İZMİR – Ege İnsan Hakları Okulu’ndaki “Otoriter milliyetçiliğin güncel görünümleri” başlığında konuşan HEDEP’li Cengiz Çiçek, “Kürt özgürlük hareketi demokratik modernite ile hem ulusal sorunları hem de kapitalist paradigmanın yarattığı tüm sorunların çözümünü anlatıyor” dedi.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Demokrasi ve Dünyada İnsan Hakları için Avrupalı Hukukçular Örgütü (ELDH), İzmir Dayanışma ve Bilimsel Araştırma Derneği (İDA) ve Avrupalı Demokrat Hukukçular Akademisi (AED) tarafından her yıl düzenlenen Ege İnsan Hakları Okulu’nun (İHRAA) 2023 Sonbahar programının ilk günü öğle arasının ardından yapılan 2 oturumla sona erdi.
“Otoriter milliyetçiliğin güncel görünümleri” başlıklı ikinci oturuma video kayıt gönderen Katalan Avukat Urko Aiartza, “Ezilenlerin milliyetçiliği ve diğer mücadelelerle etkileşimi” başlıklı bir sunum yaptı. Otoriterleşmiş milliyetçiliğe yasama ve yürütme güçlerini zayıflatmak için güç verildiğini kaydeden Aiartza, “Gücün kullanılması ve istismar edilmesi bu milliyetçiliklerin manifestosudur. Buradaki önemli unsurlardın bir tanesi medyanın kontrolden çıkmasıydı. Bu iki şekilde oluyor. Kamusal medya kanallarının bağımsız olmasının zayıflatılması ve medyanın tamamen kontrolden çıkması durumu meydana gelmesi. Otoriter milliyetçiliğin artması, yayılmacı emperyalizm gibi unsurların bir araya gelmesi, kendi iç durumlarının kontrolünün mümkün olmadığını ortaya çıkardı. En büyük zorluklardan birisi dünyanın her bir yanında bu rejimlerle nasıl başa çıkacağız sorusudur. Bu tür mücadele ve ittifaklar nasıl kurulacak? Dünyadaki emperyalizm karşıtı mücadeleleri nasıl bir araya getirebiliriz? Bunların hepsi bölünmüş gibi görünüyor. Ancak bir araya getirilmeleri gerekiyor. Farklı mücadeleler arasında ittifaklar kurmak ve yeni senaryolara karşı durmak gerekiyor” diye konuştu.
HAFIZASIZLAŞTIRMA
Ardından konuşan ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter, “Hukuk ve yargılama pratiğinde milliyetçi seyir” sunumunu yaptı. Geçmişte yaşanan Kürt isyanları ve bunlara dair yapılan yargılamalara değinen Yeter, “Şeyh Sait isyanı sonucunda Takriri Sukun ve Hiyaneti Vataniye kanunları çıkarılıyor ve sınırsız yetkilerle donatılan mahkemeler kuruluyor. Seyyar olan bu mahkeme verdiği infaz kararını doğrudan uygulama hakkına sahip. Yine Dersim katliamı öncesinde de Tunceli Kanunu çıkarılıyor ve Dersim’e komutan ve vali olarak aynı kişi atanıyor. İstediği her şeyi yapabilen bir kişi oluyor. Burada da hafızasızlaştırma süreciyle Seyit Rıza ve idam edilen diğer kişilerin cenazelerinin yakıldığı iddiası var. Bu yargılamanın mahiyetini deşifre eden buza hususlar var. Oraya atanan emniyet müdürünün anılarını yazdığı kitapta bunlar ortaya çıkıyor” diye belirtti.
TUTUKLAMALAR DAHA FAZLA
Yine güncel yargılamalara da değinen Yeter, şunları söyledi: “Kadın mücadelesinde birçok çalışma gerçekleştiriyoruz ve yargılanıyoruz. Örneğin Amed’te kadın derneğinden çalışan avukat arkadaşımız hakkında yargılamalar yapılıyor. Buna dair yargılamalarda batı illeri ve Diyarbakır iddianamelerini inceledik. Burada en çok dikkat çeken kısım İzmir kadın eylemlerinde Türkiye sahasında açılan dosyalar toplu ve 2911 sayılı kanuna muhalefetten açılırken, Diyarbakır’da ise ayrı ayrı davalar şeklinde üyelik suçlamasıyla yargılanıyor. Özellikle Diyarbakır’da tutuklu yargılama onlarca katı daha fazla. Uzun süreli iletişim tespiti oranı daha fazla. Kürdistan’da yine gizli tanık eklenerek örgüt üyeliği pekiştiriliyor.”
