İLKER CİHAN BİNER
0. Başlarken: Mekânın Demokrasisi
Nilüfer Belediyesi kapsamında 6 Mayıs-10 Temmuz arası gerçekleşmiş Meteor Balat Kültür Evindeki İstikrarlı Hayaller sergisini kaleme almamın bir sebebi var.
Süpervizörlüğünü Yekhan Pınargil’in, direktörlüğünü İpek Elif Milli’nin üstlendiği etkinlikte 21 sanatçı yer alırken ütopya fikri göze çarpar pozisyondaydı.
Öte yandan İstikrarlı Hayaller estetik boyutu açısından demokratik, türcülüğü aşan, iktidar dinamikleriyle şekillenmiş gerçekliğin eleştirisini yapan, çok biçimli konumuyla göze çarpıyordu.
Sergi düş gören, gerek yaşadığımız toplumdaki gerekse de gezegendeki eksiklikleri gösteren ve aynı zamanda geleceğe dair alternatifleri inşa eden konumların altını çizdi.
Mekân bu anlamda biten veya nokta koyulan yer değil, her ziyarette yeniden düşündüren niteliğini sürdürüyordu.
Öyle ki; eserlerin birlikte mevcudiyeti zikzaklar çizerek toplumsal cinsiyet, uygarlık, coğrafyadaki politik şiddet, hayatla ilgili tanıklıklarla ilişkilendi.
O halde İstikrarlı Hayaller için bir kez daha perdeler açılsın.
Kolektifleşen, seyirci ile doğrudan bağlantılar kuran estetik formların yeni dünyalar yaratmada mümkün olabileceği sergiye yeniden hoş geldiniz.
1. Yaşamı Yaratıcı Anlamda Örme, Coğrafyanın Ritmi, Toplumsal Cinsiyet ile İlgili Eleştirel Yaklaşımlar
Ütopyanın, sergide fantezi alanı biçiminde ortaya çıkmadığı çok açık.
Çünkü, eserlerin yapma biçimlerine demokrasi hâkim. Bu durum onların varoluşsal konumlarının radikalliğiyle ilişkili.
Anti otoriter, sınıf hiyerarşisi ya da ırkçılık gibi krizlerin altını çizen, hayatın bambaşka hâllerde inşasına göz kırpan çalışmalarla karşı karşıya kaldık.
Ütopya, İstikrarlı Hayaller’de yaşamı olumlayan arzu olarak belirmişti. Dahası bu durum düşünceyi çalıştıran bir süreç biçiminde görülebilir.
Nitekim mekânda meselelerin yoğunluklu, eserlerin diyaloglar kuran duruşları sergiyi başlı başına devinimli kılıyordu. Perspektiflerin yol aldıkça derinleşmesi İstikrarlı Hayaller’deki topoğrafyayı görünür hale getirir kıvamdaydı.
Standart mekânlarda beliren iç ve dış ayrımları böyle bir konumda aşınırken her fırsatta çalışmalarda ‘orada neler oluyor?’ hissinin doğmasına yol açtı.
Sergide ilk olarak Bawer Doğanay’ın Bereketli Mezopotamya Ovası, Bereketli Mezopotamya Ovası 2, Baharı Beklerken, Baharı Beklerken 2 adlı eserleri bizleri karşılıyordu.
Mekânın girişi çiçek motifleriyle donatılmış hâldeydi. Duvarda sanatçının çalışmalarıyla paralel bir tek cümle hemen göze çarptı: ‘Bereketli Mezopotamya ovası!’
Ünlem işaretinin dikkat çekiciliğinin yanında hapishane veya kafeste kadın bedenlerinin yer aldığı resimlerde hayal ile gerçeklik iç içeydi.
Tomurcuklanmış görünen, rengarenk giriş sanatçının dünyasındaki Mezopotamya’ya işaret ediyordu. Böyle bir açılış elbette Doğanay’ın ütopik arzusunun inşa edici konumunun altını çizmesiyle ilgili.
