Balkan TALU
Artı Gerçek – İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar devam ederken ve insani yaşam koşulları her geçen gün ağırlaşırken, sosyal medyadaki propaganda savaşları da elbette sürüyor. Kesintisiz mesaj bombardımanındaki en ilginç video mesajlardan biriyse, Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela’nın torunu Zwelivelile Mandela’ya aitti.
Zwelivelile Mandela, Middle East Eye tarafından tweet edilen mesajda şöyle diyordu:
“Filistinli kardeşlerimiz ve kız kardeşlerimiz, Filistin direnişinin liderleri, yoldaşlar ve dostlar… Uluslararası Dayanışma Hareketi’nden, Güney Afrika’dan size devrimci selamlarımız gönderiyoruz. Apartheid, Güney Afrika’da sona erdi. Apartheid’in işgal altındaki Filistin’de de son bulması kaçınılmaz.”
Nelson Mandela’s grandson, Zwelivelile Mandela, voiced his support for Palestinians and the leadership of the Palestinian resistance to MEE, saying that just as apartheid South African “is no more”, “the end of apartheid in occupied Palestine is inevitable” pic.twitter.com/KrwvkI4McL
— Middle East Eye (@MiddleEastEye) October 16, 2023
BAŞPİSKOPOS TUTU: SİSTEMATİK AŞAĞILANMAYI GÖRDÜM
Yine Güney Afrika’da apartheid karşıtı mücadelenin önemli figürlerinden olan, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’na da başkanlık etmiş olan Başpiskopos Desmond Tutu 2014 yılında verdiği bir demeçte Filistin’e yaptığı bir ziyareti şöyle anlatıyordu:
“Kutsal topraklarda ırklara göre ayrılmış yollar, evler gördüm. Bana fazlasıyla Güney Afrika’da şahit olduklarımızı hatırlattı. Filistinli adamlar, kadınlar, çocukların İsrail güvenlik güçleri tarafından sistematik olarak aşağılanmalarına tanık oldum. Bu aşağılanma apartheid güçleri tarafından adeta ağıllara kapatılan, taciz edilen, küçük düşürülen Güney Afrikalıların durumuna çok benziyordu.”
Apartheid, aslında Güney Afrika’da ırk ayrımcılığının devlet politikası olarak uygulanmasına verilen isimdi. Güney Afrika’da beyaz azınlığın siyah tenlilere uyguladığı ayrıştırma politikası neredeyse yarım asır devam etti. Apartheid 1993’te, Nelson Mandela’nın devlet başkanı olmasıyla tedavülden kalkabildi. Fakat Filistin’de Gazze’ye yönelik abluka başladıktan sonra apartheid terimi yeniden tedavüle girdi…
Peki apartheid ne anlama geliyor? Onu bu kadar kötücül kılan ne?
‘EN ALT TABAKA’, SİYAH IRK…
Apartheid’e son ana kadar aktif destek vermiş olan İngilizlerin Cambridge sözlüğüne göre, bu sözcük, “farklı ırklara kanun yoluyla ayrımcılık uygulanması” ve “beyaz ırka siyaset ve eğitim alanında daha fazla hak, ekonomik imtiyazlar verilmesi” olarak tanımlanıyor.
Güney Afrika’daki apartheid politikası, İsrail’in de kurulduğu 1948 yılında başladı. Irk ayrımcılığına dayalı bu sistemde beyaz azınlık hükümeti önce kamusal alanları, mahalleleri ayırdı. Beyaz olmayanlar bir noktadan diğerine gidebilmek için geçiş belgeleri almak zorundaydı.
Yurttaşlar dört statüye ayrılmıştı. En üstte azınlıkta olan beyaz ırk, sonra Hintliler, sonra da “renkliler” bulunuyordu. Siyah ırk, en alt tabakadaydı.
Apartheid’ın kökleri aslında 17’inci yüzyıldaki Hollanda-Khoikhoi Savaşları’na dayanıyor. Bu savaşlardan sonra Güney Afrika’nın ilk yerli halkı olan Khoikhoiler de zorla yerinden edilmiş, yerlerine beyaz yerleşimciler getirilmişti.
