DİYARBAKIR – Kürt partileri Türkiye’nin kuruluş anlaşması olarak kabul edilen Lozan Antlaşması’nı Diyarbakır’da bir kez daha tartışmaya açtı. Lozan Antlaşması’nın geçerliliğinin kalmadığını savunan Kürt parti temsilcileri, Türkiye’nin Kürtler’i tanıyan ve onlara statü veren yeni bir Anayasa yapması çağrısı yaptı.
Özgürlük Partisi, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Kürdistan Komünist Partisi (KKP), Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA), Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ile Yeşil Ve Sol Parti (YSP) tarafından düzenlenen “Lozan Antlaşması’nın 100. Yılında Kürtler ve Kürdistan” konferansında, Lozan Antlaşması Kürtler’i ilgilendiren yönüyle tartışmaya açıldı.
Konferansın ardından hazırlanan sonuç bildirgesi basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı. Basın toplantısında ilk sözü alan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Lozan Antlaşması’nı eleştirdi.
Lozan’ı Kürtler için ‘kara’ bir antlaşma olarak niteleyen Aydeniz, “Bugün ittifakla, birlik içinde Lozan Antlaşması’na karşı Kürtler’in statüsünün tanınmasına için mücadelemizi, birliğimizi büyütmemiz lazım” dedi.
“Acil görev Kürt halkının varlığını tanıyan yeni bir anayasa yapmaktır” başlıklı sonuç bildirgesinde Kürtler’in taleplerine yer verildi.
Konferansın sonuç bildirgesini okuyan İnsan ve Özgürlük Partisi Genel Başkanı Mehmet Kamaç, Lozan Antlaşması’nın miadını doldurduğunu savundu.
“Halkımızın temsil edilmediği ve iradesinin yok sayıldığı Lozan Antlaşması’nı tanımıyoruz ve bu antlaşmayı imzalayıp uygulayanları şiddetle kınıyoruz” cümlesiyle başlayan sonuç bildirgesinde antlaşmanın Ortadoğu’da bir istikrarsızlık, savaş ve çatışma dönemine yol açtığı öne sürüldü.
“Kürt halkına karşı tarihi haksızlık artık son bulmalıdır”
“Kürtler’in millet olmaktan kaynaklanan haklarının bir bütün olarak güvence altına alınacağı” bir Anayasa yapılması çağrısı yapılan sonuç bildirgesinde yeni anayasanın içeriğine ilişkin şu ifade ve görüşler yer aldı:
-“Kürt halkının varlığı ve kimliği resmen tanınmalı”
-“Kürt dili anaokulundan üniversiteye kadar eğitim dili olarak kabul edilmeli ve Türkçe’nin yanı sıra ikinci resmi dil olarak tanınmalı”
-“Kürtler’in, Kürt ve Kürdistan isimleriyle özgürce örgütlenmeleri ve kendilerini ifade etmelerinin önünü açan demokratik bir zemin oluşturulmalı”
-“Kürt halkına, Kürdistan’da kendi kendisini yönetmesine imkan verecek bir statü tanınmalı”
-“Kürdistan’da ismi değiştirilen yerleşim birimlerinin, coğrafik ve tarihi yerlerin Kürtçe isimleri iade edilmeli”
-“Mezarları yok edilen ya da gizlenen tarihi Kürt şahsiyetlerin mezar yerleri açıklanmalı”
-“Kürt halkının diğer haklarla bir arada, eşit, özgür ve onurlu bir şekilde yaşaması yasal ve toplumsal güvence altına alınmalı”
Bildirgede ayrıca BM, Avrupa Konseyi, AB ve diğer uluslararası kurumların Kürtler’in kendi kaderini tayin etme ve “Lozan’ı aşma mücadelesine” destek vermesi istendi.
Bildirgenin sonunda Türkiye’ye de çağrı yapan Kürt partileri, “Kürt halkının inkarı üzerine kurulan mevcut düzen sürdürülemez. Mevcut düzen sadece Kürtler’e büyük haksızlıkları reva görmekle kalmamış, Türk halkına da yaşamı cehenneme çevirmiştir. Kürt halkı özgürleşmeden Türk halkının da özgürleşmeyeceği deneyimlerle sabittir. Gelin savaş ve inkar siyaseti yerine Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümü için yeni bir başlangıç yapalım” görüşlerine yer verildi.
“Kürtlerin taraf olmadığı bir sözleşme”
Açıklamanın ardından VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Yeşil Sol Parti Milletvekili Serhat Eren, Kürtler’in de anlaşmanın tarafı olması gerektiğini ancak yapılmadığını savundu.
Bu nedenle anlaşmanın geçerli olmadığını iddia eden Eren, sorunların çözümü için yeni bir Anayasa önerdi.
