15 Temmuz kaos ve kumpas girişimini önceden haber alıp Nevşehir’den İstanbul’a gelerek Boğaziçi Köprüsü’nde yaşanan katliama bizzat gözleriyle şahit olan Jandarma Yardımcı İstihbarat elemanı Berat Kulunyarab (Sait Satılmış) o gece yaşadıklarını ve başına gelenleri iki video çekip kamuoyuyla paylaştı.
Yalova’dan Boğaziçi Köprüsü’ne getirilen askeri öğrencilerin bulunduğu otobüsü köprü girişinde durdurduklarını ve ellerinden silahlarını aldıklarını belirten Kulunyarab ancak daha sonra sivil giyimli polisler ve askeri istihbaratçıların gelerek askeri öğrencileri Boğaziçi Köprüsü’ne götürdüklerini söyledi. Boğaziçi Köprüsü’ndeki eski trafik şube müdürlüğünün olduğu karakol binasından ve köprünün üstünden vatandaşların çapraz ateşe tutulduğunu kayıt altına alan Kulunyarab, konuyu yetkililere bildirdikten sonra siyah arabalarla gelen iki kişinin kafasına silah dayandığını istihbaratçı olduğunu öğrendikten sonra bu kişiler tarafından sabaha kadar köprüdeki karakolda alıkonulduğunu belirtti. Olayların gerçek yüzünü kimseye bahsetmemesi telkiniyle serbest kalan Kulunyarab ayağının tozuyla geldiği Nevşehir’de bir rapor hazırlayarak Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçe ile olaya ilişkin görüntüleri ve fotoğrafların bulunduğu CD’yi teslim ettiğini söyledi. Ancak savcılığa verdiği CD’nin kırıldığı yönünde tutanak tutulduğunu öğrendikten sonra İstanbul Çağlayan Adliyesi’ne gelerek Boğaziçi Köprüsü davasına bakan savcıya duruma anlattığını kaydeden Kulunyarab, savcının da kendisine bir pusula yazarak Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne gidip pusuladaki kişiyle görüşmesini söyledi. Kulunyarab İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görüştüğü kişinin bu işi karıştırmaması gerektiğini söylediğini ve kendisine ağır küfürler ederek darp ettiğini söyledi.
Daha sonra Cumhurbaşkanlığının müdahil olduğu darbe davalarına bakan avukatın kendisiyle görüşmek için Nevşehir’e geldiğini devletin bekası için gerçekleri mahkemede anlatmamasını istediğini ve gerçeklerin cemaatin ekmeğine yağ süreceğini söylediğini ancak kendisinin doğruları mahkemede söyleyeceğini söylemesi üzerine avukat tarafından tehdit edildiğini belirtti.
Cumhurbaşkanlığı Saray’ın sözcüsü İbrahim Kalın’ın da kendisiyle telefonda görüşmek istediğini ancak kabul etmediğini söyleyen Kulunyarab, bir süre sonra da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın korumasının Whatsaap’tan mesaj atarak kendisini tehdit ettiğini dile getirdi. Daha sonra da Kulunyarab, gerçekleri söylememesi için Alparslan Türkeş’in manevi kızının devreye girdiğine dikkat çekti.
Gazeteci Adem Yavuz Arslan’ın yayınladığı videoda Kulunyarab, 15 Temmuz’da yaşanan ve kamuoyundan ‘devlet sırrı’ diye saklanan gerçekleri ifşa etti.
Kulunyarab’ın anlattıklarından öne çıkanlar şöyle:
DARBE GİRİŞİMİ OLACAĞINI ÖNCEDEN HABER ALDIK, İSTANBUL’A 14 TEMMUZ AKŞAMI YOLA ÇIKTIM
‘‘Askeri İstihbarat Dairesi’nde otururken arkadaşlarla bu konuyu konuştum. Dediler ki ‘bu konu herhangi bir yerde gündeme gelemez’ diye beyanda bulundular. O beyanlarda bulunanlardan Bekir Uzun olsun, Hilmi Oğuz olsun (o da cezaevinde) İstihbarat Daire Başkanlığı’nda görev yapan insanlardı.