Siyahlar ise kademeli olarak ‘Bantustan’ adı verilen alt bölgelere yerleştirildi. 10 farklı Bantustan alanı oluşturuldu. 1984 yılında dört tanesi bağımsızlığını ilan etti. 1905 yılında çıkarılan Genel Geçiş Düzenlemeleri Yasası’yla siyahların oy kullanması yasaklandı ve sadece belli yerlerde yaşamalarına izin verildi.
1948 yılında yapılan seçimlerde siyahların oy kullanım hakkı epey sınırlandırılmıştı. Siyah Afrikalıların kendilerini temsil etmek üzere sadece yedi vekil seçme hakkı vardı. O vekil de beyaz olmak zorundaydı. Buna ek olarak, seçimlerde Tek İsimli Tek Turlu Çoğunluk Sistemi kullanılıyordu. Seçmenler siyasi partiye değil, isme oy veriyorlardı. Bu yüzden seçimleri de Afrikaner Partisi ve Birleşik Ulusal Parti tarafından kurulmuş olan milliyetçi ittifak kazandı; Birlik Partisi ve İşçi Partisi tarafından kurulmuş olan sol ittifak kaybetti. Kazanan iki parti daha sonra Ulusal Parti adı altında birleşerek, Güney Afrika’nın 46 yılına damga vurdu.
II. Dünya Savaşı döneminde çok sayıda göçmen, Afrikalılar da dahil olmak üzere, işgücü ihtiyacından dolayı büyük sanayi bölgelerinde çalışmaya başladı. Şehirlerde giderek daha fazla siyah nüfus yaşamasına rağmen bu durum beyaz egemenler tarafından görmezden gelinmeye devam ediliyordu. Kentlileşen yerli Afrikalılarda ise milli bilinç yükselmeye başladı. Savaş döneminde ayrımcı uygulamaları gevşeten Jan Smuts hükümeti, Viktoryen döneminde ülkeye yerleşmiş olan Afrikaner milliyetçilerinin sert muhalefetiyle karşı karşıya kaldı. Beyaz Afrikaner milliyetçileri bu kimliklerinin kendilerine “tanrı tarafından bahşedildiğini” düşünüyordu.
‘İYİ KOMŞULUK’ POLİTİKASI OLARAK APARTHEID
Milliyetçi Cephe’nin seçimleri kazanmasından sonra İçişleri Bakanlığı ve Başbakanlık da yapmış olan Hendrik Verwoerd, apartheid rejiminin mimarı olarak bilinir. Sıkı bir Afrikaner milliyetçisi ve Nazi sempatizanı olarak tanınan Hendrik Verwoerd, “farklı ırk ve kültürlerin ancak birbirlerinden ayrı yaşayıp geliştiklerinde tam potansiyellerine ulaşabileceklerini” iddia ediyor ve apartheid’I bir “iyi komşuluk” politikası olarak savunuyordu.
Öte yandan Verwoerd, siyah muhalefeti ezmek için güçlü bir beyaz polis devleti kurdu. Sonraki yıllarda Verwoerd hükümeti siyah muhaliflere yönelik hapis, işkence ve infazlarıyla anılır oldu. Verwoerd, 1960 yılında ilk suikast girişimini atlattıysa da, 1966 yılında başka bir suikastta öldürüldü.
Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) sesi ise ilk defa 1912 yılında Toprak Yasası’na muhalefet etikleri dönemde duyuldu. O dönemde ANC ılımlı bir siyasi hareket olarak biliniyordu. ANC, apartheid’a karşı ilk kez 1951 yılında bie Meydan Okuma Kampanyası (Defiance Campaign) başlattı. ANC’nin sivil itaatsizlik kampanyaları 1960’a kadar devam etti.
Muhalifler ile apartheid rejimi arasında gerilimin yükselmesinde ilk dönüm noktalarından biri ise Sharpeville’de yapılan protestolarda 69 siyah vatandaşın polis tarafından öldürülmesi oldu. 1960 yılındaki Sharpeville Katliamı’ndan sonra ANC, partinin silahlı kanadı olan Ulusun Mızrağı (MK) örgütünü kurdu. 1960’lardan 1980’lerİn sonlarına kadar MK grubu, Güney Afrika’da sabotaj ve bombalama eylemlerine de imza attı. MK’nın kurucuları arasında Nelson Mandela da vardı.
