DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU | YORUM
Osmanlı tarihinin ilginç olaylarından birisi de yüzyıllardır devam eden dostluk ilişkilerine rağmen Fransa’nın 1798’de Mısır’ı işgal etmesidir. Osmanlı devlet ricalinin hiç beklemediği bu işgal ancak Rusya ve İngiltere’nin yardımıyla sona erdirilebilmiştir.
Mısır’ı işgal eden Fransız kuvvetlerinin başında ise General Napolyon bulunuyordu. Napolyon bu sürecin başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen kısa bir süre sonra “Fransa İmparatoru” olacaktır.
Korsikalı Napolyon!
Osmanlı-Fransız dostluğu karşılıklı menfaatlere dayalı olarak Kanuni devrinde başlamıştı. Bu yakın ilişki 1535’te Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya kapitülasyon vermesiyle devam etti ve Fransa ekonomik olarak birçok imtiyaz elde etti. 1740 yılında da bu kapitülasyonlar kalıcı hale getirildi.
1672’de Alman düşünür Leipnitz, Osmanlı topraklarının Alman ve Fransızlar tarafından ele geçirilmesini içeren Mısır’ın işgali projesini ortaya atmış ve ilk defa konu Fransa gündemine taşınmıştı. O dönemde bu proje benimsenmese de yüz yıl sonra uygulamaya konacaktır.
Napolyon Bonapart (Napéleon Bonaparte) 1868’de Korsika adasında dünyaya geldi.
Osmanlı Devleti’nde XVIII. Yüzyılda başlayan ve Avrupa’nın örnek alındığı reformlarda da Fransa’nın desteği vardı. Hatta Paris’te elçilik görevinde bulunan Vahid Paşa’nın “Fransa Sefaretnamesi” adlı eserine göre Napolyon da bazı subaylarla birlikte Osmanlı hizmetine girmek istemişse de Fransa yönetimi tarafından uygun görülmemişti.
Napolyon Bonapart (Napéleon Bonaparte) 1868’de Korsika adasında dünyaya geldi. Cenova hakimiyetinde olan ada, 1869’da Fransa’ya satıldı ancak bu durumu kabullenmeyen Korsika halkı Fransızlara karşı isyan etti. Sonunda Fransızlar adayı yönetimleri altına aldılar ve Napolyon da on yaşında iken adanın Fransız valisi tarafından “kral bursu ile” École de Brienne’e kaydedildi.
Bu okulda parasız yatılı okuyan Napolyon’un hafızasının güçlü olduğu, tarih ve matematikten iyi notlar aldığı görülse de parlak bir öğrenci olarak öne çıkmamıştır. 1785’te topçu teğmeni olarak mezun olan Napolyon’un yıldızı 1793’te Toulon ayaklanmasında parlamış ve generalliğe terfi etmiştir.
Napolyon bu sırada Jakoben lider Robespierre’in kardeşi ile yakındı ve terfi etmesinde de Robespierre’in etkisi olmuştu. Ancak onun idamından sonra Jakobenlerle yakınlığından dolayı tutuklandı ve giyotine gitme tehlikesi geçirdi. Ardından Paris’te kralcıların çıkardığı bir ayaklanmayı bastırınca yıldızı yeniden parladı.
Napolyon Mısır’dan döndükten bir süre sonra kendisini “imparator” ilan etti. Osmanlı Devleti de 1806 yılında Napolyon’un bu statüsünü tanıdı.
Direktörlerden Carnot’un desteğini alan Napolyon, idam edilen generallerden Beauharnais’nin dul eşi Josephine ile evlendi. Josephine’in direktörlerden Barras’la olan yakın diyaloğu da ona büyük bir avantaj sağlayınca Avusturya’ya karşı hazırlanan ordunun komutanlığına tayin edildi.
Napolyon kazandığı başarılar sonunda Avusturya ile Campo Formio Antlaşması’nı yaparak genç bir general olarak büyük bir şöhrete ulaştı. Bu antlaşma ile Venedik tarihten siliniyor, Dalmaçya kıyılarını alan Avusturya Adriyatik’e ulaşıyor, Venedik’ten Yedi Ada’yı alan Fransa, Osmanlı Devleti ile komşu oluyordu.
