Londra Kraliyet Sanat Akademisi, kuruluşundan 255 yıl sonra ilk defa bir kadın sanatçının, solo sergine yer verdi. Performans sanatının büyükannesi de denilen sanatçı Marina Abramovic’in 50 yıllık birikimi ve yeni performansları bu çalışmada yer aldı. Sergi salonunun girişindeki performans, 1970’lerde gerçekleştirdikleri bir performansın tekrarı. Katılımcılar biri erkek biri kadın, çıplak iki insanın arasından geçerek salona girerler.
1946 Belgrad doğumlu sanatçının sanat yolculuğu Yugoslavya’da resimle başlıyor. 1974 yılında ilk ses getiren ve performans sanatında dönüşüm yaratan etkinliği Ritim 0’ı gerçekleştiriyor. Ritim 0 ’da, bir masanın üzerine tüy ve gül gibi zararsız, bıçak ve dolu silah gibi zararlı 72 nesne yerleştirilir. Altı saatlik bir süre boyunca izleyiciler bu nesneleri kendi üzerinde diledikleri şekilde kullanmaya davet edilir. Seyircilere, işler tehlikeli hale gelirse müdahale etmemeleri talimatı verilir.
Performans boyunca Abramoviç pasif kaldı ve izleyicinin kendisiyle ve nesnelerle dilediği gibi etkileşime girmesine izin verdi. Bu performans güvenin, kırılganlığın ve başka bir kişi üzerinde güç uygulama fırsatı verildiğinde hem yararlı hem de zararlı eylemlerin potansiyelinin araştırılmasıydı.
Birisi onu döndürdü. Birisi kollarını havaya kaldırdı. Birisi ona çok yakından dokundu. Üçüncü saatte tüm kıyafetleri jiletle kesildi. Dördüncü saatte aynı kesiciler derisini keşfetmeye başladı. Birisi kanını emebilmek için boğazını kesti. Vücuduna çeşitli küçük cinsel saldırılar gerçekleştirildi. Performansa o kadar bağlıydı ki tecavüze ya da cinayete direnemezdi. Katılımcılardan biri Abramoviç’in kafasına dolu bir silah dayayıp kendi parmağını tetiğe doğrultunca, seyirciler arasında kavga çıktı.
“Öğrendiğim şey şuydu… eğer bunu seyirciye bırakırsanız, sizi öldürebilirler… Kendimi gerçekten ihlal edilmiş hissettim: kıyafetlerimi kestiler, mideme gül dikenleri sapladılar, bir kişi silahı kafama doğrulttu, diğeri onu aldı. Agresif bir atmosfer oluştu. Planladığım gibi tam 6 saat sonra doğruldum ve seyircilere doğru yürümeye başladım. Yaptıklarıyla yüzleşemediler, herkes kaçtı…”
“Bana yaptıklarından dolayı bana tahammülleri yoktu…”
Bedenin sınırları ve özellikle acı üzerine birçok performans gerçekleştirdi. Bu sebeple mazoşist olmakla eleştirildi. Kendisi ise bedeninde acıyı deneyimlemeyi şöyle açıklıyor:
“Bana göre insanın en büyük korkularından biri acı korkusudur. Bana ilginç geliyor, eğer seyirci önünde acı dolu deneyimleri sahnelersem, acı korkusundan kurtulmak için bu deneyimi yaşarsam ve bunun mümkün olduğunu gösterirsem, başkaları için de ilham kaynağı olabilirim. Bu, insanların kendilerini kesmeleri veya tehlikeli şeyler yapmaları gerektiği anlamına gelmez, ancak aynı zamanda acının bir engel teşkil etmemesi gerektiğini de anlamaları gerekir. Bunun ne olduğunu ve kendi yaşamınızda bununla nasıl başa çıkacağınızı anlamalısınız. Ritüellere farklı açılardan bakarsanız acı anını fetheder ve gerçekten bedeni ve zihni güçlendirir. Bir şeyden korkuyorsanız, orada oturup hiçbir şey yapmayın, bunun üzerinden geçin ve bu deneyimi yaşayın. Konfor alanınızın dışına çıkarak dönüşebilmenizin tek yolu budur.”
ANNE İSTİSMARINA MARUZ KALIYOR
Beden üzerine yaptığı çalışmalardan bahsederken çocukluk travmalarının etkisini yadsımıyor. İkinci dünya savaşı sırasında sosyalist saflarda yer almış iki ebeveynin çocuğu olan Marina Abramoviç altı yaşına kadar büyük annesiyle yaşıyor. Bir erkek kardeşi olacağı zaman ebeveynleriyle yaşamaya başlıyor. Annesinin katı disiplinine ve istismarlarına maruz kalıyor.
