YORUM | NEDİM HAZAR
Hadis-i Şerif şöyle: “Birinizin elinde bir hurma fidanı varken kıyamet kopuyor olsa bile derhal onu diksin.”
Yıllar yılı bildiğim bu hadisin hangi yorumunu okursam okuyayım bir türlü ruhumu tatmin edemeyen biri olarak, bu yaştan sonra bu hadisin anlamıyla beraber Hz. Peygamber’in retoriğine dair bir takım keskin kavşaklardan geçtiğimi söylerken, bahtsız mıyım, yoksa şanslı mı tam emin olamadım.
Mübarek kitap “Saât” diyor bu ayetlere. Yani kıyamet ile ilgili olan Allah kelamları. Dediğim gibi yıllar yılı bu hadisi hep kıyamet ile bütünleşik olarak anlamlandırmaya çabaladım.
Hakkını teslim edelim, pek çok siyer ve tefsirci hocamız çok orijinal yaklaşımlarda da bulunmuştur bu hadis ile ilgili.
Ve fakat söylediğim gibi nedense bana hep bir eksiklik hissi vermiştir bu yorumlar.
Öyle ki bu hadisi şerifi ağaç dikmenin salih amel olmasından hurma ağacının ekonomik değerine, fidanları korumanın öneminden ekolojik sünnetin önemine kadar çok zengin bir yelpazede yorumlayan alimlerimiz var.
Ben ise “Elinizde bir fidan varken, kıyamet daha kopsa onu dikin” şeklinde kısaltarak algıladığım bu mübarek sözlerin metaforik bir söylem olduğunu bir IFLC programında fark ettim.
Evet, 20 yılı aşkın bir zamandır dünyanın dört bir yanındaki eğitim kurumlarında yetişen fidanların bir araya gelip tertiplediğ dil ve kültür olimpiyatları bir süredir bağrından iki farklı format çıkarmış durumda.
Biri -tabiri caizse- vitrin, diğeri ise içe bakan organizasyonların dışa dönük olanını bu yıl yakından izleme imkanım oldu. ‘En Güzel Öykü’ isimli müzikal ile ilgili genel değerlendirmemi aşağıda bulacaksınız.
Ancak ben çok daha mühim bir farkındalığı size aktarmak isterim.
Elbette tarih boyunca pek çok alim bu hadisi söylediğim gibi şahane yorumlamış, tefsir etmiş.
Elhak hepsinin haklılık payı da mahfuzdur.
Ancak kanaat-ı acizanemce buradaki temel kavram olan “Fidan” bir metafor olarak kullanılmaktadır. Fahr-i Kainat ümmetine şunu söylemektedir: (Allah u alem) Sizden kim, insanlığa faydalı ne ürettiyse, şartlar ne olursa olsun, hatta kıyamet şartları bile olsa, o dikimi mutlaka yapsın.
Biliyorsunuz zor dönemlerden geçiyoruz.
Başta Türkiye olmak üzere neredeyse tüm dünya vicdansız, cahil ve içi tıka basa kötülük dolu yöneticilerin elinde inim inim inliyor.
İnsanlar ülkelerinde can veriyorlar. Hapishanelerde yüzbinlerce mazlum son derece kötü şartlar altında esir tutuluyor, işkence görüyor, kaçırılıyor, öldürülüyor.
Dünya adeta bir kıyamet provası yaşıyor gibi. Kapkaranlık zifiri bir çağda yaşıyoruz maalesef.
Böylesi karanlık ve zor bir dönemde, elindeki fidanı evinin bahçesine dikmeye çabalayan insana elbette çevresi, “Yahu millet kan ağlıyor, sen ağaç derdindesin” diyebilir ve diyor da…
İşte tam da bu dönem için söylenmiş bir mübarek söz gibi geliyor bana bu hadis. Eğer siz gencecik fidanlar yetiştirdiyseniz, şartlarınız ne olursa olsun onları toprağa ekmek ve yeşermelerini umut etmek zorundasınız. Yeşerir ya da yeşermezler, bu sizin meseleniz değildir.
IFLC’nin yaptığı da sanırım tam olarak budur. Elindeki fidanları, şartlar ne olursa olsun bir şekilde dikme derdindeler.
Kaldı ki bu fidanlar belki de mazlumun yaşadığı sıkıntıları ifade edebilmenin en güçlü yolu olan estetiği kullanmaktadır ve sanatın evrensel diliyle sıkıntıları, zorlukları, yaşananları hem dünyaya anlatmakta hem de tarihe geçirmektedirler.
Gelelim müzikale…
Sanatsal ifade alanına dalmış bir gazeteci olarak, “En Güzel Öykü” olarak bilinen müzikali izleme fırsatına sahip oldum. Frankfurt, Washington DC, Toronto ve Los Angeles sahnelerini süsleyen bu etkileyici müzikal, geniş kitleleri adeta mest etti ve özellikle yerel sanat çevrelerinde yankılanan silinmez bir etki bıraktı.
