İSTANBUL – Türkiye’den İsrail’le ilişkilerin normalleştirileceği yönündeki mesajlar devam ediyor.
New York’ta geçen hafta İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile yüz yüze gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tıpkı ABD dönüşü olduğu gibi Azerbaycan dönüşü de uçakta kendisini takip eden gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlarda pozitif yaklaşımını sürdürdü.
Cumhurbaşkanı, İsrail Başbakanı’nın hastalığı nedeniyle ertelenen Türkiye ziyaretinin Ekim ya da Kasım aylarında yapılabileceğini, kendisinin de daha sonra iade-i ziyaret gerçekleştireceğini belirtti.
“İsrail’in kaynaklarının Avrupa’ya taşınması konusunu görüşmelerde netleştiririz”
Türkiye ile İsrail’in birçok alanda işbirliği yaptığını vurgulayan Cumhurbaşkanı, enerji alanındaki olası ortak çalışmalara da ayrıca dikkat çekti.
Avrupa’nın, Rusya-Ukrayna savaşı sonrası oluşan konjonktürün de etkisi ile sürdürülebilir enerji kaynağı arayışında olduğunu ifade eden Erdoğan,”İsrail’in kaynaklarının Avrupa’ya taşınması konusunda arayışta olduğu da herkesin malumu. En akılcı rota ise Türkiye üzerinden bu kaynakların Avrupa’ya ulaştırılması. Bunu son görüşmemizde de ele aldık, çalışmalara başladık. Diğer taraftan sondaj çalışmaları noktasında da işbirliği fırsatları bulunuyor. Bununla ilgili teknik çalışmaların yapılması talimatlarını ilgili arkadaşlarımıza verdik. En kısa sürede gerek Türkiye’de gerek İsrail’de yapacağımız görüşmelerde rota, takvim ve sondaj alanları gibi ayrıntıları da netleştiririz” diye konuştu.
Türkiye-İsrail ilişkileri 2008 sonunda bozuldu
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler Hamas ve İsrail arasındaki 6 aylık ateşkesin bitmesi sonrası Aralık 2008-Ocak 2009 arasında Tel Aviv hükümetinin önce hava saldırısı sonra da Gazze Şeridi’ne kara saldırısına başlamasıyla gerildi.
Aynı günlerde Davos Ekonomik Forumu kapsamında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile birlikte katıldığı bir toplantıda o dönem başbakanlık görevinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözleriyle damga vurduğu “one minute krizi” sonrası Ankara-Tel Aviv ilişkileri uzun süre soğuk hatta gergin olarak devam etti.
31 Mayıs 2010’da Filistin’e insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine İsrail askerlerinin uluslararası sularda müdahale etmesi ve 10 kişinin komandolar tarafından öldürülmesi de ilişkileri olumsuz etkiledi.
Türkiye-İsrail arasında 28 Haziran 2016 tarihinde imzalanan Mavi Marmara olayına dair “Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” sonrası ilişkiler bir nebze toparlansa da, 30 Mart 208’de Filistinlilere yönelik saldırılarla yeniden bozuldu. Son süreç İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un 9 Mart 2022’deki ziyaretiyle başladı, sonrasında iki ülke dışişleri bakanları karşılıklı ziyaretlerde bulundu.
Türkiye’nin “kompartman siyaseti” ve İsrail ile ilişkilerinin gelişiminde Azerbaycan’ın rolü
10 yıl önce “Türkiye İsrail Üçgeni” kitabını yazan Yeditepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Deniz Tansi, iki ülke arasındaki ilişkilerin ivme kazanmasında Azerbaycan boyutuna dikkat çekti.
Tansi VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Türkiye bu dönemde benim gördüğüm kadarıyla bir ‘kompartman siyaseti’ uygulamaya çalışıyor. Bu kompartman siyasetinde İsrail’e uzlaştığı noktalar var ulaşamadığı noktalar var. ‘Türkiye İsrail Üçgeni’ derken üçüncü olarak hep Amerika’yı söylüyordum tarihsel zeminde. Burada artık Azerbaycan’ı da eklemek gerekir diye düşünüyorum” dedi.
İsrail’in Azerbaycan’da son derece önemli yatırımları olduğunu belirten Tansi, “Bağımsızlığını kazandığı ilk andan itibaren ki İsrail’in Azerbaycan’a tıp, telekomünikasyon hatta savunma alanında önemli yatırımları olduğunun altını çizmek lazım. Azerbaycan’ın Zengezur koridorunun açılmasından en fazla rahatsızlık duyan ülkelerin başında İran geliyor. İran’ın hem Azerbaycan konusunda hem İsrail konusundaki tutumunu zaten biliyoruz. Burada değişik kartların eşzamanlı oynandığını vurgulamak lazım. Türkiye- İsrail ilişkilerinin Doğu Akdeniz’den Hazar’a kadar değişik açılımları olduğunu kabul etmek gerekiyor” diye konuştu.