İstikrarlı Hayaller ilerledikçe sarıya boyanmış duvarda Güçlü Öztekin’in yerleştirmeleriyle başkalaşırken İsimsiz eserler geri dönüşüme hazır atık malzemelerden hazırlanmış. Çikolata ya da ayakkabı kutularıyla oluşan, strafor üzeri karışık teknik çalışmalar sergiye deneysel bir güç katarken çalışmaların yanında Mısra Balkan’ın Işıklar Kırmızıya Döndüğünde adlı tuvali yer alıyordu
Eser için metamorfik bir sahne de denilebilir. Renk cümbüşünün görüldüğü eserde insan-hayvan arasındaki keskin çizgiler bulanıklaşarak resme yayılır durumdaydı. Sanatçının ikili konumdaki Üç Yalnız Bir Sayıdır 1 ve Üç Yalnız Bir Sayıdır 2 eserleri de bu anlamda paralel olarak yüzeyi taşan çalışmalar.
Serginin alanında iç kısımlara gidildikçe Merve Morkoç’un Shotg0n çalışmasındaki çatışma bilinçdışı krizi ile biçimlenirken kırmızı renkte resme yayılan dokunuşlar dikkat çekiciydi Varoluşsal gerilim, kültürel işaretler (at üstündeki kovboy) resmin imge dünyasını çatallandırmakla beraber başka bir duvarda Meltem Şahin’in Kafası Yanık Cadılar Morkoç’un çalışmasıyla beraber okunabiliyordu. Çıplaklığın hakimiyeti, esriklik feminist çalkalanmalarıyla sanatçının eserindeydi.
Ütopik arzu, Merve Morkoç’un çalışmasında varoluş eleştirisine kapı açarken Meltem Şahin’in eserinde toplumsal cinsiyet ikiliğini ters çeviren konumdaydı.
İki eser İstikrarlı Hayaller mekânında Çınar Eslek’in yerleştirmesiyle farklı boyutlara ulaşıyordu.
Çaput Gördüm Çıplak Ağaçlarda sergide yaşamı örme anlamında mücadelenin taşkınlığını betimliyordu. Buluntu kumaşlarla yapılan eser aynı zamanda saparak, çoğalarak nefes almanın başka bir metaforik hâli.
Aslında İstikrarlı Hayaller’de dolaşırken, mekânı kurulduğu gibi takip etmeme eserlerin birbirleriyle diyalog halinde olmasında gizli.
Bu manada sergi girişinin tam orta yerinde video çalışmaların varlığına rastladık.
Sinan Tuncay’ın Annem Evde Yok Serisi: Belma, Selma, Jale, Leyla, Kezban, Ayşe, Nalan, Selma, Naciye’de ekranlardan yayılan Türkan Şoray (ve aynı zamanda bir karede Yıldız Kenter’in filminden sahne söz konusu) melodramlarıyla her karakter farklı duygu hâllerini sergiliyordu. Serideki kuir feminist konum kadın bedeninin tek tip olmadığını aktarırken hemen karşı duvarda sanatçının Otoportre Leyla ve Sentetik Harem eserleri vardı.
Ütopik arzu Sinan Tuncay’ın çalışmalarında kritik biçiminde gelişiyordu. Sanatçıda Otoportre Leyla erkek ve kadına ait ataerkil düzlemde simgeselleşen kıyafetleri ters yüz ederken figür cinsiyetsiz duruşunu sergiler pozisyondaydı. Sentetik Harem yine alt üst eden konumuyla Kâbe desenini, cinsiyetsiz yüzlerle diyaloğa sokarak siyasal İslam’ın sert eleştirisini yapıyordu.
Böyle bir düzleme ek olarak; Nazım Ünal Yılmaz’ın Doğum Günü Pastası ve Sibel Yatakta ile Nur Özkaya’nın Sanatçı Defteri yine toplumsal cinsiyet ikiliğini dışavurumcu etkileriyle alt üst eder biçimlerdelerdi.
Fakat İstikrarlı Hayaller’in serüveni bitmedi.
Krizli, sert uygarlık eleştirileri serginin başka can alıcı bölgelerindeydi.
2. Gündüz Düşleri: Uygarlığın Yıkımı ve Politik Şiddet Göstergeleri
Ütopyayı gündüz düşleri olarak görebilir miyiz?
Soruya ‘evet’ yanıtı verebilir.
Bu açıdan bilincine varılmamış, pas geçilen ya da eksik kalanın farklı açılardan eleştirisi anlamında bir konuma gelebilir. Oluşan durum şimdinin/bugünün kritiği olarak geleceğe açılma potansiyelini taşır.