“Çocuklarla oynamama izin yoktu. Annem muzu bile deterjanla yıkardı. Gece beni uykudan uyandırır yatağımı düzeltmemi isterdi. Şimdi bile bir otel odasında kaldığımda yatakta uyuduğumu anlayamazsınız… Şiddetten dolayı durmayan kanamalarım olurdu. Bu sebeple oturarak uyurdum.”
Sanatında başarılı olmasında bu katı disiplinin çok katkısı olduğunu belirtiyor. Yaptığı çalışmalar ve çocukluk travmaları üzerine bir kitap da yazılmış: Psikanalist Marina Abramoviç’le Buluşuyor.
Kendisinden cenazesini düzenlemesini istediği “Marina Abramoviç’in Yaşamı ve Ölümü” filminin yönetmeni Bob Wilson, çocuk ve kadın Marina’yı çok iyi tanımlıyor; “Yakından tanımadan önce onun için düşündüğüm güçlü ve agresif bir kadın olduğuydu, aslında o çok kırılgan küçük bir kız çocuğu gibi.”
Bir röportajında bedenin sınırları üzerine yaptığı yorum, içinde benim de yer aldığım açlık grevleri sürecine götürüyor; “Herkes yapabilir. Zihin büyük bir düşmandır çünkü konfor alanınızın dışında bir şey yapmaya çalıştığınızda, bu sizin onu yapmamanızı sağlayacaktır. Ama hepimizin vücudunda bu ekstra enerji var. Aşırı durumlarda, mahsur kaldığımızda, bir uçak kazasında ya da yangındayken bunu kullanabiliriz ve dışarı çıkmamız mümkün olabilir. Ama bu dramı beklememize gerek yok.”…
Evet insan çok güçlü. Haftalarca aç kalacağımı ve ölmeyeceğimi söyleselerdi kesinlikle inanmazdım!
Bedeni aç bırakma üzerine, anoreksiya hastaları, performans sanatçıları ve açlık grevcilerini inceleyen Amerikalı akademisyen Patrick Anderson, açlık grevcileri olarak 2000’lı yıllarda Türkiye cezaevlerindeki açlık grevlerini, performans sanatçısı olarak da Marina Abramoviç’i inceliyor. İlginç bir şekilde Türkiyeli açlık grevcileri ve Marina Abramoviç aynı konu üzerinden inceleniyor.
1997 yılında Balkanlardaki iç savaşı anlatmak için gerçekleştirdiği performansı nedeniyle, satanist denilerek saldırılıyor sanatçıya. Ukrayna-Rusya savaşında Ukrayna’yı desteklediği için 1997’deki performans görüntüleri kullanılarak satanist ve pedofili olduğu propagandası yapılıyor. Zelenski’nin, Marina Abromiç’i ülkeye daveti üzerine Türkiye’deki trollerin de gündemi oldu.
1997 yılında gerçekleştirdiği performansı 1500 tane sığır kemiği kullanarak gerçekleştiriyor. Performans boyunca bir küvet dolusu suyla ve elinde bezle, çocukluğundan kalan bir ninniyi mırıldanarak kemikler üzerindeki kanı temizlemeye çalıştı.
“Utancı ellerinizden temizleyemeyeceğiniz gibi, ellerinizdeki kanı da yıkayamazsınız .”
NEW YORK MODERN SANAT MÜZESİ’NDE
Marina Abramoviç’in ses getiren ikinci etkinliği, 2010 yılında New York’taki Modern Sanat Müzesi’ndeki performansıydı.
Sanatçı 3 ay boyunca günde 8 saat bir masanın iki tarafına konulmuş sandalyelerden birinde hiç kıpırdamadan oturdu ve yine kendisi gibi hareketsiz olan katılımcılarla bir performans gerçekleştirdi. Toplamda 716 saat geçirdi. “Bazıları kızgın, bazıları meraklı… O kadar çok insanın o kadar çok acısı var ki… Çok yakında ben onların sadece kendi benliğinin bir aynası olacağım.”
Marina Abramoviç’in sanatında sanatçının topluma karşı sorumluluğu var. Ve katılımcılar performansa aktif olarak katılırlar. Sanata bakışını yine geçmişine bağlayarak yorumluyor; “Annem ve babamın her ikisi de Sırbistan’da savaş kahramanlarıydı ve tüm çocukluğum boyunca bana bu amaç uğruna özel hayatımı ve diğer her şeyi feda etmem gerektiği öğretildi. Neden bu gezegendesin? İşlevin nedir? Sorumluluğun nedir? Ben böyle yetiştirildim ve ben de bunu yapıyorum.”
Meliha Yıldız: “1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı. Bu, onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan “Kutsal Tecrit”i 2021 yılında yazdı. İkinci kitabı Uçurum Kenarındaki Salıncaklar 2023 yılında yayınlandı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor”
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***