YORUM | PROF. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
Erdoğan AKP’nin meclisteki grup toplantısında yaptığı konuşmada gayet açıkça ve yoruma yer bırakmayacak kadar net ve açık bir biçimde “Hamas’ın bir terör örgütü olmadığını, bir kurtuluş hareketi ve mücahitler grubu” olduğunu söyledi. Konuşmasında Batı’ya atıfta bulunan Erdoğan, Batı’nın Hamas’ı bir terör örgütü olarak sınıfladığının altını çizerek, Batı’nın bu pozisyonunun yanlışlığını vurguluyor ve Türkiye’yi gayet açıkça Batı’ya karşı pozisyon alan bir ülke olarak konumlandırıyor.
Herhangi bir ülkenin güvenlik ve savunma politikaları da dahil politika değişikliğine gitmesi veya farklı stratejilere yönelmesi mümkündür. Türkiye elbette güvenlik siyasetini istediği gibi şekillendirebilir. Ancak Erdoğan’ın takındığı net pozisyon basit bir politika değişikliğinden öte anlamlar taşıyor. Dış politika ve güvenlik politikalarında ciddi bir fay kırılması yaşandığını düşünüyorum. Algılar evreninde bu fay kırılması zaten mevcuttu. Hatta kökleri çok daha derinlerde olan, ancak fiiliyata net biçimde hayata geçirilmemiş bir pozisyon, uzunca süredir Türk dış politikasını etkisi altına almıştı.
Hatırlanacağı üzere Erdoğan’ın Avrasyacı derin devletle olan işbirliği, içeride ve dışarıya yönelik ciddi değişimlere sebep olmuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geleneksel Batıcı ve NATO’cu yönelimi, şaibeli 15 Temmuz 2016 “darbe teşebbüsü” akabinde radikal biçimde değişmişti. Bu değişim, TSK general ve amiral kadro toplamının yüzde ellisinden fazlasının (ve benzer yüksek oranlarda kurmay subay ve subay kadrolarının) bir gecede tasfiyesi olmaksızın gerçekleştirilemezdi.
Bu değişimin sonucunda Türkiye’de diskursal boyutlarda bir Batı karşıtlığı neredeyse kurumsallaştı. Darbe teşebbüsünün “ABD ve Batı tarafından planlandığı” söylemi, ana diskur oldu. Türkiye’nin Batı’yı düşman olarak konumlandırmaya başladığına dair bir izlenim oluştu. Bu çerçevede Türkiye Rusya’dan S-400 füze batarya sistemlerini almaya karar verdi. NATO’nun itirazlarına karşın S-400’ler satın alındı ve bu nedenle Türkiye, NATO’nun F-35 yeni nesil savaş jeti projesinin ortağı olma konumunu yitirdi. Dahası, bu stratejik kayıp yetmezmiş gibi, F-35’leri satın alması bile engellendi. Şimdi ABD Kongresi kapısında 1980’lerin teknolojisi, eskimiş F-16 uçaklarını satın almak için neredeyse yalvar yakar olan bir Türkiye var.
Elbette Türkiye’nin strateji değişikliği, savunma kabiliyetinde önemli kayıplara yol açtı. Bunun yanı sıra TSK’daki Batı karşıtı Rusyacı hizip orduda kendi istediği yönde bir algı değişikliğini yerleştirerek, İslamcı Erdoğan’ın gayet işine gelen bir zemini hazırlamış oldu. İslamcılar ve Avrasyacılar Batı karşıtlığı konusunda tamamen ortak bir algıya sahipler. Her iki ideolojik grup farklı gerekçelerle bu noktada olabilir. Ancak bu durum, ortaklıklarının yol açtığı tehlikeyi azaltmıyor.
Bu çerçevede, Erdoğan’ın Hamas konusunda yaptığı açıklamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. İslamcı Erdoğan, NATO üyeliğini boşa düşüren, son derece hayati bir yönelim değişikliğine kapıyı araladı. Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali sonrasında da Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmayan tek NATO üyesi Türkiye’ydi. Ancak Ankara bu siyasetini yumuşatmak ve gizlemek için elinden geleni yaptı. Formel düzeyde olsa bile Rusya’nın işgalini kınadı. NATO’nun Ukrayna siyasetinin altını oysa bile, bunu üstü örtülü biçimde yaptı. Açıkça ABD’ye, Batı’ya ve NATO’ya meydan okumadan, saman altından su yürüterek hareket etti. Fakat Hamas’a yönelik açıklamalarıyla Erdoğan köprüleri attı.