Resmi olarak devletimizin en üst kademesinden en alt kademesindeki görevlilere kadar yapılacak olan 15 Temmuz girişimiyle ilgili bilgilendirmelerde bulundum. Lakin nedense herkes sağır oldu, kör oldu görmedi.
Gününden saatine kadar her şeyin bilgisini aldık. Ayın 14’ünde (14 Temmuz) ailemle dahi doğru dürüst helallik alamadan aileme de durumun ne olduğunu anlatmadım bulunduğum Nevşehir ilinden İstanbul iline intikal ettik. 15’i sabahı uykusuz bir şekilde karayoluyla yolculuk ettiğimiz için yorgunum. Ümraniye bölgesindeki güvenli bir yerde kaldım, beklemeye başladık.
Belli bir arkadaş çevresine bilgilendirme yaptık sonrasında askeri hareketlenme başladı.
ASKERİ ÖĞRENCİLERİ SİVİL GİYİMLİ POLİSLER ELİMİZDEN ALARAK BOĞAZİÇİ KÖPRÜSÜ’NE GÖTÜRDÜ
Ben Ümraniye bölgesine geçiş yaptım. Halkın önüne durmasına rağmen askeri öğrencileri otobüs getiriyor. Bu öğrenciler ne kadar bu olayların içerisinde ne kadar yok desek yalan olur. Seçmece bir grup yapılmış, Yalova’dan köprüye doğru intikal ettirilmiş. Bundan bir hafta öncesinde öğrencilerle ilgili farklı bir teferruat var. Bu öğrenciler geldiğinde otobüsten inişleriyle birlikte halkıda yönlendirerek bu öğrencileri kıskaca, çembere aldık. Bunların köprüye çıkışını engelleyerek, köprüde direniş çatışma olmaması için çok uğraştık. Hiç kimsenin kanı dökülmemesi için masum bir insanın zarar görmemesi için. Lakin biz bunun için ne kadar girişimde bulunduysak da köprüde bulunan darbe yanlısı askeri istihbaratçılar ve siviller bizim mevcut koruduğumuz (askeri öğrencilere suça karışmaması) çemberi parçaladılar. Askeri öğrencilerin çıkış yapmasını sağladılar. Bu sırada direkt karşı taraftan askeri öğrencilerin bulunduğu belli bir kısımdan ateş edilmeye başladı. Bunun üzerine biz 3 askeri öğrenciyi aldık.
KARAKOLDAN VE KÖPRÜNÜN ÜSTÜNDEN KESKİN NİŞANCI ATIŞI VARDI
Askeriyenin sivil mensupları halkın içine sızmış bir grup vardı. Bu grup ve devletimizin resmi üniformasını giymiş sivil polis mensupları o askeri öğrencileri biz kıskaca alınca elimizden zorla alarak köprüye çıkarttılar. Birçoğunun elinden silahları aldık. Lakin o silahları elimizden aldılar. Özel Harekatçı, sivil polisler ve vatan haini olan o değnekçi o askeri istihbaratçılar. Askeri öğrenciler köprüye çıktılar, ateş başladı. Lakin ateş bir tek köprüden gelmiyordu, karakolun sol tarafında eski trafik şubesinin olduğu binasın olduğu taraftan da ateş geliyordu. En üste askeriyenin olduğu bölgeden geldiği gibi alt kısımda da polislerin olduğu bölgeden de geliyordu, çapraz ateş. Bunu gözlemleyerek o bölgeye gittim. Başkomisere dedim ki ‘senin karakolunun içerisinden de ateş ediliyor’, bana ‘gördün mü’ diye sordu ‘gördüm’ dedim. Özel Harekatçıların yanına gittim, ben bizzat bu olaylara şahidim. Halka çaprazdan ateş eden o polisleri ve orada askerlere destek veren hainleri bizzat gördüm.
