Gazze’de hastaneye düzenlenen bombalı saldırıya sert tepki gösteren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu’yu Hitler’e benzetti. Netenyahu’nun 21. Yüzyılın Hitler’i olduğunu belirten Akşener, ‘‘Devlet hastane bombalamaz. Devletler, sivilleri hedef almaz. Dün, Hitler’in Çekoslovakya’yı işgaline ses çıkarmayan Rusya, Fransa ve İngiltere yönetimleri nasıl ki halklarının acı bedeller ödemesine sebep oldularsa; bugün de bu zıvanadan çıkmış faşiste, ‘dur’ diyemeyen bir dünya, yeni ve ağır bedeller ödeyecektir.’’ dedi.
Konuşmasına İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarına tepki göstererek başlayan Akşener, “Yerel seçim yaklaşıyor, Cumhur İttifakı için terörist başından oy dilenme festivali başlıyor. Artık AKP için İmralı yolları taştan demektir” dedi.
Akşener’in konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
“Dün akşam, Gazze’den gelen bir haberle sarsıldık. Yaşadığı terör saldırısından sonra, teröre karşı savaş iddiasıyla, yola çıkan İsrail’in sivilleri bile hedef alabilen gaddarlığı, dün gece Gazze’de bir hastaneyi bile bombalayacak kadar alçalmış ve terörizme dönüşmüştür. Bunun adı düpedüz terördür. Çünkü devletler, hastane bombalamaz. Devletler, sivilleri hedef almaz. Dün gece, tüm insani değerleri hiçe sayan, artık alçak bir mezalime dönüşen bu eylemler; teröre karşı savaş değil bizzat Netenyahu terörüdür. Dün gece yaşananlar, tarihi bir ibret vesikasıdır. Dün gece yaşananlar, 1938 yılı Almanya’sında yaşayan Yahudilerin bir soğuk kasım akşamı yaşadıklarının günümüzdeki gölgesidir. Hitler canisinin, Kristal Gece Komplosu’nun mağduru olan bir halkın lideri; bugün çıkmış yeni bir kristal gecenin faili olmuştur. Önce çıktılar; ‘Hastaneyi Hamas bombaladı, biz yapmadık’ dediler. Kimse bu yalana inanmayınca bu sefer de ‘İslami Cihad Örgütü’nün attığı füze, yolunu şaşırdı’ diyecek kadar alçaldılar. Bu saatten sonra, katil Netenyahu için söylenecek hiçbir söz kalmamıştır. O, 21. yüzyılın yeni Hitler’idir. Holokost’u yaşamış bir halkın yüz karasıdır. Zaman farklı, zihniyet aynı zihniyettir. Ve derhal yargılanmalıdır. Bölgemiz ve 21. yüzyılın dünyası, bu katıksız barbarlığa daha fazla sessiz kalamaz. Medeni değerleri savunduğunu iddia eden her ülke her uluslararası örgüt, her insan bu vahşete karşı tutum almalıdır. Yoksa savunduğunu iddia ettiği değerleri inkar etmiş olur.
Dün, Hitler’in Çekoslovakya’yı işgaline ses çıkarmayan Rusya, Fransa ve İngiltere yönetimleri nasıl ki halklarının acı bedeller ödemesine sebep oldularsa; bugün de bu zıvanadan çıkmış faşiste, dur diyemeyen bir dünya, yeni ve ağır bedeller ödeyecektir. O nedenle, buradan tüm dünyaya bir çağrıda bulunuyorum: Kafaları kuma gömmenin zamanı, artık geçmiştir. İçinde Filistinlileri barındırmayan, demokrasi ahkamları üzerinden, mağduriyet üretme çabalarının vadesi, artık dolmuştur. Dünkü büyük soykırımın, acıları üzerinden, bugünün terörünü, aklama ikiyüzlülüğü de artık bayatlamıştır.