MK eylemleri başlayınca ANC’nin siyasi faaliyetleri yasaklandı ve 1964 yılında aralarında Nelson Mandela’nın da bulunduğu lider kadro Robben Adası’nda cezaevine konuldu. 1990 yılında Nelson Mandela Washington Post gazetesine verdiği mülakatta, ANC’nin asla bir siyasi parti olmadığını, ırk ayrımına karşı çıkan bir koalisyon olduğunu söylüyordu. Mandela, ANC çatısında hür teşebbüsü savunan liberallerin de sosyalistlerin de muhafazakarların da yer aldığını vurguluyordu.
‘HEM BEYAZ HEM DE SİYAH ÜSTÜNLÜĞÜNE KARŞIYIM’
Nelson Mandela ilk gençlik yıllarından beri ırkçılık karşıtı bir eylemciydi. Hukuk okuduğu Witwatersrand Üniversitesi’ndeki tek siyah öğrenciydi. Maruz kaldığı ırkçı taciz ve saldırılara karşı liberal ve sosyalist görüşlere sahip olan Avrupalı, Hintli, Yahudi dostlarıyla beraber direndi. Walter Sisulu ve Olivier Tambo gibi isimlerle kurduğu dostlukla birlikte ANC saflarına katıldı.
Öte yandan Mandela, 1959 yılında katıldığı Pan Afrika Kongresi’nden beri (PAC) PAC’ın Afrikalı olmayan diğer ırklara karşı dışlayıcı tutumunu eleştirdi.1964 yılında mahkûm edilip cezaevine konulmasına sebep olan Rivonia Mahkemeleri’nde yaptığı ünlü konuşmasında, hem beyaz hem de siyah üstünlüğüne karşı çıktığını vurguluyordu.
NEDEN HAKİKAT VE UZLAŞI KOMİSYONU?
Mandela, bu yüzden apartheid dönemi yargılanırken bunların ceza dağıtan bir mahkeme olarak değil, bir Hakikat ve Uzlaşı Komisyonu olarak kurgulamasına ön ayak oldu. Amaç, hem apartheid adaletsizliklerini teşhir etmek hem de ileride beyazlarla siyahların bir arada yaşayabildiği bir toplum inşa edebilmekti. Bu uğurda işkenceyle öldürülen sosyalist lider Steven Biko’nun ailesi de dahil tepkilere maruz kaldığı halde bu konuda geri adım atmadı.
FİLİSTİN’LE İLGİSİ NE?
Peki bu konunun Filistin’le alakası ne?
İsrail’in kurulduğu ve Filistin direnişinin devam ettiği yıllarda, Birinci İntifada veya İkinci İntifada döneminde, İsrail işgali ile yönetiminin bir apartheid rejimi ve yönetimi olduğunu söyleyen yoktu. Öte yandan 2006 yılından itibaren, özellikle de Gazze’ye uygulanan abluka ve karartma politikalarının ağırlaştırılmaya ve Batı Şeria’da yerleşimcilerin oldu-bitti ilhak inşaatlarının yayılmaya başladığı andan itibaren, İsrail’in Filistin topraklarında işgalin ötesinde bir apartheid politikası uyguladığı dillendirilmeye başlandı. Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW) gibi STK’ler bu konuda rapor ve bildiriler yayımlamaya başladı.
ULUSLARARASI STK’LER: ‘İSRAİL APARTHEID POLİTİKALARI UYGULUYOR’
Mart 2022’de BM Özel Raportörü tarafından açıklanan çıktılar sonrasında BM sayfasında da yayımlanan metinde, 55 yıllık İsrail işgalinin bir apartheid rejimi olduğu söylendi. Metinde, 700 bin yasadışı Yahudi yerleşimcinin Doğu Kudüs ve Batı Şeria 300 yerleşim kurduğu hatırlatılıyordu…
BM’ye göre Filistinliler, kendilerine hakları olan gerçek devleti kurma hakkının verilmesine rağmen, özellikle bir açık hava hapishanesine dönüşmüş olan 3 milyon nüfuslu Gazze’de kurumsal bir ayrımcılık ve baskı rejimine maruz kalıyor. Bölgedeki Filistinli nüfusun asgari elektrik, su ve sağlık hizmetlerine erişim hakkı engelleniyor.