NATO içerisinde İsrail’in Gazze savaşında sivillere verdiği zararı eleştiren birçok üye var. Bu elbette gayet normal. Konu İsrail’e kayıtsız şartsız destek değil. Kimse Türkiye’den bunu beklemiyor zaten. Elbette NATO’nun İsrail-Hamas savaşında taraf olmadığı da açık. Dolayısıyla NATO örgütünün bu konuda formüle edilmiş bir politika çizgisi yok. Ancak İsrail’in yöntemlerine şüpheyle yaklaşan ve onları eleştiren NATO üyeleri olsa da, bu tüm NATO üyelerinin Hamas’ı bir terör örgütü olarak gördükleri gerçeğini değiştirmiyor.
Türkiye haricinde!
Türkiye, zaten Hamas’ı Erdoğan iktidara geldiğinden beri hiçbir zaman terör listesine almadı, siyasi kanadıyla ilişkilerini belli bir seviyede tuttu. Fakat halihazırdaki durum farklı. Türkiye son açıklamayla artık çatışmanın bir parçası konumundadır ve bu durum, NATO üyeliği ile de, Batı’nın bir parçası olma iddiasıyla da örtüşmüyor.
Dikkatinizi çekmek istediğim husus, İran haricinde, İslam ülkeleri içerisinde Hamas’ı terör örgütü olarak görmeyen bir ülke yok. Arap dünyası, Hamas’ın İsrail’de 1400’den fazla masum sivili katletmesini bir “terör eylemi” olarak görüyor. Hamas’ın bu terör saldırısını kınamayan bir Arap ülkesi yok. İran haricindeki hiçbir Müslüman çoğunluklu ülke Hamas’ın yaptığı terör saldırısını meşru bir mücadelenin parçası olarak görmüyor.
Filistinlilerin hak mücadelesi ile Hamas terör örgütünü ayırıyor. Türkiye, Erdoğan’ın konuşmasıyla gayet net bir şekilde ortaya çıktığı üzere, İran’la aynı çizgiye gerilemiş görülüyor. Erdoğan rejiminin üst düzey Hamas yöneticilerine Türkiye pasaportu vermesi, onları Ankara’da devlet başkanı gibi ağırlaması, Hamas’a her türlü finansal serbestliği tanıyarak kol kanat germesi gibi fiili tutum ve yaklaşımlar, artık siyasi açıklamasını buldu.
Bu durum Türkiye-ABD ve Türkiye-Batı ilişkilerinde çok ciddi bir kırılmadır.
Türkiye kendisini Batı’nın bir parçası olarak algılamıyor. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok. Durum tespiti yapıyorum. Ama sorun, daha da ileri giderek kendisini Batı’nın bir hasmı, bir düşmanı olarak konumlandırması. Buna ek olarak, İsrail’in hatalı politikalarını eleştirmekten çok farklı olarak, algılar evreninde mevcut açık bir İsrail düşmanlığı, artık kurumsal ilişkilere yansıyor ve Türkiye’nin ana yönelimini belirler duruma geliyor. Son 200 yıldır Batı siyasi sisteminin bir aktörü olan Osmanlı-Türkiye, artık iyiden iyiye salt bir Ortadoğu aktörü olarak profil kazanıyor.
Yazının başında belirttiğim gibi, elbette devletler politik stratejilerini değiştirebilir. Türkiye’nin bu bahsettiğim değişimleri yapma hakkı vardır çünkü Türkiye egemen bir devlettir. Ancak bu değişiklikleri yaparken, aynı zamanda hala ülkesinde NATO ve ABD üslerinin olması, neredeyse tüm savunma ekipmanını ve tüm silahlarını NATO ve ABD’den alması, NATO üyeliğinin devam etmesi, AB üyelik hedefinin – kağıt üzerinde de olsa – hâlen devam ediyor olması büyük çelişkilerdir. Bu vodvil, artık gayet açıkça ortadadır ve Batı da bu duruma daha fazla göz yumamaz. Etik ve anayasal çerçevede konuya yaklaşmayı hiç istemiyorum, çünkü zaten herkesin mutlaka gördüğü üzere bu konularda çok ciddi sıkıntılar var.
Yakın dönemde alışık olduğumuz Türkiye-Batı ilişkilerinde önemli bir kopuş bekliyorum.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***