Vakit artık çok geç olmadan, bu gidişata dur deme vaktidir. Vakit artık sağduyu ve vicdanı, hakim kılma vaktidir. Vakit artık, vahşete son verip adaletin ve hukukun önünü açma vaktidir. Yaşananlar, dünya kamuoyu için büyük bir sınavdır. Ya bu acılardan ders alıp yaraları saracağız ya da Ortadoğu’nun bir acı ve gözyaşı coğrafyası kalmasına göz yumacağız. Ya vicdanda ve adalette birleşeceğiz ya da bir daha birleşmemek üzere nefretle ayrışacağız. Ya bu sınavı geçip, insani değerleri dünyada hakim kılacağız ya da sınıfta kalıp, zulmün hüküm sürdüğü yeni bir dünyaya, boyun eğeceğiz.
“TEMMUZ AYINDA BÜYÜK GÜRÜLTÜYLE YAPILAN MAAŞ ZAMLARI ERİYİP GİTTİ”
Her gün, yeni bir olayı ya da yeni bir açıklamayı tartışıyoruz. Her gün, yeni polemiklere maruz kalıyoruz. Ama bir konu var ki, aslında hiç değişmiyor. Ve iktidar da nedense hiç bu konuya girmiyor, giremiyor. O konu da elbette ekonomi. Ekonominin gündemi değişmiyor ama üzerimizde yarattığı yıkım her gün büyüyor, derinleşiyor. Geçim sıkıntısı, her gün daha da artarak büyüyor. ‘Ekmek, aslanın ağzında yatar, midesinde biter’ derlermiş. Ama artık o aslan ağzı da midesi de boş geziyor. Enflasyon ve hayat pahalılığı ülkemizdeki ailelerin her bir ferdini, ayrı ayrı etkiliyor. Özellikle çocuklarımız, derinleşen yoksulluğu daha fazla hissediyor. Çünkü okullar açıldı. Bir yandan kitap, defter masrafları diğer yandan da giyim, kuşam, servis masrafları derken ailelerimiz günden güne çıkmaza sürükleniyor. Temmuz ayında büyük gürültüyle yapılan maaş zamları eriyip gitti. Kış, kapıya dayandı. Artan fiyatların yanına bir de ısınma masrafları eklenecek. Üstelik dünya yine savaşla karşı karşıya. Yani bu ne demek? Bu, enerji fiyatları daha da artacak demek. Hızla yükselen enerji fiyatları da bizim için hem zam hem de cari açık demek. Biliyorsunuz, daha yeni motorine 2 lira 23 kuruş zam geldi. Tabii ki sırada benzin zammı var. Seçim öncesi verilen müjdeler, yapılan açılışlar, söylenen büyük sözler hala hafızamızda. Ama ne hikmetse, maalesef milletimizin payına zamdan başka bir şey düşmüyor.
EKONOMİDEKİ YÖNETİM ANLAYIŞI AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCANIN HİKAYESİNE BENZİYOR
Aslında, AK Parti iktidarının, ekonomideki yönetim anlayışı, ağustos böceğiyle karıncanın hikâyesine benziyor. Bu arkadaşlar tabii ki hikayedeki ağustos böceği oluyorlar. Tıpkı ağustos böceğinin, yaptığı gibi küresel ekonominin iyi olduğu günlerde, har vurup harman savuran ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diye diye israfın zirvesine çıkan, bu sırada da ülkemizin ihtiyacı olan yatırımları yapmayan ve hatta elde avuçta ne varsa satıp savan AK Parti, gün gelip koşullar bozulduğunda da kapı kapı dolaşıp yardım istiyor. Doğrudur. İktidarın yaptığı, vahim hatalardan ötürü ekonomimizin acil olarak kaynağa ihtiyacı var. Bunu herkes çok iyi biliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de ilk göreve geldiğinde, gerekli parayı bulmak için Sayın Erdoğan’la birlikte soluğu Körfez ülkelerinde aldı. Sonrasında Amerika’ya ve İngiltere’ye de ziyaretler yaptılar.