Leviathan-Ceyhan projesi yeniden canlanıyor mu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da muhafazakar bir siyasetçi olmakla birlikte “beklenmedik açılımlar gerçekleştirme” kapasitesi olduğunu vurgulayan Doçent Tansi, 2010’larda gündemde olan İsrail doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırma projesinin bu sürecin tetikleyicilerinden olabildiği kanaatinde.
Tansi, İsrail’in özellikle 2009’da krizinden sonra önce savunma sonra doğalgaz bağlamında Yunanistan ile olan ilişkilerini güçlendirdiğini belirterek, “Bundan tamamen vazgeçmiş değil o yüzden benim kompartman siyaseti dememi sebebi bu. İsrail, Türkiye’yle belli uzlaşmalar yakınlaşmalar yaşıyor ama Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile ilişkilerini ihmal etmiyor. Burada her zaman için alternatifler var ama bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından bunun dile getirilmesi farklı bir hazırlığın işareti olabilir diye düşünüyorum. Elimde somut bir şey yok ama bu bir niyet beyanının ötesinde sanki ikili zirvede bu konular gündeme gelmiş olabilir ya da en azından süreç hızlanmış olabilir diye tahmin ediyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Selim Kuneralp: “Avrupa’yla güvensizlik ortamında boru hattını ihtimal görmüyorum”
Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olduğu dönemde Nabucco projesini müzakere eden eski Büyükelçi Selim Kuneralp, o dönemden beri İsrail-Türkiye doğalgaz projesinin gündemde olduğunu ancak yalnız ekonomik maliyetler değil siyasi anlaşmazlıkların da bu hattın önünde engel olduğunu görüşünde.
VOA Türkçe’nin konuştuğu Kuneralp, 2007-2009 müzakere edilen Nabucco doğalgaz projesinin, Rusya’nın araya girmesi ve engellemesi ve Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin bozulması neticesinde gündemden düştüğünü anımsattı.
O dönemde İsrail ile Türkiye ilişkilerininin iyi olduğunu da hatırlatan emekli büyükelçi, “(Erdoğan’ın) Davos çıkışından önceydi. Türkiye üzerinden İsrail gazının taşınması da gündemdeydi. Hatta Türkiye’den İsrail’e su taşınması da gündemdeydi. Manavgat çayından çıkan su İsrail’e gidecekti. O gazın taşımasının bir problemi Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler ne kadar iyi olursa olsun, bu hat Kıbrıs ile Suriye arasından geçecektir ve Kıbrıs’ın da bir söz hakkı olacaktır. Güney Kıbrıs diyoruz biz ona. Dünya tabi Kıbrıs Cumhuriyeti olarak ve Kıbrıs’ın tek meşru yönetimi olarak görüyor ve bir şeylerin müzakere edilmesi gerekecek. Türkiye’nin içinde bulunduğu hem siyasi hem ekonomik ortam büyük yatırımları yapmayı teşvik etmiyor kimseyi. İsrail’i Avrupa’ya bağlayacak olan boru hattını herhalde Avrupalıların finanse etmesi gerekecek. Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkilerin durumu malum. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda Avrupa ile ilişkilerde güvensizlik ortamında gelip de öyle büyük çapta yatırımlar yapmak isterler mi? Onun için çok fazla bir ihtimal görmüyorum buna” diye konuştu.
Emekli Büyükelçi Kuneralp, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) teknolojisinde ilerlemeyle birlikte Mısır’ın uzun sahil şeridinde LNG tesisi kurması, İsrail’in de bu konuda Mısır’la ilişki içinde olmasını da doğalgaz hat boru hattı projesi önündeki bir başka engel olarak görüyor.
“İsrail’le yakınlaşmadan Amerikan Kongresi etkilenir”
Yakın zamana kadar Türkiye-İsrail ilişkilerini “çok kırılgan” olduğunu düşündüğünü söyleyen Selim Kuneralp, Ankara’nın son zamanlarda içinde bulunduğu izolasyonu kırmak için çok yönlü adımlar atmasının ve bu çerçevede Amerika’ya çeşitli mesajlar yollama teşebbüsünde olmasının bu görüşünü değiştirdiğini ifade etti.