“En Güzel Öykü”, hem Doğu hem de Batı kanonlarından klasik anlatıları çağdaş olayların dokusuyla ustalıkla iç içe geçiren büyüleyici bir macera olarak ortaya çıkıyor. Edebi bir ustalık eseri olan genel hikayesi aslında hemen hemen tüm kültürlerin yabancısı olmadığı bazı temaları içeriyor. Kıskançlık, nefret, kötülük ve bağışlama gibi evrensel kavramlar içeren ve kefaretin karışık iplerini çözerken aile dinamiklerinin inceliklerini ustalıkla ele alan yapısı, insan ruhunun derinliklerine inerek, zulüm ve merhametin sonsuz bir salınımla dans ettiği insanlığın ikili doğasını ortaya koyuyor.
Bir duygu senfonisi olan bu müzikal, ütopyaların, anlatıların, görsel şovların, kinetik hareketlerin ve melodik tınıların güçlü dilini kullanıyor. Titizlikle seçilmiş besteler, hem zamansız klasikleri hem de yenilikçi orijinal parçaları kucaklayarak zamanın engin genişliğinde geziniyor. Yetenekli oyuncuların coşku ve sarsılmaz bir inançla parlayan sesleri, karakterlerin en içten özlemlerinin ve sıkıntılarının yüce bir ifade bulduğu araç haline geliyor. Ses ve duygunun bu ahenkli birleşimi, hikâyeye hayat katıyor ve izleyicilerin kalplerinde silinmez bir iz bırakıyor.
“En Güzel Öykü” Amerikalı bir ustanın ifadesiyle; “görsel açıdan da bir şölen, estetik bir incelik abidesi olarak karşımıza çıkıyor.” Devasa bir ekranın muazzam kullanımı, hikâye anlatımının zirveye ulaştığı bir âleme açılan bir kapı görevi görüyor. Bu ruhani tuvalden nefes kesici görseller ortaya çıkıyor ve bu görsellerin oluşumunda dünyanın dört bir yanındaki farklı kültürlerden ilham alınıyor. Uluslararası 24 dansçıdan oluşan topluluğun koreografik becerisi, gösteriye canlılık ve zarafet katarak onu yüceltiyor. Kusursuzca tasarlanmış dekorlar ve kostümler, titizlikle seçilmiş ışıklandırma ve sahne efektleri görsel bir senfoniye dönüşerek izleyicileri zamansal ve coğrafi manzaraların ötesine taşıyor.
Ancak bu güzel çalışmayı diğerlerinden ayıran en önemli özellik, kültürel sınırları aşması. Seyircinin kökeni ne olursa olsun, “En Güzel Öykü “ye nüfuz eden evrensel temalar, dil ve coğrafya sınırlarını aşarak derin bir düzeyde yankılanıyor. Kolektif insan deneyimimizin ortak rezonansı aracılığıyla farklı ruhları birleştirerek, sanatın bağlantı kurma konusundaki derin kapasitesine tanıklık ediyor.
“En Güzel Hikâye” sadece izleyenlerin kalbini fethetmekle kalmadı, aynı zamanda gittiği her şehirdeki yerel sanat topluluklarından da derin bir hayranlık uyandırdı. Sanatçının ruhundaki ilham verici ocaktaki közü ateşleyerek büyüleme ve ilham verme yeteneği, bu ‘magnum opus’u doğuran işbirlikçi dehanın saf parlaklığını kanıtladı. Bir Alman piyanistin ifadesiyle; “Bu müzikal, tarihi dokuyu, güncelliği ve sanatsal ifadeyi kusursuz bir şekilde iç içe geçirerek sahne sanatlarında mükemmellik eşiğini yükselti.”
Özetle, “En Güzel Öykü” bir öykü anlatımı, bir müzik senfonisi ve görsel sanatın zengin bir tablosu olarak zihinlerde unutulmaz bir anı ve belleklerde benzersiz bir tat bırakarak yolculuğunu tamamladı. İnsan duygularını derinlemesine keşfetmesi, kültürel sınırları aşma kapasitesi ve yerel sanat toplulukları üzerindeki derin etkisiyle bu müzikal, IFLC’nin sanat yolculuğunda da önemli bir evreydi.
EGÖ, sanatın gücünü bir kez daha gösterirken, ruhlarımızı harekete geçirebilen, hayal gücünün korlarını ateşleyebilen ve bizi güzelliğin kolektif takdirinde ve öykü anlatımının aşkınlığında birleştirebilen sanatın dönüştürücü gücünün bir kanıtı olarak hizmet etti.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***