“ZAM ÜZERİNE ZAM YAPTILAR”
Ne diyorlardı? 50 milyar dolar gelecekti değil mi? Peki ne oldu? Ne gelen var ne de yatırım yapan. Neden biliyor musunuz? Çünkü iktidara ve sahip olduğu yönetim anlayışına güven yok. Ülkemizdeki hukuka, adalete, demokrasiye, güven yok. Yıllarca, beceriksiz ellere mahkûm edilen, ekonomi yönetimini, bugün devralan arkadaşların vadesine güven yok. E hal böyle olunca da akıl veren, sırt sıvazlayan, ‘iyi yoldasınız’ diyen çok olur; ama parasını veren, yatırım yapan kimse olmaz. Seçimlerden önce, sırf iktidarları sürsün diye elde avuçta ne varsa harcadılar. Siyasi propaganda uğruna, akıl dışı politikalar uyguladılar. Sahte bir bahar havası estirmek için ucuz krediyle enflasyonu azdırdılar. Seçimler bittikten sonra da vatandaşa dönüp, ‘Zaman, kemer sıkma zamanı’ dediler. Zam üzerine zam yaptılar. Ekonomiyi soğutup, kaynak yaratmaya çalıştılar. Nitekim, hâlâ da çalışıyorlar. Değerli milletvekili arkadaşlarım, durum aslında bu kadar açık ve net. Ama burada, büyük bir haksızlık, büyük bir adaletsizlik, büyük bir vicdansızlık var. Çünkü seçimlerden önce, servetine servet katanlar ile seçimlerden sonra bedel ödeyenler, aynı insanlar değil. AK Parti iktidarı, milletimize kaşıkla verip kepçeyle alırken, kendi zenginlerineyse kepçeyle verip kaşıkla almaya devam ediyor. Emeklimizin, asgari ücretlimizin aldığı maaş, açlık sınırının altında kaldı. Çalışan nüfusumuzun, neredeyse yarısı asgari ücretli.
“EMEKLİ MAAŞIYLA GEÇİNEBİLSELER SİZCE İKİNCİ BİR İŞTE ÇALIŞIRLAR MI”
Yani; çalışanlarımızın neredeyse yarısı, açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edildi. Milletimiz âdeta can çekişiyor. Ama iktidar, kendi elleriyle sebep oldukları enflasyon için bile faturayı yine milletimize kesiyor. Böyle bir utanmazlık, böyle bir vicdansızlık olabilir mi? Daha dün meydanlarda, bülbül gibi şakıyıp bol keseden vaatler verirken bugün dut yemiş bülbüle döndüler. Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta emeklimize 5 bin liralık ‘ödeme’ yapılacağı söylendi. Şimdi bu arkadaşların, ‘ödeme’ dedikleri, maaş mı? Değil. İkramiye mi? Değil. Öyleyse nedir? Belli değil. Üstelik, bu UFO’ya benzeyen, ‘tanımlanamayan uçan ödeme’; ‘yalnızca bir kereye mahsus olarak’ ödenecek. Aslında söylemek istedikleri şu: ‘Biz emeklilere, önümüzdeki seçimler için para veriyoruz’ Yani, akıllarınca emekliye, ‘yerel seçim sadakası’ veriyorlar. Bu kadar basit. Üstelik de bu ‘ödemeden’ emekli olup, fiilen çalışmaya devam edenler de yararlanamayacakmış. Şimdi ben de buradan iktidardakilere sormak istiyorum: Allah aşkına; emekli olup da çalışmaya devam edenler, acaba keyfinden mi çalışıyor? Emekli maaşıyla geçinebilseler, sizce ikinci bir işte çalışırlar mı? Böyle bir akıl tutulması olabilir mi? İşte bu akılsızca hazırlanan, adaletsiz düzenlemeden faydalanabilmek için şimdi emekli çalışanlarımız, belki de işlerinden çıkıp çalışmaya kayıt dışı olarak devam edecekler. Devletimiz de prim kaybına uğrayacak. Biz bu uygulamada, neye üzüleceğimizi şaşırdık.
“EMEKLİ MAAŞLARINI DERHAL ASGARİ ÜCRET SEVİYESİNE ÇIKARTIN”
Türk Devleti’nin, emeklisini kayıt dışı ekonomiye itecek kadar, akılsızca yönetildiğine mi üzülelim? İktidardakilerin, seçim uğruna, emeklilerimize sadaka verecek kadar, şirazeden çıktığına mı üzülelim? Yoksa emekli çalışanlarımızın, bu paraya muhtaç hâle gelmesine mi üzülelim? Gerçekten ibretlik. Geçen hafta, bu kürsüden iktidara yaptığım çağrıyı, bu hafta da yinelemek istiyorum: Aklınızı acilen başınıza alın. Böyle haksızlık, böyle adaletsizlik olmaz. Emekli maaşlarını derhâl asgari ücret seviyesine çıkartın. Asgari ücreti de gerçek enflasyona göre ayarlayın. Kış artık kapıda. Milletimizin, yılbaşına kadar dayanacak gücü kalmadı. Ya enflasyonun önüne geçin ya da milletimizin, enflasyonun altında ezilmesine, behemehâl bir çare bulun. Türk milletinin hiçbir ferdi, açlık sınırın altında bir yaşam standardını hak etmiyor. Ayıptır, günahtır.
