İZMİR – 15 Mayıs 1919 sabahı, saat 8 sularında İngiliz destroyerlerin himayesinde İzmir Limanı’na giren Yunan kuvvetleri, İtilaf Devletleri koruması altında kenti ele geçirdi. 3 yıl 3 ay 24 gün süren işgalin ardından Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki Türk ordusu, 9 Eylül 1922’de İzmir’i özgürlüğe kavuşturdu. Düşmana son darbenin vurulduğu Büyük Taarruz’un İzmir’in kurtarılmasıyla kesin zafere ulaşması, İzmir’i hem tam bağımsız yeni bir devletin kuruluşunun hem de Anadolu’nun işgalden kurtuluşunun sembolü yaptı.
Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı, İzmir’in işgalini, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasının ardından İtilaf Devletleri’nin Anadolu’yu bölüşme planının bir parçası olarak nitelendirdi.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Elmacı, “Birinci Dünya Savaşı’nın bitimi sonrasında olmayacak şey gerçekleşiyor. Aslında Atatürk çok net o dönemin gazetelerinde de söylüyor; ‘Askerlerin ne işi var, ateşkes imzalandı, artık bürokratların gelmesi lazım’ diyor. ‘Askerlerin burada yeri yok’ anlamında gazetelere demeçleri var. Fakat büyük devletlerin çıkarları böyle bir duruma neden oluyor ve İzmir’in işgali gerçekleşiyor” dedi.
İşgalin galip devletler tarafından açıklanan gerekçesi İzmir ve çevresinde yaşayan 30 bin Rum ve Ermeni’nin Türklere karşı korunması ve bir katliamın önlenmesiydi.
Ancak işgalin ardında hem Yunanistan’ın Batı Anadolu’yu kapsayan yayılmacı “Büyük Yunanistan” (Megali idea) hayali hem de İtilaf Devletleri’nin kendi kontrolünde tutabileceği için bölgede bir Yunan işgalini çıkarlarına daha uygun görmesi yatıyordu.
“İzmir’in işgali Kurtuluş Savaşı’nın tetikleyici gücüdür”
İzmir’in işgalinin Anadolu’da büyük tepki doğurduğunu söyleyen Elmacı, bunun emperyalizme karşı verilen milli mücadelenin tetikleyici gücü olduğunu belirtti.
Elmacı, “İzmir’in işgalinin ardından başlayan halk direnişi ‘sine-i millete dönme’ düşüncesinde çok önemli bir işlev görüyor. Her yerde bir direniş çıkar. Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’nde birleşecek olan bu her yerde başlayan küçük direnişlere ‘çoban ateşleri’ demiştir. İzmir’in işgalinin ardından başlayan bu direnişler, itici ve tetikleyici bir konum yaratıyor. Atatürk de bunu çok iyi kullanmıştır. Samsun’a çıktıktan sonra ilk işi İzmir’in işgalinin protesto edilmesini sağlamaktır. Halkını arkasına alarak hem tüm dünyaya hem de içeriye, ‘halk arkamda, işgali sonlandırın, yoksa başka sonuçlar olacak’ mesajını vermiştir” diye konuştu.
3 yıl 3 ay 24 gün süren işgal nasıl geçti?
15 Mayıs 1919 sabahı Yunan askerlerinin İzmir çıkarması, kentte yaşayan Rumlar tarafından büyük coşkuyla karşılanmıştı.
Yunanistan Başbakanı Venizelos’un posterleri ile Yunan bayrakları kentin her yerinde dalgalanıyordu. Ancak bu istila kentte yüzlerce yıldır Rumlar ve diğer halklarla bir arada yaşayan Türkleriyse Yunan askerleri ve Rum milisleri karşısında orantısız bir güçle karşı karşıya bıraktı.
Doç. Dr. Elmacı, işgalin ilk günlerinde İzmir’de yaşayan Türklerin katliam, yağma ve hakaretlere maruz kaldığını söyleyerek, “Dönemi anlatan anılar ve gazeteler bu olaydan ‘İzmir fecayii’ diye bahsederler. Mesela ilk işgal günü birçok Türk’ün başında fes olduğu için öldürüldüğünü gazeteler yazıyor. Hem bizim gazetelerde hem Amerika hem İngiliz gazeteleri yazıyor. Hatta bir Amerikan gazetesinde, bir günde sadece İzmir şehir merkezinde 500 kişinin hayatını kaybettiğinin yazıldığını gördüm” dedi.
Yunanların kentte tam bir egemenlik kurmaya çalıştığını dile getiren Elmacı, “Burada Sevr Antlaşması gereği hakim getirip kendi mahkemelerini kuruyorlar. Hani ‘Sevr Antlaşması uygulanmadı’ denir ya, tam tersine İzmir’de uygulanmıştır. O dönemde Yunanlar, adalar ve Yunanistan’dan kendi hakimlerini getirerek mahkemelerini oluşturmuşlardır. Bu, zaten bir devletin bağımsızlığının sonu anlamını taşır” şeklinde konuşu.
Elmacı, işgalin başında sivil halka yönelik mezalimin ardından Yunanların İzmir’de egemenliği tamamen ele geçirmesiyle sivil hayatın da normale girdiğini kaydetti. Elmacı, “İşgale karşı çevre şehirlerde, Balıkesir, Manisa, Ayvalık ve Salihli’de örgütlenme var. Fakat çok ilginçtir, yine aynı dönemde İkiçeşmelik’te bir kahvehanede oturup insanlar hala okey veya tavla oynayabiliyorlar. Böyle bir hava da var. Birbirlerine laf atabiliyorlar. Ama iş alanda, sahada farklı maalesef. Bir işgal olduğunu birçok kişi anlıyor ve ona göre tedbirini alıyor. Birçok vatansever genç bu işgale karşı direniş örgütlerine katılıyor” dedi.
“İzmir’in kurtuluşu Türkiye’nin kurtuluşudur”
Kurtuluş Savaşı mücadelesinin son safhası ve zirvesi olan 30 Ağustos’taki Büyük Taarruz zaferinin ardından Türk ordusunun ayak sesleri İzmir’den duyulmaya başladı. Zafer sonrasında Yunanların yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve onları mağlup etmek için Atatürk o tarihi emrini verdi: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”. Türk ordusu 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e girerek işgali sonlandırdı.
İzmir’in kurtuluşunun Türkiye’nin de kurtuluşu anlamına geldiğini söyleyen Doç. Dr. Elmacı, “İzmir’in kurtulduğu gün olan 9 Eylül’de, İstanbul’da ve Anadolu’nun birçok şehrinde sevinç gösterileri yapılmıştır. Sadece İzmir sevinmiyor. İstanbul da seviniyor, diğer bölgelerde de sevinç haberleri var. Ertesi gün gazetelere yansıyor bu. Çünkü İzmir’in kurtuluşu orduya ve millete bir özgüven veriyor, ‘işgal artık bitti’ deniliyor. O yüzden 9 Eylül İzmir Kurtuluşu, ülkenin geneline yansıdığı için biz bugün İzmir’in kurtuluşunu Türkiye’nin kurtuluşu olarak görüyoruz” ifadelerini kullandı.