HALKINN İÇİNDEKİ ASKERİ İSTİHBARATÇILARI BİZZAT TESPİT ETTİM
Halkı elimizden geldiğince ‘küfür etmeyin, burada şehadet var’ diyerek yönlendirmeye çalıştık. Biz bununla uğraşırken darbe yanlısı askeri istihbaratçılar halkın dağılması için uğraştı. Ben bunu gözlemledikten sonra muhalif olan grubun içerisine girdim, ‘kimler bizden’ dedim. Bana ‘şu bizim taraf şu bizim taraf’ diye tek tek gösterdiler. Halkın içerisindeki askeri istihbaratçıları kaç kişi olduklarını tespit ettikten sonra geri çekildim.
Daha mevcut köprüde bulunan bir kitleden topluluk oluşturdum, kendilerine, ‘şu şu kişi darbeci bunlar ne söylerlerse tam tersini yapın’ diye söyledim.
KÖPRÜDEKİ BAŞÖRTÜLÜ KADIN DOST ATEŞİYLE ÖLDÜRÜLDÜ
Orada bir bayan da vardı, o bayanın ismini vermeyeceğim ama dost atışıyla vurulduğunu kesin olarak net olarak biliyoruz. En önde başörtülü bir bayan onun ismini dile getirmemeyim. Dost atışıyla orada vurulduğunu mahkeme salonunda da öğrendik.
Karakolun yan tarafındaki ağaçlık alandan yapılan ateş sonucu halktan öne çıkanları tek tek düşürüyorlardı. Asker değil emniyet mensubu olan bu kişiyi net olarak tespit ettikten sonra o karakolun sorumlusu başkomiseri bulmaya çalıştım. Sorumlu Başkomiseri bulduktan sonra kendisine direkt şunu dedim; ‘sen neden müdahale etmiyorsun kendi ekibine’ diye sordum. Bana, ‘biz beklemedeyiz’ dedi. ‘Nasıl beklemedesiniz, sizin bulunduğunuz karakol içerisinden halka ateş açılıyor’ dedim. Bunun üzerine bana ‘olamaz öyle şey’ dedi. Ben de ‘var şu an bu yapılıyor,’ dedikten sonra çektiğim görüntüleri gösterdim.
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ FARAZİ KONUŞTU
İstanbul Emniyet Müdürü’nün beyanları da var,, tamamen farazi, tamamen ahlak dışı konuştu kelimeler var. Oraya emniyet mensupları gelmedi, 2 siyah araç geldi, köprünün tam üst kısmında bulunan nokta atışıyla Kanas mı ne olduğunu tam olarak tespit edemediğim bir keskin nişancı atış vardı. Ve sol taraftan karakolun içerisinden ateş edildiği için halkın içerisinden Beylerbeyi tarafından gelen o polislere ben şunu dedim; ‘Arkadaşlar direniş askerlerden ziyade karakolun içerisinden ve köprünün üst kısmından ateş ediliyor. Tek tek nokta nokta gösterdim.’ Bunun üzerine kendileri pasif pozisyona geçtiler. Herhangi bir silahlı direniş pozisyonuna geçmediler.
BAŞIMA SİLAH DAYAYAN İKİ KİŞİ BENİ ÖLDÜRMEK İSTEDİ, SONRA HALK GALEYANA GELİR DİYE VAZGEÇTİLER
Sivil iki kişi darbe yanlısı pozisyonundaki iki kişi sağımdan ve solumdan bana silah dayadılar. Bana ‘sen kimsin niye bilgi veriyorsun’ dediler. Ben de ‘normal vatandaşım bilgi veremem mi’ diye söyleyince biri ‘bunu burada vuralım bu şerefsizi’’ dedi. Diğeri de ona ‘bunu burada karakol önünde vurursak halk direkt bize saldırır’ dedi. ‘Kimliğini çıkart lan’ diye söyleyince çift kimliği görünce bir anda paniklediler. Bunun üzerine aralarında ‘bu birileriyle görüşmüştür, vurursak başımıza bela olur, içeri alalım’ dediler. Beni orada alıkoydular. Sabah gelen Emniyet İstihbaratçılar ve Özel Harekatçılar karakolu teslim aldıktan sonra bana aynen şunu dediler; ‘ağzını açmayacaksın, hiçbir şey duymadım, hiçbir şey görmedim kaidesiyle biz seni buradan çıkartıp salacağız’ dediler. Beni öğleye doğru 11.30-12.00 arasında salıverdiler.