“ARTIK AK PARTİ İKTİDARI İÇİN İMRALI’NIN YOLLARI TAŞTAN DEMEK”
Bildiğiniz üzere ülkemizde, yerel seçimler ile genel seçimlerin dinamikleri arasında bazı farklar var. Yalnız, ben burada sadece seçim süreçlerinin teknik farkından bahsetmiyorum. AK Parti iktidarının ilkesiz siyasetinin oluşturduğu bir yaklaşım farkından bahsediyorum. Kendisine, icraatlarına, memleket için çözümlerine ve vizyonuna güvenmeyen AK Parti, bugüne kadar seçim rekabetini sürdürmenin yolunu ya rakiplerine çamur atmakta ya da çamura bizzat kendisi bulanmakta bulmuştur. Her türlü ahlaksızlığı mübah gören, bu ilkesiz siyaset anlayışıyla genel seçimlerde bizi terörle yan yana gelmekle, teröre destek vermekle ve en nihayetinde hızlarını alamayıp teröristlikle suçlarken; yerel seçimlerde ise terörden ve teröristlerden bizzat kendilerinin medet umduğu, bir büyük çelişkiye, bir büyük iki yüzlülüğe mahkûm olmuşlardır. AK Parti’nin bitmek bilmeyen, bu kısır döngüsünün, biz zaten en başından beri farkındaydık. Bu yüzden, geçtiğimiz seçim süreci boyunca biz, terör üzerinden iftira atmalarına da şaşırmamıştık. Şimdiyse önümüzde, yerel seçimler var. Yani bu ne demek, biliyor musunuz? Bize attıkları, ne kadar iftira varsa şimdi hepsini yapmak, kendileri için mübah demek. Yani Cumhur ittifakı için ‘2’nci geleneksel terörist başından oy dilenme festivali’ başlıyor demek. Ez cümle, artık AK Parti iktidarı için İmralı’nın yolları taştan demek. Şimdi biz, böyle söyleyince kızacaklar. Ama aslında, bunu biz söylemiyoruz. Bunu, 2019’da çevirdikleri filmin figüranı ve posta güvercini olan sözde akademisyenleri söylüyor.
“UTANMASALAR APO’DAN BİR TÜRKİYE SEVDALISI BİLE ÇIKARTACAKLARDI”
Biliyorsunuz; 2019 yılında tekrarlattıkları İstanbul seçimleri öncesinde, bir oyun sahneye koyulmuştu. Bu oyunda, akademisyen olduğu iddia edilen ancak esasında, kurye olduğu anlaşılan bir kişi, terör örgütü elebaşından bir mektup getirmişti. Bu mektupta, terörist başı İstanbul seçimlerinde tarafsız kalınması çağrısını bu şahıs üzerinden yapmıştı. Bizi, utanmadan terörle iş birliği yapmakla suçlayanlar ise o günlerde, ‘terörist başına özgürlük’ naraları atmaya başlamıştı. Hatırlayın: O mektup üzerine; ne değerlendirmeler ne yorumlar ne analizler yapılmıştı. Ne övgüler dizilmişti. Hiç beklemediğimiz siyasetçiler, terörist mektubunda ne büyük hikmetler bulmuştu. Utanmasalar, Apo’dan bir Türkiye sevdalısı bile çıkartacaklardı. Ama olmadı. Olduramadılar. Ve çevirdikleri bu kirli dümenin cevabını, sandıkta bizzat milletimizden aldılar. Şimdi de belli ki, aynı mahiyette, yeni oyunlar peşindeler. Açıktan konuşarak, seçimi kaybettiler. O nedenle, bu sefer işi aracılarla çözmeye uğraşıyorlar. Cumhur İttifakı’nın, pek de gizli olmayan gayri resmi ortağına, şimdiden ulaşmaya çalışıyorlar. Nabız yoklamak için olsa gerek; ilk önce de 2019’daki posta güvercinlerini konuşturmuşlar. Bu arkadaş, 2019 seçimlerindeki rezaleti hatırlatarak diyor ki; ‘Ben kendimi kullandırdım. Bu kullanılmaksa benim için şereftir’. Ve ekliyor: ‘Yeni bir İmralı odaklı sürecin başlatılma ihtimali, kuvvetle muhtemeldir’
Ama dahası var. Ve ne tesadüftür ki bu açıklamanın hemen devamında, biliyorsunuz geçtiğimiz hafta sonu bir kongre yapıldı. Terör örgütünün, siyasi şubesinin yaptığı kongrede, artık milletçe alıştığımız, ‘Acaba terörün siyasi bacağına, bu dönem ne isim versek’ konulu çalışmanın haricinde; bir de İmralı için özgürlük haykırışları, Apo posterleri eşliğinde seslendirildi. Şimdi, buradan iktidara sormak istiyorum: Hayırdır muhteremler?