Napolyon’un bundan sonraki hedefi İngiltere idi. Onun, Dışişleri Bakanı Talleyrand tarafından da desteklenen planı, İngiltere’nin hassas bir noktadan vurulmasıydı. Buna göre Mısır ele geçirilerek İngilizlerin Hindistan yoluna büyük bir darbe indirilecekti. Böylece ekonomik sıkıntılara maruz kalan İngiltere de Fransa ile barış yapacaktı.
Talleyrand, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki otoritesinin zayıf olduğunu ve kolayca işgal edilebileceğini düşünüyordu. Böylece Fransa bir sömürge kazanmış olacaktı. Napolyon ise Mısır’la beraber Malta’yı da ele geçirmek, Süveyş’te kanal açmak ve Hindistan’a kadar ulaşmayı hedefliyordu. Bu işgal projesi 1798 Mart ayında Direktuvar Hükümeti tarafından onaylandı ve Mısır’ın işgaline kadar giden süreç başladı.
Reformlar yaparak devleti kurtarma niyetinde olan III. Selim, ıslahat layihaları almış ve Nizam-ı Cedit ordusunu kurmuştu. Nizam-ı Cedit sadece yeni ordunun değil bu dönem reformlarının genel adı olacaktır.
III. Selim’in hayalleri
1761’de III. Mustafa’nın Gürcü asıllı cariyesi Mihrişah Valide Sultan’dan dünyaya gelen Selim, sarayda büyük bir mutluluk meydana getirmişti. Çünkü 1721’den sonraki otuz altı yıl boyunca hiçbir şehzade dünyaya gelmemişti. Bu nedenle doğumu “yedi gün yedi gece şenlik ve şerayin” yapılarak kutlanmıştı.
Babasının 1774’te ölümü sonrasında amcası I. Abdülhamit’in saltanatında başlangıçta serbest bir şekilde yaşamış; müzik ve şiirle uğraşmış, besteler yapmıştı. Ancak 1785’te Halil Hamit Paşa’nın bir komplo ile Selim’i tahta çıkarmak istediği ortaya atılınca zehirlenmesi bile düşünüldü ve ciddi bir gözetim altında tutuldu.
Selim şehzadeliği döneminde dünyayı öğrenmeye çalışıyordu. Hatta Prusya Kralı II. Friedrich’le dostane mektuplaşan babası gibi o da Fransa Kralı XIV. Louis’le mektuplaştı. Genç şehzade, Fransa’nın İstanbul elçisine göre “geleceğin Büyük Petro’su” idi. Selim 1789’da Özi kalesinin Ruslar tarafından işgal edilerek 25 bin kişinin kılıçtan geçirildiği haberini alan Abdülhamit’in “nüzülden” ölümüyle dört yaşlı padişahtan sonra genç bir hükümdar olarak tahta oturdu.
Selim’in büyük hayalleri vardı. Tahta çıktığında gördükleri karşısında, “Eğer bana şimdilik kuru ekmeğe razı ol derseniz razıyım, Allah aşkına devlet elden gidiyor…” demişti. Reformlar yaparak devleti kurtarma niyetinde olan padişah, ıslahat layihaları almış ve Nizam-ı Cedit ordusunu kurmuştu. Nizam-ı Cedit sadece yeni ordunun değil bu dönem reformlarının genel adı olacaktır.
Sadece işgal mi?
Napolyon hem Fransa hem de İtalya limanlarında hazırlanan büyük bir donanma ve 35.000 askerle Toulon limanından Mısır’a doğru yola çıktı. Önce İngilizlerin elindeki Malta’yı ele geçirdi.
19 Mayıs 1898’de İskenderiye’ye ulaşan Napolyon, seferin gerekçesini “Mısır’da Osmanlı otoritesine itaat etmeyen Memlûk beylerinin ortadan kaldırılması” olarak açıklıyordu. Asıl neden ise “Bana savaş ve zaferler lazım” diyen Napolyon’un hırslarıydı.
