerinden oylarını artırmaya devam ediyorlar.
Batı kamuoyunun ve dolayısıyla hükümetlerinin İsrail’e olan desteğinin altında böyle bir arkaplan olduğunu görmemiz gerekiyor. Biz farkında olmasak da Batı’da çok büyük bir Türkiye inkisarı yaşandı. Türkiye’nin politikaları bu minvalde devam ederse, Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanlar daha fazla dışlanmaya ve baskıya maruz kalacaklar. Filistin konusunda da Batı kamuoyları ve devletler daha İsrail yanlısı bir tutum alacaklar.
Türkiye ve diğer Müslüman çoğunluklu ülkelerin iç kamuoyu kendi yankı odalarında dönüp duran söylemlerle Batı karşıtlığını artırırken Batı’da da radikal sağ partilere bolca malzeme sağlıyorlar. Batı’da İslam karşıtlığı arttıkça İslam ülkelerindeki otoriter rejimler, kendi kusurlarını örtmek için, bu baskıları daha fazla istismar edecekler. Bu kısır döngünün kaybedeni herkes olacak ama özellikle Filistin ve Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanlar olacak.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***