BÖLGESEL GELİR ADALETİ
Ardından günün son oturumu olan “Toplumsal çözüm olanakları ve demokratik mücadele deneyimi” başlıklı oturuma geçildi. Bu oturumda ilk olarak Akedemisyen Cuma Çiçek, “Kürtlerin Cumhuriyeti: Merkezi çeperden anlamak” isimli sunumunu yaptı. Kürt meselesinin teritoral egemenlik, kimlik, kaynak bölünüşü, jeopolitik, onur, haysiyet ve demokrasi mücadelesi olduğunu belirten Çiçek, “Birinci dönem Kürt isyanlarına bakılınca bu mücadelenin teritoral egemenlik mücadelesi olduğunu görüyoruz. Türkiye devletinin Kürt mücadelesinin inşasında bir korku toprak egemenliği meselesi olduğu görülüyor. Bölgesel eşitsizlik meselesi de Kürt meselesinde konuşulmayan ama konuşulması gereken bir meseledir. 1927’den 1960’lara doğru Kürt bölgesinin diğer bölgelerle arasındaki uçurumun giderek büyüdüğünü görüyoruz. 2017 yılında yayınlanan sosyo-ekonomik gelişmişlik haritasına göre de Kürt kentleri en geride kalan iller” diye belirtti.
JEOPOLİTİK KONUM
Kürk meselesinin geleceğe yönelik formasyonunu belirlemek için 3 temel şey olduğunu sözlerine ekleyen Çiçek, bunların ilkinin jeopolitik konumu olduğunu vurguladı. Kürt sorununu şekillenmesinde Türkiye’den daha fazla Rojava ve Irak Kürdistan bölgesinin daha etkili olduğunu belirten Çiçek, “Türk sahasında iki Kürtlük inşası var. Birincisi daha sol, seküler bakan ve paylaşımdan yana olan bir hareket, ikincisi ise 1990’larda ortaya çıkan Zehra Cemaati ve Kürt Hizbullahı. Bunun asıl büyüdüğü yer AKP dönemi oldu. AKP’nin kısmi reformları ile muhafazakar Kürtlük mümkün kılındı. Asıl mesele ise Irak Kürdistan bölgesinin inşasıyla toplumsal ekonomik modelleri savunan HDP geleceğinin dışında bir Kürtlük geleneği ortaya çıktı. İkinci meselenin ise batı metropollerinde yükselen Kürt itirazı olduğunu belirtti. Kürtler artık metropollerde yaşıyor, bunun için geleceği Diyarbakır’daki Kürtler kadar İstanbul ve İzmir’deki Kürtler belirleyecek” ifadelerini kullandı.
DEMOKRATİK ULUS
Ardından konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Milletvekili Cengiz Çiçek, “Toplulukların bir arada yaşayabilirliği ve demokratik ulus çözümü” sunumunu yaptı. Demokratik ulus çözüm önermesinin Kürtlerin sorunlarının yanı sıra sömürgeciliğe karşı bir önerme olduğunu belirten Çiçek, “Kürt özgürlük hareketi demokratik modernite ile hem ulusal sorunları hem de kapitalist paradigmanın yarattığı tüm sorunların çözümünü anlatıyor. Kapitalist modernite zorba ve sömürgecilerin evrensel tarih sistemiyse demokratik modernitede bunun dışında kalanların tarih sistemidir. Bizim için direniş sadece fiziksel değil ideolojik, fikirsel ve estetiktir. Ezilenler tarihin her aşamasında gücü ne olursa olsun direniş halindedir” dedi.
