22 yaşındaki Jina Mahsa Amini, bir yıl önce gözaltındayken hayatını kaybetti. Onun ölümü, İran’ı değiştiren protesto hareketini tetikledi
Jina Mahsa Amini’nin ailesi, ölümünün birinci yıldönümüne yaklaşık bir hafta kala Instagram üzerinden yaptığı paylaşımda, 16 Eylül’de Mahsa’nın mezarı başında dinî bir anma töreni düzenleyeceklerini duyurdu. Mahsa’nın ailesi, son bir yıldır güvenlik güçleri tarafından sıkı gözlem altında tutuluyor.
Güvenlik güçleri sadece aileyi izlemekle kalmıyor. Bir yıl önce olduğu gibi protestolara yol açabileceğinden, insanların bir araya gelmesini önlemek için ülkedeki pek çok mezarlıkta da tedbirler alıyor. Kurbanların aileleri büyük baskı altında.
İnsan hakları aktivisti Şiva Nazar Ahari, DW’ye yaptığı açıklamada, “Kurbanların aile bireylerine yönelik böylesine yaygın tutuklama ve gözaltılara daha önce hiç tanık olmamıştık” diyor ve ekliyor: “Şimdiye kadar 40’tan fazla kurban yakını tutuklandı ve bu sayı her geçen gün artıyor. Siyasi ve sosyal aktivistler ya hapiste ya sorgulanıyor ya da tehdit ediliyor. Bu yöntemler belki protestoların devam etmesini geçici olarak engelleyebilir.”
Nazar Ahari İran İnsan Hakları Komitesi’nin bir üyesi. Ülkesinde defalarca tutuklanıp cezaevinde girdi. Ekim 2018’den bu yana ise Slovenya’da yaşıyor.
1979’dan beri en büyük protesto hareketi
Jina Mahsa Amini, geçen yıl başkent Tahran’a yaptığı bir gezi sırasında, “başörtüsünü kurallara uygun şekilde takmadığı” gerekçesiyle ahlak polisi tarafından karakola götürüldü. İran’da kadınların kamusal alanda başörtüsü takması zorunlu. Jina Mahsa Amini, birkaç saat sonra ise polis gözetiminde hastaneye götürüldü. O esnada genç kadının baygın hatta ölmüş olabileceğinden şüpheleniliyor. Üç gün sonra, 16 Eylül’de yapılan resmî açıklamada ise Mahsa’nın öldüğü duyuruldu.
Jina Mahsa Amini’nin memleketi olan İran’ın batısındaki Kürt kasabası Sakkız’daki cenaze töreni sırasında başlayan protestolar, hızla ülke geneline yayıldı. Çoğunluğu genç kadınlardan oluşan protestocular, başörtülerini çıkararak eylem yaptı. Tüm gösterilerde “Kadın, yaşam, özgürlük” sloganı atıldı. Giderek geniş bir katılımın olduğu mitingler, 1979’da İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana en büyük ve en uzun soluklu protestolara dönüştü. Tahran hükümeti, buna büyük bir baskı ve şiddetle karşılık verdi. Kesin rakamlar bilinmemekle birlikte, bağımsız insan hakları örgütlerine göre, İran’da güvenlik güçleri 16 Eylül 2022 ile Ocak 2023 sonu arasındaki protestolarda 17’si çocuk olmak üzere en az 527 göstericiyi öldürdü.
Sistematik baskının sembolü olarak başörtüsü
İnsan hakları aktivisti Şiva Nazar Ahari, bu protestoların İran toplumundaki siyasi ve sosyal yapıyı kalıcı olarak değiştirdiğine inanıyor.
En önemli değişikliklerden biri, kadınların kamusal alandaki yeni görünümleriyle ilgili oldu. Para cezaları gibi daha katı müeyyidelere rağmen pek çok kadın artık dışarıda başörtüsü takmayı reddediyor. Başörtüsünü “sistematik baskı ve aşağılanmanın bir sembolü” olarak görüyorlar ve artık bu konudaki sıkı kurallara boyun eğmek istemiyorlar.
İslam Devrimi’nden bu yana kadın imajı, devlet ideolojisinde önemli bir rol oynuyor. Başörtüsüz bir kadın, “Batılı yaşam tarzının sembolü ve hafif meşrep” olarak görülüyor ve muhafazakâr güçler tarafından İslamî değerlere karşı kültürel bir saldırı olarak değerlendiriliyor. Siyasi sistem tarafından ortaya konan kadın profili, sadece başörtüsü takan değil, aynı zamanda boyun eğen ve itaat eden bir kadını tasvir ediyor.
Dünya Ekonomik Forumu Vakfı (WEF) tarafından yayınlanan çeşitli raporlarda, İranlı kadınların on yıllardır ayrımcılık ve baskıya maruz kaldığına vurgu yapılıyor. Örneğin 2022 yılı Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda İran, 146 ülke arasında 143’üncü sırada yer alıyor. WEF, ekonomi, eğitim, sağlık ve siyaset alanlarında toplumsal cinsiyet eşitliğini inceliyor. Özellikle kadınların siyasi katılımı, bu sıralamada belirleyici bir rol oynuyor.
Mollalar kendi halkına karşı savaşıyor
Şu anda Paris’te yaşayan tanınmış İranlı heykeltıraş Barbad Golşiri de “Uzun vadede meyvelerini verecek ilerici bir hareketle karşı karşıyayız” diyor. Çağdaş yazar Huşeng Golşiri’nin oğlu olan sanatçı, DW’ye verdiği röportajda şunları söylüyor: “Amini’nin ölümüyle başlayan ‘Kadın, yaşam, özgürlük’ hareketi, toplumun en alt tabakasından gelen bir kültürel devrime öncülük ediyor. Despotların, 1980’lerden bu yana topluma dayatmak istedikleri tepeden inme değerlerin tümü sorguluyor.”
İslam Devrimi sırasında mollalar, eğitim sistemini İslamîleştirmiş, kadınları kamusal alanda başörtüsü takmaya zorlamış, bağımsız kültür çalışanlarını ve akademisyenleri sürgüne göndermiş ya da tutuklamıştı. 1980’lerin sonunda siyasi mahkumlar, topluca idam edilmişti.
“Siyasi sistem şimdi 1980’lerin yöntemleriyle toplumu sindirmek istiyor” diyen Golşiri, son dönemde protestocuların kitlesel olarak hapse atılması, siyasi mahkumlara verilen idam cezaları ve muhalif akademisyenlerin eğitim kurumlarından uzaklaştırılması gibi yöntemlere atıfta bulunuyor.
İran parlamentosu, 22 Ağustos’ta İslamî kıyafet kurallarına uymayanlara daha sert cezalar öngören tartışmalı bir yasayı onayladı. Yeni düzenlemeler arasında, birden fazla ihlalde 15 yıla kadar hapis cezası da yer alıyor. Başörtüsüz kadınların fotoğraflarının internette yayınlanması da cezalandırılıyor. Buna ek olarak, insanların ülkeyi terk etmelerinin yasaklanması planlanıyor. Molla rejimi, başörtüsüz kadınların girmesine izin veren süpermarketleri, restoranları veya müzeleri kapatmakla tehdit ediyor.
Tahran yönetimi, yeni yasayla “dindar kadınların daha iyi korunacağını” öne sürüyor. Örneğin başörtülü kadınlara hakaret bir fail, altı ay hapis ve 74 kırbaç cezasına çarptırılıyor. Söz konusu düzenlemeyi eleştirenler ise yöneticilerin, halkın arasına bu şekilde nifak sokmaya çalıştığını savunuyor.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***