Napolyon işgale girişirken askerlerinden halka, din adamlarına ve mabetlere saygılı davranmalarını istemiştir. Daha önce, “Kur’an’ın yalanlarla dolu olduğunu” söylese de Kahire’de kendisinin Allah’a inandığını, Hz. Muhammed’e, Kur’an-ı Kerim’e ve din adamlarına saygısı olduğunu açıklamıştı.
Eğer Fransızlara karşı bir direniş olmazsa Mısır’da Osmanlı ve Fransız bayrakları beraber dalgalanacaktı. Mısır’da kendisine “Sultan-ı Kebir” denilmesi, bir nebze de olsa propagandaların amacına ulaştığının göstergesidir.
Fransız kuvvetleri Mısır’ın işgali için yola çıktığında ne İstanbul’un ne de Kahire’nin bundan haberi vardı. Rusya’nın uyarılarına karşılık dönemin Paris elçisi Seyyid Ali Efendi de Toulon’daki hazırlıkların amacının İngiltere’nin işgali olduğunu yazıyordu. Sonuçta işgal haberi sarayda büyük bir şaşkınlığa neden olmuş ve III. Selim elçinin gönderdiği bir notun altına “Ne eşek herif imiş!” yazmıştır.
Napolyon İskenderiye’de General Kleber’i bırakarak Kahire’ye yöneldi. Şehir, Vali Ebubekir Paşa ve Kölemen beylerinin beraber oluşturdukları kuvvetlerle savunulmaya çalışıldı. Napolyon tarihe “Ehramlar (Piramitler) Savaşı” denilen savaşı, ordusunun “üstün ateş gücü ve disiplini sayesinde” kazanarak Kahire’yi ele geçirdi ve Mısır’ı yönetmeye başladı.
Bu sırada çıkarları tehlikeye düşen İngilizler ve Ruslar “kurtarıcı” rolüyle ortaya çıktılar. İngiliz Amiral Nelson, Ebukır’da Napolyon’un L’orient gemisi de dahil olmak üzere Fransız donanmasının büyük bir kısmını batırdı, geri kalanları da esir aldı.
Donanmasını kaybeden Napolyon’un, Fransa ile irtibatı da kesildi. Bu olumsuzlukları ordusuna yansıtmamaya çalışan Napolyon, Mısır’da bir taraftan da bilimsel faaliyetlere girişti. Yanında götürdüğü bilim adamları vasıtasıyla Mısır medeniyetini araştırmak için Mısır Enstitüsü’nü kurdu. Enstitü; fizik, matematik, ekonomi, sanat ve edebiyat alanlarında araştırmalar yapacaktı.
Bu enstitünün çalışmaları sayesinde 1809-1828 arasında Description de L’Egypt adıyla yayınlar yapılmıştır. Fransızlar bu işgal sırasında yanlarında getirdikleri matbaada sözlük ve dilbilgisi kitabı da bastılar. Mısır medeniyetinin yazısı olan hiyeroglifin okunmasına da öncülük ederek “Egyptology” biliminin doğmasını sağladılar.
Napolyon ayrıca Akdeniz’den Kızıldeniz’e bir kanal açma projesiyle uğraşmıştır. İşgal döneminde askeri ve sivil hastaneler, kütüphane ve laboratuvarlar, veba ile mücadele için karantina merkezleri açılmış, posta sistemi kurulmuş, sokak aydınlatmaları ve sulama faaliyetleri yapılmıştır.
Acı gerçekler
Mısır’ın işgali İstanbul’da halkın da büyük tepkisine neden oldu. Padişahın isteği üzerine başlangıçta Fransa’ya savaş ilan edilmedi. İlk direniş Mısır valisi ve Kölemen beyleri tarafından örgütlendi. İşgalin başlangıcından dört ay sonra Fransa’ya savaş ilan edildi. Fakat Babıali tek başına işgale karşı koyacak güçte olmadığından Rusya ve İngilizlerle iş birliği yapmak zorunda kaldı.