Emekli Büyükelçi, “Son zamanlarda İsrail, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve başta bölge ülkeleriyle ilişkileri düzeltme teşebbüsü var. İsrail’e dönük suçlamalar rafa kaldırıldı, unutuldu. Sanki Filistin davası yokmuş gibi hareket ediliyor. İsrail’in Türkiye’yi kazandıracağı çok geniş imkanlar var yüksek teknoloji alanında. Aynı zamanda sanırım Amerika’ya da bir mesaj verilmek isteniyor. Çünkü biliyorsunuz New York’taki görüşmeler arasında Musevi çatı örgütü ile bir görüşmesi oldu cumhurbaşkanının. Tüm bunlar Amerikan Kongresi’ne yönelik adımlar gibi de geliyor, Biden’dan ziyade. Biden‘ın Netanyahu ile arası çok iyi değil onu da biliyoruz. Kongre bundan etkilenir zaten eskiden benim gençlik yıllarımda ve daha sonraki dönemlerde hatta AKP’nin ilk dönemlerinde Kongre’deki Musevi lobisini Türkiye çok kullanırdı, Avrupa ile ilişkilerde mesela” diye konuştu.
“Türkiye Netanyahu’yla ilişkileri bu sefer sürdürmek istiyor”
Jerusalem Post gazetesi 21 Eylül’de yayınladığı haberinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kuneralp’in da sözünü ettiği New York’ta 15 Musevi liderle yaptığı görüşmede “anti-semitizmin insanlığa karşı bir suç” olduğunu ve “Mescid-i Aksa’da namaz kılmak” istediğini söylediğini yazdı. Emekli büyükelçi, Erdoğan’ın olası Kudüs ziyaretiyle ilgili şunları söyledi:
“Kudüs’e gitmesi de ilginç bir şey. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımıyoruz biliyorsunuz büyükelçiliğimiz Tel Aviv’de. Mescid-i Aksa’ya giderse demek ki Kudüs’e gitmeyi de göz önünde bulunduracak. Cumhurbaşkanlığı olsun, başbakanlık olsun bakanlıklar olsun hepsi Kudüs’te. Enteresan gelişmeler. Son dönemde Gazze’de ve Batı Şeria’da birtakım olaylar oldu. Türkiye fazla tepki göstermedi. Demek ki hakikaten böyle bir ilişkileri bozmama iradesi var. Eskiden olsaydı ilk olayda Netanyahu hakaret yağmuruna tutulurdu ve büyükelçi çekilirdi. Bunlar olmuyor artık. İsrail’in politikasında öyle bir yumuşama yok Filistin politikasında. İki devletli çözüme dönüş gibi bir şey de yok. Zaten Netanyahu ile böyle bir şey pek mümkün değil. Ama Türkiye bunları kabullenmiş gibi gözüküyor. Netanyahu’yla ilişkileri bu sefer sürdürmek istiyor.”
Netanyahu-Erdoğan görüşmesi sonrası Filistin parlamentosunda çoğunluğu tutan Hamas’tan birtakım eleştiriler gelse de birkaç gün önce Hamas’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniyye, İsrail saldırılarında yaralan Filistinli gazeteci Eşref Abu Amrah’ın tedavisi nedeniyle Türkiye’ye teşekkür etti.
“Hamas’ı yok saymadan İsrail ile ilişkiler geliştirilebilir”
Doçent Deniz Tansi ise, Türkiye’nin bir yandan İsrail ile ilişkilerini geliştirirken diğer yandan Hamas’ı da karşısına almamanın yolunu bulabileceği görüşünde.
Tansi, “Bugünkü siyasal iktidar İsrail ile ilişkilerini geliştirirken Hamas’ı da yok saymadan bir açılım geliştirebilir. Daha önce Filistin Serbest Bölgesi konusu olabilir. Ayrıca Türkiye’nin siyasi pozisyonu 1967 sınırları dahilinde iki devletli çözüm. Hamas her ne kadar İsrail’in varlığını tanımasa da 1967 sınırlarını Hamas yöneticileri de ifade ediyor. Kimi zaman çok sert gözüken asla taviz vermez gibi gözüken yapılarda değişik açılımlar olabilir. Aynı şekilde İsrail-Körfez yakınlaşması özellikle buradaki Filistin örgütlerinin de direncini önemli bir noktada törpüleyecektir diye düşünüyorum. Hele ki Suudi Arabistan İsrail şu anda ‘de facto’ olan ilişkilerimi ‘de jure’ olarak ifade ederlerse -ki öyle bir eğilim var- o zaman daha farklı konular gündeme gelir. Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerindeki normalleşmesi ABD’nin Körfez’deki bölgesel müttefikleriyle tamamen paralel olmasa da benzerlik taşıdığını söyleyebiliriz” diye konuştu.