BENDEN SADECE ASKERİ ÖĞRENCİLERİ SUÇLAMAM İSTENDİ
Geldiğimde bilgisayarın başına geçtim, ayrıntılı, teferruatlı görsel kayıtlarıyla birlikte Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığı’na dokümanları teslim ettim. Aradan belli zaman geçti, Köprü davası soruşturmaları kapsamında ifademe başvuruldu. İfade komisyonunda bana aynen şunu dediler; ‘Kardeşim sen bilmedim, görmedim diyeceksin’ dediler. Ben de dedim ki ‘gerçekler ortada’ bu nasıl olacak dedim. Bana ‘ya askeri birliği o gün konu mankeni olarak kullanılan askeri birliği suçlayabilirsin.’ diye söylediler. Ben buna tepki gösterdim, böyle bir şey olamayacağını, gerçeklere tamamen aykırı olduğunu orada köprüde askeri öğrencilerden ziyade karakolun içerisinden ve halkın içerisindeki darbe girişimine destek veren silahlı bir yapının olduğunu beyan ettim.
Aradan geçen 1,5 yıldan sonra bu beyanım üzerine savcılık dosyaya beni müşteki olarak eklemiş. Görev yapan arkadaşların birçoğu savcılık kayıtlarına da geçmedi herhangi bir soruşturma evresinde de bulunmadı.
DELİLLERİ GÖSTEREN CD KIRILMIŞ
Savcılığa gönderdiğim CD kırılmış, bu CD’nin kırıldığına dair tutanak tutmuşlar İstanbul’da. Tekrar CD verdim TEM Şube’de. Nevşehir’de görevli savcı bana ‘sizin nerede ne şekilde görev yaptığını bilinmemesi için sizin ifadenizi kozmik odaya kaldıracağız, size normal bir ifade tutanağı hazırlayacağız’ dedi.
BİRİNCİ DERECEDEN DEVLET SIRRI
2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşmaya gittiğimde savcı bana olayları anlatmamı istedi. Ben 14 Temmuz akşamı darbe girişimini önlemek için yola çıktığımı söyleyince savcı duruşma salonunu boşaltırdı, katibe aynen şunu dedi; ‘sen de çık dışarı’. Ben olayları anlattıktan sonra savcı, ‘‘Birinci dereceden devlet sırrı olduğu için bu talimatname ile bu ifade burada alınamaz. Kişi burada ifade vermek istemiyor. Mevcut olan mahkemesinde ifade alınması uygundur’’ şeklinde kendisi orada yazdı, 25. Ağır Ceza Mahkemesi’ne evrakı gönderdi.
Bir yazı daha geldi bana, baktım bir şeylerin ters gittiğini anladım. Nevşehir’den İstanbul’a uçakla geçiş yaptım. Direkt görev yetkisinde olan savcıyla görüşme talebinde bulundum. Çağlayan Adliyesi’nde görüşmeyi yaptım. Savcıya konuyu ayrıntılı olarak anlattım. Savcı aynen bana şunu dedi; ‘Bir kağıda yazı yazdı, Vatan Emniyete gidiyorsun, bu şahıs haricinde kimseyle diyaloga geçmeyeceksin’ dedi, Verdiği kağıdı elime alarak Çağlayan Adliyesi’nden Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne geçtim.