Lozan’ın Birleşmiş Milletler’in halkların kendi kaderlerini tayin hakkına aykırı olduğu ifade ederek, “Kürtler’in 100 yıldır tartıştığı ve son dönemlerde daha çok tartıştığı bu sözleşme uluslararası hukuk bağlamında geçerliliğini yitirmiştir. 100 yıl boyunca halklara kan, gözyaşı, savaş, talan, Kürdistan coğrafyasında tamamının yıkımı üzerine inşa edilmiş bu sözleşmeden bir an önce vazgeçilmeli. Özellikle Türkiye buna öncülük edebilir” dedi.
“Yeni bir sistemin inşaası gerekiyor”
Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) Genel Başkanı Bayram Bozyel ise Lozan Antlaşması’nın Kürtler’e rağmen Kürtler’e dayatıldığını iddia etti.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Bozyel, Lozan Antlaşması’nın, savaş sonrası öngörülen barış çabalarına aykırı olduğunu dile getirdi.
Lozan Antlaşması’nın fiilen çöküş sürecine girdiğini savunan Bozyel, “Bugün Irak diye bir ülke kalmadı. Kürtler federal statüye sahip. Lozan’ın öngördüğü Irak yoktur, başka bir Irak vardır. Suriye’de Kürtler özgürleşme yolunda önemli mevziler kazandı. Orada da Lozan sistematiğinin çökmesi söz konusu. Türkiye’de ve İran’da da Kürt halkı tüm varlığıyla beklentileriyle ayaktadır. Artık Türkiye siyasetinin, bölgesel siyasetin merkezindedir. Bu sistem bu haliyle sürdürülemeyeceği apaçık ortadadır” ifadelerini kullandı.
Bozyel hem Türkiye hem de Ortadoğu’da etnik, dini, sosyal, kültürler, çoğulcu yapıya uygun yeni bir sistemin inşasının gerektiğini vurgulayarak, “Türkiye bir bütün olarak tıkanmıştır. Bunun nedeni Kürt meselesidir. Acil çözüm Türkiye toplumunun etnik, kültürel çoğunluğuna uygun federal, adem-i merkeziyetçi, demokratik bir anayasa yapmaktadır” şeklinde konuştu.
Lozan neden önemli?
İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalandığı için Lozan Antlaşması olarak anılan belge, Rumine Sarayı’nda 24 Temmuz 1923’te imzalandı. Lozan Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı’nın son antlaşması olarak tarihe geçti.
İtilaf devletlerinin savaşta yenilgiye uğrayan diğer ülkeler Almanya (Versailles), Avusturya (Saint Germain), Trianon (Macaristan) ve Bulgaristan (Neuilly) ile yaptığı antlaşmaların üzerinden 20 yıl geçmeden çıkan İkinci Dünya Savaşı ile bozulsa da, Türkiye ile imzalanan Lozan Antlaşması kısmi tadilatlara uğramasına rağmen hala büyük ölçüde tasarımını koruyor.
Tartışmaların yoğunlaştığı konulardan biri de Kürtler’in durumuydu.
Tarih Vakfı Başkanı ve İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Mehmet Ö. Alkan, bir süre önce VOA Türkçe’ye verdiği mülakatta, “İngiltere diyor ki; ‘Musul ve Kerkük’e baktığımızda üç baskın nüfus var: Araplar, Türkler ve Kürtler. Araplar en çok nüfusa sahip dolayısıyla ‘Araplar’a ait olmalı’. Tabi Araplar’a verilmesi bölgenin İngiliz yönetimine geçmesi demek. Türkiye heyeti ise; ‘Hayır orada çoğunluk Türkler’dedir’ diye bir tez ileri sürüyor. İngilizler bu teze itiraz edince İsmet Paşa, ‘Türkler ve Kürtler Turani kavimdir yani her ikisi de Türkler ve Kürtler Türkleri temsil eder’ diyor. Bu tez aslında Kürtler’in Türk olduğu yönündeki tez ilk kez resmen dile getiriliyor. İttihat ve Terakki 1916’da ‘Kürtler’ diye bir kitap yayınlanmıştı. Onların Türklüğü ilk orada iddia ediliyordu. Bundan altı yıl sonra Lozan görüşmeleri sırasında Kürtler’in Türklüğü, Turani bir kavim olduğu İsmet Paşa tarafından iddia ediliyor” görüşlerini dile getirmişti.
Antlaşmanın 100’ncü yılında Kürt partiler, Kürtler’e haklarının verilmediği gerekçesiyle, konuyu yeniden tartışmaya açtı.
Avrupa’da örgütlenen Kürt Diasporası Konfederasyonu (DiaKurd) isimli grup, Kürtler’in kendi kaderini tayin hakkının tanınması için Danıştay’da dava açtı.