İstikrarlı Hayaller’de Murat Balcı’nın Nuh’un Ambarı ve J.W.Paylaşımda eserleri günümüz dünyasının ileri kapitalizmine kapıldığını göstererek sorunun kökenine inmekten korkmuyordu.
Nuh’un Ambarı’nda koyu mavi renklerin hâkim olduğu mitolojik bir anlatı var.
Nuh Tufanı’nın hikâyesi uygarlıkla bağlantılı sorgulamaya dönüşmüş vaziyetteydi. Resimdeki su altı mağarası sosyal alanların oluşumu ve beraberinde gelişen mülkiyet ilişkisine vurgu idi.
Sahip olma arzusunun var olduğu eser olan J.W. Paylaşımda, Nuh’un Ambarı ile beraber okunduğunda mesele derinleşiyordu. Murat Balcı Henry Howard’ın James Watt portresinin kopyasını ters çevirerek önüne siyah korsan bayrağı koymuştu. Sanatçı alt üst eden müdahaleyle James Watt’ın buhar makinesi icadı sonrası patent krizini anarak fikri mülkiyet kavrayışına dair tartışma sundu. Zaten Balcı’nın Hacılar ve Arzu Tapınağı yerleştirmelerini de statüye, konformizme yöneltilen sert eleştirilerle biçimlendiğini söyleyebiliriz.
Aras Seddigh’in Fantom, Şüphe 13, Şüphe 17 eserleri, Onur Gülfidan’ın Dans eden Yıldızlar, Hikayenin Sonu, Unserious Man, Uyku resimleri yine ileri kapitalizm eleştirileriyle şekilleniyordu. Gülfidan’ın renkli, ironik, çatışmalı yüzeyleri Aras Seddigh’te sade biçimlerde bedeni silen ve sömürü pratiklerini dışavuran konumdaydı.
Duygu Deniz Bilgin’in kara kalem çalışmaları olan İstilacılar Serisi Kendi Yurtlarında ve İnsanların Kentinde olarak ikiye ayrılırken göçün, yıkımın karanlığını puslu formlarla aktarıyodu.
Tayfun Gülnar’ın Geçmiş ve Geleceğin Karşılaşması, Kapadokya Ejderhası’nın Kuyruğu, Saray, Yeşillenme ve Oluşum isimli sert resimlerine geldiğimizde ilk bakışta distopya fikri gibi görünse de serginin konseptiyle beraber toplum eleştirisinin görüldüğünü dile getirebiliriz. Renkli yapılarda, figürlerde barbarlık belgeleri olarak yapıları ya da insan türünün kendini bitiren pozisyonlarını çizen sanatçı sergi alanında mevcut düzenin yanlışlığını belirtiyordu.
Çerçeve biraz daha değiştiğinde Rafet Arslan’ın Dadaist tuvallerinde ironik bağlantılarla ileri kapitalizmin eleştirileri söz konusu: Buluşma , Dün Bugün Yarın, Geçersiz Kalan Poliçe, Kayalıkta Sirenler, Sanat Piramidinin Gölgesi, We Are Made All Stars, Zihinsel Çöküşün Arifesinde… Dünya ya da sanat tarihinden kesitler, ikon fotoğrafları çalışmalarda dikkat çekiciydi. Kendi içinde karşıt görüşleri de içeren kaotik tuvaller kültürel gezintiye pencere açıyordu.
Rafet Arslan’ın geliştirdiği eleştirel dinamizm gündelik malzemelerin eserlerdeki konumlarını farklı toplumsal değerlerle, tarihsel koşulları birbiriyle ilintili biçimlere getiriyordu.
Erol Eskici’nin Amaçlanmamış Anıt No 3 yerleştirmesi organik/inorganik doğa anıtları biçiminde İstikrarlı Hayaller’in tam ortasında iken aynı alanda İhsan Oturmak’ın* Kaçak Kazı 1, Mecbur Olduğun Katmanın Terkine Dair çalışmaları yer alıyordu.
Oturmak’ın tuvallerinde devletin göçe zorlaması ve bunlarla beraber faili meçhul cinayetlerin sorgulaması vardı. Mevcut politik durum sanatçının eserlerinde bir kritik olarak vuku buluyordu.
