YORUM | YÜKSEL DURGUT
Nazi Almanya’sı, II. Dünya Savaşının sürdüğü sıralarda işgal ettiği Polonya’nın başkenti Varşova’da bir getto kurmuştu. Türk Dil Kurumu gettoyu, “Avrupa ülkelerinde Yahudilerin gönüllü olarak veya zorlanarak yerleştirildikleri ve her türlü gereksinimini başka yere gitmeden karşılayabildikleri Yahudi mahallesi.” şeklinde tanımlıyor. Varşova Gettosu 1940 yılının sonlarında Nazi işgalcileri tarafından Polonya’nın başkentindeki Yahudi nüfusunu hapsetmek için kurulmuştu.
Bu gettonun kurucusu ve daha sonra Nürnberg duruşmaları sonrasında idam edilen Polonya Valisi Hans Frank’tır. Varşova gettosu Nazi Almanya’sının işgal ettiği diğer bölgelerde kurmuş olduğu 400’den fazla gettonun en büyüğü olarak bilinir. 400 binden fazla Yahudi buraya yerleştirilmiş ve bunların yaklaşık 300 bini daha sonra Treblinka imha kampına gönderilmişti. Burası toplu kıyımların gerçekleştirildiği diğer ölüm kamplarına giden bir istasyondu.
1943’ün başlarında gettoda kalan 60 bine yakın Yahudi, daha fazla zulme tahammül edemeyerek ayaklanmaya karar verirler. Muhbirlere rağmen, el yapımı silahlarla mücadele ederek planlar yaparlar. Naziler ise Nisan ayında Yahudi halkının peşine düşer. Yahudiler neredeyse bir ay boyunca savaşırlar ve gettodan kaçan Yahudilerin hayatta kalan son ferdi de Almanların bölgeyi yakıp yıkması sonucunda hayatını kaybeder.
Yahudilerin yok edilmesi emrini veren SS komutanı Jürgen Stroop daha sonra asılır. Bu imha makinesi Stroop’un Yahudiler için kullandığı dil ile şimdilerde İsrail’in Yahudi Başbakanı Benjamin Netanyahu ve kabinesinin Gazze’nin kaderini belirlerken kullandıkları dil arasında maalesef bir fark yok. Stroop tüm Getto’nun her bir binanın yakılarak sistematik bir şekilde ortadan kaldırılmasını emretmesiyle Netanyahu’nun emirleri arasında hiç fark yoktur.
83 yıl önce dünyanın en büyük hapishanesi olarak bilinen Varşova Gettosu’nda yaşananlar ve 60 yıl sonra Gazze’nin bir açık hava hapishanesine dönüştürülerek insanların hayatta kalmak için verdikleri mücadeleler arasında paralellikler var.
Dünyada en fazla uydu görüntülerinin çekildiği bölgenin Gazze olduğunu biliyor muydunuz? Bu iddiayı BM’in eski bir müfettişi Scott Ritter, “Gazze dünya üzerinde en çok yer ve uydu görüntüleriyle fotoğrafı çekilen, insansız hava araçları ve CCTV’lerle Gazze’nin her metrekaresinin 10 dakikada bir görüntülendiği yer.” olduğunu söylüyor.
Elde edilen bu dijital verilerin taranması, Filistin topraklarında görevlendirilen muhbirlerin verdikleri destek tarafından sağlanıyor. Dahası, İsrail, istihbarat toplama yetenekleriyle haksız da sayılmayacakları bir gurur yaşıyor. Bu gururu uluslararası arenada gösterdikleri istihbarat çalışmalarıyla da ortaya koyuyor. Bunun tarihi ve ibretlik örneğiyse Nazi döneminin iş birlikçilerinin her birini gizlendikleri Güney Amerika ülkelerinde bularak infaz etmeleri gösterilebilir.
İsrailli uzmanların hazırladıkları dijital uygulamaların, bazı rejimlere casusluk yazılımı olarak sattıkları biliniyor. Ancak gel gelelim İsrail’in işgal ettiği topraklarda övündükleri casuslukları pek işe yaramış görünmüyor. Bu da farklı bir senaryoyu gündeme getiriyor. Dünyanın en güçlü istihbarat ağına sahip İsrail’in burnunun dibine kadar sokulan binlerce roketten neden haberdar olmadığıdır?
Askeri istihbarat kurumlarının geçen cumartesi yaşananlar hakkında nasıl olup da önceden bilgi sahibi olmadığı belki de İsrail’in soruşturmalarıyla açığa çıkacaktır. Ama tabii ki bunu birileri isterse gerçekler ortaya çıkacaktır. Türkiye’de 15 Temmuz 2016 yılında gerçekleştirilen kurgu askeri darbenin baş sorumluları Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ın mahkeme önüne çıkmayarak gerçekleri saklaması gibi bir rol üstlenilirse eğer, yaşanan istihbarat açığının sorumlularını kimse öğrenemeyecektir.
BM’in eski müfettişi Ritter yaşanan istihbarat açığından devasa veri yığınlarını elemek için yapay zekaya aşırı güvenilmesini sorumlu tutuyor. Filistinli teknoloji yazılımcılarının İsrail algoritmalarıyla nasıl oynayabileceklerini bulduklarını öne sürüyor. Eğer bu iddia doğruysa, bu durum teknolojinin geldiği en son noktanın açıklarını daha yolun başındayken ortaya koyuyor.
Mısır’ın verdiği “Hamas’ın büyük bir saldırı planladığına” dair istihbaratının dikkate alınmaması ve daha önce de yazdığım gibi (https://www.tr724.com/israilin-11-eylulu/ ) Mısır ve Suriye’nin 50 yıl önce Yom Kippur savaşıyla paralellik göstermesine inanmamaları da yaşanan trajedinin sebepleri arasında gösterilebilir. 1973 yılında yaşanan savaşın öncesinde de İsrail’in ‘buna cesaret edemezler’ diyerek bu bilgileri dikkate almadığı biliniyor.
Dünya tarihinde Varşova Getto Ayaklanması olarak bilinen ve binlerce insanın yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan bir kırım gerçekleşti. Nazilerin, Yahudileri imha noktaları olarak kullandığı bu toplama kamplarında meydana gelen direniş, bu kampın tamamen imha edilmesine sebep oldu. Gazze’deki başkaldırının sonucu daha yolun başındayken ortada. Çocuk, kadın demeden imha süreci yaşanıyor. Bunun sorumlusu da Varşova’da atalarına yapılanların emrini verenlerdir. Tarih nasıl Hans Frank’ı ve Jürgen Stroop’u affetmediyse Benjamin Netanyahu ve kabinesi gibi Hamas’ı da verdikleri soykırım emirlerinden dolayı yargılayacaktır.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***