Uzmanlara göre en büyük risk, İsrail’i tanımayı her zaman reddeden ve onu İran İslam Cumhuriyetinin “baş bölgesel düşmanı” olarak gören Tahran’ın dini liderliğinden gelebilir
Siyasi yorumculara göre, Tahran destekli Lübnanlı Şii milis grubu Hizbullah’ın potansiyel müdahalesi ve bizzat İran’ın oynadığı role ilişkin belirsizlik, İsrail ile Hamas arasındaki daha önce eşi benzeri görülmemiş çatışmayı daha geniş bir bölgesel savaşa itebilecek risk faktörleri arasında yer alıyor.
Son günlerde artan sınır gerilimlerine rağmen, şimdilik Hizbullah’ın İsrail’e karşı bir saldırı gerçekleştireceğine dair herhangi somut bir belirti bulunmuyor.
İran, en azından resmi olarak, Filistinli militan grubun İsrail’e yönelik saldırısında herhangi bir ilgisinin olmadığını açık bir şekilde dile getirdi.
Bu arada İsrail’le ilişkilerini son dönemde geliştirmek isteyen bazı komşu Arap ülkelerinin ise arabulucu rolü oynama şansını ciddi bir şekilde değerlendirdikleri görülüyor.
Ancak bölgede son durum son derece hassas ve gergin.
Hamas’ın cumartesi günü İsrail’in sivil hedeflerine yönelik yıkıcı saldırılarını başlatmasından bu yana her iki taraftan da binlerce kişi öldü.
İsrail, Hizbullah’a karşı ikinci bir cephe açar mı?
Hamas’ın saldırıları İsrail’in abluka altındaki Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilere yönelik geniş çaplı misillemesine yol açtı.
Bununla birlikte İsrail, Gazze’ye kara saldırısı yapmayı düşünürken bile, kuzey sınırında 2006’da savaşa girdiği Hizbullah’a karşı kabus gibi ikinci bir cepheyle karşı karşıya kalabilir.
İki taraf çatışmaların beşinci gününde yine karşılıklı saldırılarını sürdürmeyi tercih etti.
Bu hafta başında Hizbullah, İsrail’in Güney Lübnan’a düzenlediği saldırılarda üyelerinden üçünün öldürüldüğünü duyurdu.
ABD Hizbullah’ın yeni bir cephe açmasından endişe ediyor
ABD Savunma Bakanlığı’ndan adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir yetkili, Washington’daki gazetecilere yaptığı açıklamada, “Hizbullah’ın yanlış karar verip, bu çatışmada ikinci bir cephe açmasından derin endişe duyuyoruz.” dedi.
‘Sınırlı tepki’
Bölgeyi bilen siyasi yorumcular, Filistinli müttefiki Hamas’tan daha önemli bir savaşma potansiyeli olan Hizbullah’ın da benzer bir saldırı başlattığı yönünde şu ana kadar bir işaret olmadığı görüşünde birleşiyor.
Merkezi Cenevre’de bulunan Arap Dünyası ve Akdeniz Araştırma Merkezi’nin (CERMAM) Direktörü Hüsnü Abidi, bölgeyi saracak bir savaşın büyük bir siyasi ve ekonomik krizden geçen Lübnan’ın kesinlikle çıkarına olamadığı saptamasında bulundu.
Abidi, “Evet, çatışmaların yayılma riski var ama Hizbullah’ın bile kontrol altına alınmış ve ölçülü bir tepkisi var.” diyerek görüşlerini özetledi.
Akdeniz Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü (IREMMO) Başkan Yardımcısı Agnes Levallois ise Hizbullah’ın Güney Lübnan’daki faaliyetleri bir uyarı niteliği taşıdığı görüşünü dile getirse bile bu durumun tırmanmasının Hizbullah’ın çıkarına olmayacağını düşünüyor.
Mısır ve Suudi Arabistan arabulucu rolü üstlenebilir mi?
Öte yandan Mısır ve Suudi Arabistan gibi önemli bölgesel güçler de arabulucu rolü oynayarak gerilimleri yatıştırma ve uluslararası prestijlerini artırma konusunda geçmişe kıyasla daha istekli görünüyor.
İsrail ile ilişkileri son dönemde normalleştirme arzusunda olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ile yaptığı telefon görüşmesinde, çatışmaların bölgeye sıçramasını önlemek için çalıştığını söyledi.
Merkezi New York’ta bulunan düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’nin araştırmacılarından Steven Cook, Arap ordusu ile İsrail arasında herhangi bir tür “devletlerarası çatışma” olmasının “olası” olmadığını söyledi.
Cook, bununla birlikte Hizbullah ile İsrail arasında bir gerilimin tırmanması yönünde “gerçek bir tehlike”, bir “kabus senaryosu” olduğunu da sözlerine ekledi.
Cook, “Bu herkesin yüksek düzeyde tetikte olması gerektiğini düşündüğüm bir durum.” ifadesini kullandı.
İran’ın tavrı ne olacak?
Yine uzmanlara göre en büyük risk, İsrail’i tanımayı her zaman reddeden ve onu İran İslam Cumhuriyetinin “baş bölgesel düşmanı” olarak gören Tahran’ın dini liderliğinden gelebilir.
İran uzun süredir Hamas’ı mali ve askeri açıdan destekliyor ancak dini lider Ayetullah Ali Hamaney salı günü Tahran’ın Hamas’ın saldırısının arkasında olduğu yönündeki “söylentileri” yalanladı.
Hamaney bununla birlikte “Tüm İslam dünyasını Filistinlileri destekleme” çağrısı yaptı.
Bu tür konular hakkında yorum yapmadan önce genellikle günlerce bekleyen Hamaney’in açıklaması ise alışılmadık derecede hızlı ve açıktı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron salı günü yaptığı açıklamada, Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısında dışarıdan “yardım almasını muhtemel bulduğunu” söyledi.
Macron, bununla birlikte İran’ın “doğrudan müdahalesine” dair “resmi bir kanıt” bulunmadığını sözlerine ekledi.
İsrail ve İran savaşır mı?
İsrail ise İran’ın nükleer programını engellemek için askeri eylem düzenleme ihtimalini hiçbir zaman dışlamadı.
İsrail’in 2020 yılı kasım ayında nükleer bilim adamı Muhsin Fahrizade’ye düzenlenen suikast da dahil olmak üzere son yıllarda İran’daki birçok operasyonun arkasında olduğu tahmin ediliyor.
Akdeniz Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Başkan Yardımcısı Agnes Levallois, İran’ın Hamas’la işbirliğinin yeni olmadığını ancak Tahran’ın bölgesel bir çatışma riskini göze aldığını düşünmediğini bildirdi.
Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün (IFRI) Orta Doğu uzmanı Denis Bauchard’a göre asıl mesele İsrail’in bu çatışmadaki ana düşmanının kim olduğu.
Bauchard, “Sadece Hamas mı yoksa İran mı? İsrail’in, doğru ya da yanlış, bu operasyonun İran tarafından kışkırtıldığını düşünmesi halinde, her şeyden önce çatışmaların bölgeye yayılma riski var.” diyerek endişesini dile getirdi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***