HRW’nin Geçilen Eşik başlıklı raporunda da, İsrail’in Filistinlilere yönelik güç ve kontrol politikalarını kalıcı hale getirmeye çalıştığı vurgulanıyor. Rapora göre İsrail’in kimliklerinden dolayı Filistinlilere yönelik mülksüzleştirme, tecrit, ve zorla yerinden etme politikaları devam ediyor.
APARTHEID, ULUSLARARASI SUÇ
Hem 1973 tarihli Apartheid Sözleşmesi, hem de 1998 yılında yayımlanan Roma Mevzuatı ile apartheid uluslararası hukukta bir suç olarak tanımlandı. 2021 yılında Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcılık Ofisi Filistin’deki durum hakkında bir soruşturma başlattı. Hem Apartheid Sözleşmesi hem de Roma Mevzuatı bir ırkın diğeri üzerinde baskı ve tahakküm kurma niyetini insanlık dışı muamele olarak nitelendiriyor. Buna ek olarak Roma Mevzuatı zorla el koyma, yerinden etme ve dönüş hakkının tanınmamasını da insanlık dışı muamele kapsamında değerlendiriyor.
Öte yandan, İsrail hükümeti Filistin üzerindeki kontrol ve tahakkümünü korumak yönündeki hedefini inkar etmiyor. Gazze’de devam edan son savaşla beraber, bölgedeki Filistin halkının Mısır’daki Sina bölgesine transfer edilmesi öngörülüyor… Kahire yönetimi ise Filistinli nüfusun bölgeye transferine şiddetle karşı çıkıyor.
AF ÖRGÜTÜ: ‘BUNUN ADI APARTHEID’
2021 yılında Doğu Kudüs’teki Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yaşayan bir mülteci ailesi, İsrail’i Yahudi yerleşimcilere kendilerini zorla yerinden etmeye çalıştığı için protesto etmişti… Af Örgütü ise İsrail ordusunun buna binlerce kişiyi gözaltına alarak, tutuklayarak ve yaralayarak karşılık verdiğini hatırlatıp “Bunun adı apartheid’dır” demişti. Af Örgütü 2022 tarihli, “İsrail’in Filistin’e Yönelik Apartheid Politikası” başlıklı raporunda, 73 yıldan uzun zamandır 6 milyondan fazla Filistinlinin mülteci olmaya zorlandığını ve 150 bin Filistinlinin daha evini kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu söylüyordu.
İsrail, hastaneleri ve kiliseleri de bombalayarak Gazze’yi yerlebir etmeye devam ediyor. Medya kuruluşlarına demeç veren İsrail ordusu temsilcileri bölgeyi toz edeceklerini alenen söylüyorlar. ABD de dahil diğer devletlerin buldukları “çözüm”, Gazze halkının Sina’ya transfer edilmesi. Fakat Mısır’daki Sisi hükümeti de yeni bir mülteci dalgası istemiyor. İngiltere ve ABD’nin Mısır’ı ikna turları devam ediyor… Zamanı bilinmese de İsrail’in Gazze’ye kara operasyonu yapacağı da kesin görünüyor.
İki devletli çözümün ötesinde tartışılan çözüm önerilerinden biri de, Filistin ve İsraillilerin bir arada yaşayabileceği eşit yurttaşlığa dayalı bir devlet sistemi. Ama böyle bir çözümü iki taraf da kabul edecek mi? Böyle bir devlet teşebbüsü kabul görse bile, halklar Güney Afrika’nın yaptığını yapabilecek ve uzlaşı içinde bir arada yaşamayı becerebilecek mi? Onu da bize tarih gösterecek….
İkinci Yom Kippur, dördüncü Filistin-İsrail savaşı
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***