Osmanlı Devleti’nin “ezeli düşmanı” Rusya’nın donanması İstanbul’a geldi ve yapılan anlaşma çerçevesinde Rus donanması Osmanlı donanmasıyla birlikte Akdeniz’e açıldı. Böylece Osmanlıların yüzlerce yıldır uyguladıkları “boğazların başka devletlerin gemilerine kapalılığı” prensibi delinmiş oluyordu. Rusya ile iş birliği sayesinde Korfu, Zanta ve Venedik’ten işgal edilen adalar kurtarıldı ve burada “Yedi ada Cumhuriyeti” kuruldu.
Napolyon bu süreçte Kur’an okutturarak ve “hidayete erdiğini” söyleyerek halkın desteğini sağlamaya çalışmaktaydı. Ardından Suriye’ye yönelerek El-Ariş, Gazze ve Yafa’yı işgal etti ve Yafa’da esir aldığı 3.000 Müslümanı “yiyecek maddelerinin sadece kendi ordusuna yeteceği gerekçesiyle” öldürttü.
24 Mart 1799’da da Akka’yı kuşattı. Ancak iki aylık kuşatmaya rağmen Cezzar Ahmet Paşa’nın Nizam-ı Cedit kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. Danişment, burada ilk yenilgisini alan Napolyon’un “Eğer Akka mukavemet etmeseydi, belki Şark İmparatoru olurdum.” dediğini belirtir.
Napolyon bu başarısızlık sonrasında önce Mısır’a ardından da Fransa’ya döndü. Fransızların işgalini asıl bitirense İngilizler oldu. Ancak bu sefer de Mısır’da İngilizlerin nüfuz mücadelesi başladı. İngilizler sonunda 1803 yılında İstanbul’da yapılan anlaşmayla Mısır’daki kuvvetlerini tamamen geri çektiler.
Napolyon Mısır’dan döndükten bir süre sonra kendisini “imparator” ilan etti. Osmanlı Devleti de 1806 yılında Napolyon’un bu statüsünü tanıdı. Napolyon artık ülke yönetimini tek başına ele geçirmişti.
Mısır’ın işgali, Osmanlı Devleti’nin bu beldeleri elde tutmasının çok zor olduğunu göstermesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Görüldüğü gibi işgal Rusya ve İngiltere’nin desteğiyle sona erdirilmiştir.
Bunun anlamı Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü bundan sonra büyük devletlerin yardımıyla koruyabilmesi yani denge politikasıyla varlığını sürdürebilmesidir. Nitekim kısa bir süre sonra M. Ali Paşa isyanında, boğazlar sorununda ve Kırım Savaşı’nda müttefiklere ihtiyaç duyacaktır.
Zor durumda kalan III. Selim, taviz vererek Rus ve İngiliz yardımını sağlayabilmiş ve bu siyaset, yıkılışa kadar devam etmiştir. Her ne kadar Mısır’da yabancı işgali sona erse de bu sefer de M. Ali Paşa’nın yönetimine geçecektir.
Mısır’ın işgali, Osmanlı topraklarının bir sömürge alanına dönüşmesi yönünden önemli bir aşamadır. Bunu 1830’da Fransızların Cezayir’i işgali izleyecek, İngilizler de 1878’de Kıbrıs’ı ele geçirecek, 1882’de de 80 yıl önce Fransız işgalinden kurtardıkları Mısır’ı bu sefer kendileri işgal edeceklerdir.
Kaynaklar: Süslü, A. (1983 ), “Osmanlı-Fransız Diplomatik İlişkileri (1798-1807)”, Belleten, S. 185, s. 259-280; Armaoğlu, F. (1997), 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara, TTK; Danişment, İ. H. (1972), İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, Türkiye yayınevi, C. IV; Kurtuluş, Ö. (1995), “Nil Kıyısında Bilim”, Bilim ve Teknik, S. 331, s. 12-15; Demir, Y. (2013), “Napolyon’un Mısır’ı İşgali ve Sonrası Oluşan Diplomatik Durum”, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum, s. 130-146; Tekindağ, Ş. (1965), “Yeni Kaynak ve Vesikaların Işığı Altında Bonaparte’ın Akka Muhasarası”, Tarih Dergisi, S. 20, s. 1-20.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***