Erol Eskici’nin Jeomorfolojik Katedral eseri ile İhsan Oturmak’ın Stratejik Güzelleştirme, Klasik Güzelleştirme isimli yerleştirmenin ve resimlerin aynı yerde olması serginin çatışmalı kurgusunu ortaya çıkarıyordu. Yıkıntının çarpıcı formu ile aşkın/metafizik göstergelerle donatılmış katedralin bir aradalığı da denilebilir.
Tüm bu çok boyutlu görsellerde eleştiri biçimlerinin İstikrarlı Hayaller alanına yayılımı esasında ‘daha iyi bir dünya umudu’ ile bağlantılı.
Yalnız katmanlaşarak büyüyen sergide başkalaşım gösteren çalışmaların varlığı da söz konusu.
3. İlişkisel Boyutlar: Gezegenlerin Seyri, Türlerin Karmaşası
Varoluşu ilişkisel olarak düşünme İstikrarlı Hayaller’in zeminini belirleyen etmenlerden.
Sanatçıların eserlerinde benliklerin biçimlenmesi bu bağlantısallığa içkin pıhtılaşmalar, düğümlerden oluşmuştu.
Etkilenme, etkileme döngüsü eserlerin duruşu ile doğrudan ilgili.
Konular başkalaştıkça mekânın ritmi değişti.
Gökçen Cabadan’ın Asit, İsimsiz, Parrot Shield çalışmalarına çocukluk, tekinsizlik gibi temalar vardı. Sanatçıda benlik ve bellek mevzusu yoğun biçimde beraberdi.
Merkür ve Güneş ise insan-merkezci konumu aşıyordu.
İlişkisellik meselesi güncel sanatın sahasında yalnızca insanla sınırlı değil. Gezegenler, hayvanlar, canlı-cansız nesneler de bir sanatçının dünyasında bambaşka biçimlerde etkileşebilir. Aylin Zaptçıoğlu’nun İsimsiz çalışmalarında bu perspektifin yoğunluğu ile karşılaştık.
Bitkiler/ağaçlar, hayvan türleri Zaptçıoğlu’nun eserlerinde parıldıyorken Bora Aşık Bekleyiş, Hayat Garip, Mucizeyi Takip Et, Özgür İrade, Yaralı çalışmaları karakalemden oluşuyordu. Yine insan-hayvan bulanıklığı eserlere hâkimdi.
Doğu Özgün’ün Gece Provası serisi bir zaman dilimi ve kaçış vakti olarak geceye göndermeler yapıyordu. Aynı zamanda Korkak Ev tekinsiz mekândaki hareketlilikle ilintiliydi. Sanatçının hem türcülüğü aşan hem de estetik pratiklerinin ortaya koyarken ne denli mücadeleci olduğuna işaret ediyordu.
4. Epilog/Biterken: İstikrarlı Hayaller ve Eserlerin Çıkardığı Kıvılcımlara Dair
Maurice Blanchot bir hançer veya ustura yapmak yerine, kıvılcım çıkarmak amacıyla kıvılcımı yapmanın hazzını keşfeden ilk insandan bahseder.
İstikrarlı Hayaller’de ütopik arzu gerek eleştirel gerekse de inşa edici anlamlarda kıvılcımlar çıkartan, müdahale eden ve güncel sanatın dinamiklerini derinleştiren sahalarda bir dünya açtı.
Gezenin ya da sergiyi ziyaret edenlerin duyu dolaşımını zenginleştirmiş İstikrarlı Hayaller’i Fernando Pessoa’nın ütopik bir şiiriyle kapatabiliriz:
‘Hiçbir şey değilim,
Hiçbir zaman herhangi bir şey olmadım,
Herhangi bir şey olmayı istemezdim,
Bunlar haricinde, dünyadaki her hayal var içimde.’ (1)
…
1) Fernando Pessoa’nın şiiri Federico Campagna’nın Teknik ve Büyü adlı kitabından. Sayfa 275
(Çeviri: Barış Arpaç/Vakıfbank Kültür Yayınları)
*Not: İhsan Oturmak’ın Stratejik Güzelleştirme eseri / Ömer Özyürek Koleksiyonu
Klasik Güzelleştirme/Ayşe Karavil Koleksiyonu
Kaçak Kazı I/ Hakan Habif Koleksiyonu
Mecbur Olduğun Katmanın Terkine Dair/Murat Arslan Koleksiyonu
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***