Neyin peşindesiniz? Yerel seçimler yaklaşınca, terörist başıyla olan aşkınızı tazelemeye mi karar verdiniz? Yoksa, ‘yeni anayasa’ adı altında kamuoyunda propagandasını yürüttüğünüz süreci, el altından İmralı’daki katille mi yürütüyorsunuz? ‘Milletin çeşitliliği’ diyerek, İmralı’ya selamlarınızı, muhabbetlerinizi mi gönderiyorsunuz? Belli ki siz unutmuşsunuz. Ama ne milletimiz ne de bizler unutmadık. Çözüm süreci diye teröristin kazdığı hendeği görmezden geldiğinizi unutmadık. Habur’u, Oslo’yu unutmadık. Maceralarınızın bedelini, 793 şehidimizle, gazilerimizle ödediğimizi unutmadık.
“VARSIN İMRALI’YA GİTMEK İSTEYENLER KOŞA KOŞA GİTSİN”
Bu yüzden, İYİ Parti olarak sonda söylenecek sözü, en baştan söyleyelim. Biz sizin ortaklarınıza da diğer rakiplerinize de benzemeyiz. Yaptıklarınızı unutmayız, unutturmayız. Bugün aslan kesilip, yarın kedi gibi susmayız, Okullarımıza, üniversitelerimize kadar sıçrayan terör belasını, tekrardan bu ülkenin başına saramayacaksınız. Meydanlarda konfetili gözyaşları döküp, türküler söylerken, faşist ilan ettiğiniz, vatansever öğrencilerimizi ezdiremeyeceksiniz. Varsın İmralı’ya gitmek isteyenler, koşa koşa gitsin. Varsın, terörist başıyla haşır neşir olmak isteyenler, doya doya olsun. Varsın, kuryeler mekik dokusun, kendilerini kullandırsın.
Herkes emin olsun ki; Türk Devletini, sözde çözüm sürecindeki gibi, zafiyete düşürmeye çalışan girişimlere karşı, artık İYİ Parti var. Türk Milleti’nin, kırmızı çizgisi olan Anayasa’nın ilk dört ve 66’ncı maddesine uzanan ellerin karşısında İYİ Parti var. Anayasa tartışmaları üzerinden terör örgütüne, terör örgütü yöneticilerine, iş birlikçilerine ve şakşakçılarına alan açma girişimlerine karşı dimdik duran bir İYİ Parti var. Tarihimiz, hem başkalarının hem de kendimizin hakkını ve hukukunu korumak uğruna verdiğimiz nice mücadelelerle doludur.
Çünkü adalet, Türk’ün karakteridir. Çünkü Türk Milleti’nin doğasında mağdurun yanında, haksızlığın karşısında dimdik durmak vardır. Hatta bu yüzden, milli mücadele için kurduğumuz en önemli teşkilatlarımızdan biri de Müdafaa-i Hukuk ismini taşır. Ve Türk Milleti’nin hukukunu koruma idealimiz, tarihin hiçbir döneminde değişmemiştir. Ancak, geçtiğimiz 21 yılda, bu idealimiz adım adım tahrip ediliyor. ‘Adalet mülkün temelidir’ düsturunun üzerine inşa edilen devlet geleneğimiz, gittikçe daha da yaralanıyor ve yozlaştırılıyor.