ÇÖZÜMLEMENİN BOYUTLARI
Demokratik ulus çözümünün Kürt halkının 4 parçada çözümü olmasının yanı sıra kendi sistemini inşa edebilecek her fırsatı değerlendirmek olduğunu da vurgulayan Çiçek, “Demokratik ulus doğrudan ulus devletin karşısına getirilen bir şey değil, ama bunun eleştirisine de dayanır. Ulus devlet kendi içinde bir ulusu egemen ulus olarak inşa etmeye çalışıyor. Ama otoriterleşen sistem, kapitalizmin azami kar yasasının hizmetinde koşturulan bir yönetim biçimi de oluyor. Ulus devlet olmadan toplumlar kılcal damarlarına kadar sömürülemezler. Demokratik ulus çözümlemesi ise bunun karşısına birçok boyut çıkarıyor. Bunlardan birisi özgür birey, yurttaş ve demokratik komün yaşamdır. Kapitalizmin ‘toplum yok birey vardır’ tezine karşıdan itiraz eder. Birey özgürlüğünü komün ve kolektif yaşamda bulur. İkincisi politik yaşam ve demokratik özerklik. Burada öz yönetim pratiğine doğrudan işaret eder. Üçüncü sosyal yaşam. Milliyetçiliğe, dinciliğe, iktidarcılık ve cinsiyetçiliğe karşı gelişen her hareket kendi yolunu bulabilir. Yine özgür eş yaşam, hukuk, kültür, öz savunma ve diplomasi boyutları da bulunuyor” diye konuştu.
UTANÇ VE İTİRAF FOTOĞRAFLARI
Ardından konuşan HEDEP Milletvekili Ferit Şenyaşar, “Şenyaşar davası ve direnme pratiği” üzerine konuştu. Hayatlarının 2018 yılına kadar mutlu bir şekilde sürdüğünü belirten Şenyaşar, şöyle devam etti: “Bu süreçte 2 kardeşimi ve babamı kaybettim. Suruç’ta yaşananların tesadüf olmadığını ve kurban seçildiğimizi düşünüyorum. Cumhurbaşkanının Suruç’a karşı bir öfkesi vardı. Erdoğan siyasi hayatı boyunca sadece Hopa ve Suruç’ta saldırıya uğradığını hep söyler. Hopa’da Metin Lokumcu, Suruç’ta biz kurban seçildik. Suruç’un kurban seçilmesinin ikinci sebebi de Kobane sürecinde Suruç’un Kobane sınırına yakın olması ve o süreçte sınırın tamamen ortadan kaldırılmasıydı. Türkiye’de insanlara olağanüstü gelen herşey olağan bir hale geldi. Kardeşim 5 yıldır tek kişilik hücerede tutuklu, ama katliam yapanlar, azmettirenler tutuklanmadı. Türkiye’nin ikinci yüz yılının utanç fotoğrafı bir annenin 5 yıldır adliye önünde nöbet tutmasıdır. Hastanede yapılan katliamın özeti de katliamı yapan milletvekili ve Türkiye’yi bu hale getiren Süleyman Soylu’nan yan yana verdiği fotoğraftır” diye konuştu.
ERKEK-DEVLET-SERMAYE ÜÇLÜSÜ
Son olarak yazar Ayşe Berktay, “Otoriter ötekileştirmeye karşı kadın mücadele deneyimi” sunumunu yaptı. Kadın özgürlük mücadelesi açısından tüm devletçi sistemlerin otoriter olduğunu belirtti. Erkek egemen sistemin kuruluşundan bu yana kadının değersizleştirildiğini belirten Berktay, “Kadınların otoriterliğe, ayrımcılığa karşı mücadele tarihi binlerce yıldır var. Erkek sermaye devlet üçlüsü kendini yerele ve dünyaya dayatıyor. Her yerel direnişi, direniş potansiyelini kendi arasında yaptığı küresel bölgesel ittifaklarla boğmaya organize oluyor. Tüm muhalif gruplar şiddetin bu rejimin bir parçası olduğunu görüyorlar” diye belirtti.
KADIN MÜCADELESİ
Kadın mücadelesinde kriterin özgürlüğe hizmet edip etmediği olması gerektiğini vurgulayan Berktay, “Kadın mücadelesinin daha sistematik organize ve koordineli şekilde cevap verebilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Öyle bir yerdeyiz ki protesto ediyoruz ve bunu kitlesel şekilde bütün diğer toplumsal hareketlerden daha başarılı yapıyoruz. Çünkü birbirimizin farklılıklarını tanıyarak aynılaştırmaya çalışmadan harekete geçebiliyoruz. Hızlı refleks gösterme kabiliyetimiz var. Zaman zaman milliyetçilik gündeme geliyor. Bunun aşılmasındaki en başarılı örnekleri ise Barış için Kadın Girişimi ve Kadınlar Birlikte Güçlü platformudur” diye konuştu.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***