YORUM | BÜLENT KORUCU
Gezi Davasında Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Çiğdem Mater’e verilen 18 yıl ve Osman Kavala hakkındaki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından onandı. Türkiye’de hukukun olmadığını, yargıç maaşı alanların tamamının Erdoğan’ın kurşun askeri olduğu bir kez daha ispatlandı. Kararı, Gezi’nin intikamı olarak görmek bence eksik bir bakış açısı. Erdoğan’ın asıl hedefi gözdağı vermek. Sivil direnişi, örgütlü toplumu ve muhalif duruşu aklınızdan bile geçirmeyin diyor, en hoyrat ve saldırgan biçimde.
Yargılamanın bütün süreçleri adli skandalların yanında insani dramlarla doluydu. Osman Kavala baş hedefti ve en ağır bedeli ona ödettiler. Beraat ve tahliyenin sevinciyle yeniden gözaltına alınmanın şokunu aynı gün yaşadı. Uluslararası kurumların ve ülke aydınlarının desteğini hissederken, Can Paker gibi kimi yol arkadaşlarının ihanetini de gördü. Bir de mış gibi yapan, asıl faili ıskalayıp olağan şüpheliyi darağacına çekerek araziye uyanlar vardı. Bugün de onların sesi yine herkesten çok çıkıyor. Sarı öküzü vererek kurtulmayı büyük strateji diye sunuyorlar. Oysa sarı öküz çoktan kurban verildi ve kimseyi kurtaramadı; çünkü canavar son öküzü yemeden durmayacak.
Sarı öküzü teslim etmeyi çok deneyen oldu; hiçbirinin işine yaramadı. Selahattin Demirtaş’ın avukatları, Cumhuriyet’in eski yönetimi, Sözcü Gazetesi davası sanıkları.. Liste uzayıp gidiyor. Vebalı yargıçlar savunmasıyla sonuç almayı umdular. Sonuç fiyasko…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendine biat etmeyenleri yakmak için ürettiği terminolojiyi kullanmayı akıllıca sandılar. Erdoğan, cadıları sınıflandırıyor ve aralarındaki kavgayı keyifle seyrediyor. Ona ve kurduğu antidemokratik rejime muhalefet eden herkes ‘terör ve darbe’ yaftasını yiyor. Suçunu ağırlaştırmak istediklerini bir de büyük cadı ‘FETÖ’ parantezine alıyor. Suçlananlar ise temelden cadılık kavramına itiraz edeceklerine, kendisi dışında herkesin cadı olabileceğini savunuyor. Hatta diğerleri hakkında Erdoğan’ın söylemlerini yüksek sesle tekrar ederek kurtulmayı umuyor.
Gezi Davası savunucularının içine düştüğü bir çelişki de şu: Belli bir zaman diliminde yargıda gördükleri bütün hataları günah keçisine yazıyor. Ama ‘bütün iyilikleri gökten melekler indi yaptı ve tekrar göğe çekildiler’ der gibi davranıyorlar. 2015 yılında, bugün yargılanan kişiler hakkında verilmiş bir beraat kararı var. Hem de ders niteliğinde bir gerekçeyle.
Şu satırlar o gerekçeden “AİHM’nin ifade özgürlüğünde olduğu gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakları sadece toplumun geneli tarafından savunulan ve kabul gören düşünce ve fikirleri korumakla yetinmez. Bunun haricinde toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek hatta şoke edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek bazı fikirleri savunma amacıyla da toplantı ve gösteri yürüyüşleri de içermektedir. Sözleşmenin 11. maddesi barışçıl ama yasal olmayan gösteri ve yürüyüşlere de uygulanmaktadır.”
Benim anladığın o günlerde yetki kullanan hakim ve savcılar Gezi’yi basit bir toplantı kanunu muhalefeti olarak yorumladı; o gerekçeyle yargıladı ve demokratik bir duruşla beraat kararı verdi. Aynı deliller Erdoğan’ın kurşun askerleri tarafından darbe ve terör suçlamasına dayanak yapılıyor.
Kavala’yı savunanların ‘FETÖ’cü hakim ve savcıların verdiği dinleme kararları ana delil’ söylemi etik olarak yanlış ve daha önemlisi stratejik hata. O hakim ve savcıların Erdoğan’a rağmen verdiği beratı görmeyip soruşturmanın başlangıç işlemlerine takılı kalmak tam da Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürüyor. Bunu anlamak bu kadar mı zor!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***