“ERDOĞAN YİNE SESSİZLİĞE BÜRÜNMÜŞ VAZİYETTE”
Nitekim, bu yozlaşmanın artık daha da görünür olduğu günlerden geçiyoruz. Biliyorsunuz geçen hafta, İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısı’nın yazmış olduğu bir ihbar dilekçesine şahit olduk. Sayın Başsavcı, bu dilekçesinde hepimizi az çok tahmin ettiği gerçeklerin dehşet verici boyutlarını dile getirdi. Yargıdaki çürümüşlüğü anlattı. Para karşılığı alınan kararları anlattı. Uyuşturucu satıcılarının nasıl serbest kaldığını anlattı. Gaspçıların nasıl elini kolunu sallayarak gezdiğini anlattı. Bahis çetelerinin nasıl ayakta kaldığını anlattı. Dürüst hakimlere nasıl baskı yapıldığını anlattı. Ez cümle ülkemizdeki hukuk sisteminin nasıl çöktüğünü anlattı. Konuyla ilgili soruşturma başlatılmış. HSK Teftiş Kurulu da bir müfettiş görevlendirmiş. Bakalım, sonucu hep beraber göreceğiz. Yalnız, ortada böylesine büyük bir rezalet varken, Sayın Erdoğan yine sessizliğe bürünmüş vaziyette… Çünkü, o da aslında her şeyin farkında. ‘Daha adil bir dünya mümkün’ diye kitap yazdırmayı biliyor. Ama, daha kendi yönettiği ülkede adaleti sağlayamıyor. Gittiği ülkelerde, katıldığı toplantılarda, başka milletler için adalet istemeyi biliyor. Ama kendi ülkesinin çocuklarına adaleti getiremiyor. Meydanlardan konuşmaya gelince; ‘Adaletin olmadığı bir devlet, tıpkı temelsiz bina gibi eninde sonunda yıkılıp gitmeye mahkûmdur’ diyor. Ama, kendi yönettiği devletin yıkımına seyirci kalıyor. Çünkü, kendisi de bal gibi biliyor ki bu çürümüşlüğün sebebi, iktidarın kendisidir. Bu hukuksuzluğun sebebi, iktidarın kendisidir. Para uğruna, tüm ilkelerini çiğneyen bu kirli zihniyet, bizzat kendi eseridir. Yargıyı, milletimizi koruyan bir zırh olmaktan çıkartıp insanlarımızın tepesindeki sopa hâline getirdiler.
Şimdi de açtıkları yoldan gidenleri, ürettiği pisliklerle, milletimizi baş başa bıraktılar. Ama, şunu asla unutmayın ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, hiç kimse sahipsiz değildir. Çünkü Cumhuriyetimiz, hiçbir evladını yalnız bırakmaz. Biz hangi şart ve dönemde olursa olsun, filler çoğalsa da ebabilden umut kesmeyenleriz. Firavun azsa da Nil’den umut kesmeyenleriz. Batılın zulmü karşısında Hakk’tan umut kesmeyenleriz. Bugün, meydanı boş bilip ortalıkta fink atan sırtlan sürüleri varsa, bizim de bu sırtlanları dağıtacak bozkurtlarımız var. Bugün, milletin karşısında dikilmiş düzenin mankurtları varsa bizim de millete özünü hatırlatacak Hayme analarımız var. Bugün, görevini kötüye kullanan ahlak yoksunları varsa bizim de görevini namus bilen, haksızlık karşısında susmayan bozkurtlarımız var. Kimse merak etmesin. Şartlar ne olursa olsun, bu milletin hakkını-hukukunu savunacak, bu çürümüşlüğün hesabını soracak, onurlu savcılarımız, hakimlerimiz de var. Türkiye’nin İYİ ve cesur evlatları; Türk milleti, tarihin her döneminde şartlar ne kadar ağır olursa olsun, kendisine boyun eğdirmeye çalışanların karşısında dimdik durmayı bilmiştir. Nice taştan surları, nice sıra dağları, nice demir kapıları parçalayıp geçmiştir. Dayatmalara razı gelmemiş, eğilmemiş, bükülmemiştir.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***