VATAN EMNİYETTE POLİS MÜDÜRÜ BENİ TEHDİT ETTİ, CANIMI ZOR KURTARDIM
Emniyetin girişinde görüşeceğim kişiyi söyledim, anons ettiler nihayetinde görüşeceğim kişi geldi. Beni aldı asansörle çıktıktan sonra bir anda panik oldu. Neden panik olduğunu anlayamadım. Bir anda bana küfürler etmeye başladı, hakaret etti o emniyet mensubu ‘sana mı kaldı darbeye müdahil olmak. Bu olayları sen niye karıştırıyorsun’ dedi. Küfürler havada uçuşuyor bu olay emniyetin içinde oluyor. Ben normalde müştekiyim ifademin alınması CD ve belgelerin alınması gerekir. İş beni darp etme noktasına kadar da gitti. O zaman ben ifade vermek istemediğimi emniyetten çıkmak istediğimi söyledim.
HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUM HİÇBİR İŞLEM YAPILMADI
Oradan çıktıktan sonra Çağlayan Adliyesi’ne geri gittim başımdan geçen olayı anlattım, CD’yi savcının kendisi bizzat aldı, CD derken flash bellek teslim ettim. Lakin belli bir zaman sonra şunu öğrendim savcılığa ne kadar evrak verdiysem ne kadar girişim yaptıysam bu emniyet mensupları darbeci olanlar hakkında ek suç duyurusunda bulundum. UYAP üzerinden suç duyurusunda bulunmama rağmen herhangi bir soruşturma yapılmadı. Gönderdiğim evraklara takipsizlik kararı verilmedi. Ona da şaşırdım.
Savcılığa ifade verdim, olaya karışan 300-400 kişi var onların dosyası ile benim dosyam ayrılmış. Bana farazi bir ifade tutanağı imzalattırdılar ve gerçek ifadem ise hep kozmik odada oldu. 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiğim ifadeler de kozmik odada tutuluyor.
METİN KÜLÜNK HAKKIMDA ‘YABANCI İSTİHBARATÇI’ DİYE MÜŞTEKİLERİ YÖNLENDİRDİ
Onlarca mağdur insan bana ulaşmaya çalıştı. Nihal Olçok bu işin takipçisi olmuş. Nihal hanım hem oğlu hem de kocasıyla alakalı araştırma yaparken şöyle bir girişimde bulunuyor: ‘Darbeci olan kişilerin aileleriyle de mağdur olan darbeye karşı duran kişilerin aileleriyle de diyaloğa geçiyor. Bütün herkesle aynı anda diyaloğa geçerek olayın ayrıntısını öğrenmeye çalışıyor. Nitekim sonuçta bana ulaştılar. Ben anlattım, Nihal Olçok, Metin Külünk ile bu konuyu gündeme getirir. Metin Külünk benimle diyaloga geçti görüştük, olayların örtbas edilmesi noktasında Metin Külünk şöyle bir girişimde bulundu: Bana herhangi birinin ulaşmaması için o kişileri yanıltmak için benim hakkımda bu yabancı istihbaratçı, tehlikeli şu bu diyerek yönlendirme yaparak insanların bana ulaşmasını engellemek istedi.
‘CUMHURBAŞKANI’NIN AVUKATI DEVLETİN BEKASI İÇİN GERÇEKLERİ DİLE GETİRMEMEN GEREKİYOR’ DİYE TELKİNDE BULUNDU
Daha sonra cumhurbaşkanımızı temsilen bir avukat bana ulaştı. Telefonu açtım ‘buyurun’ dedim. ‘Ben mevcut darbe davalarına bakan avukatım sizinle görüşmek istiyorum’ dedi. ‘Anlatın’ dedim. Bana, ‘Berat Bey sizin Nevşehir’de ifadenizin alınması için mevcut 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir karar çıkartacağım.’ dedi.
Gayesi benim 25. Ağır Ceza Mahkemesi’ne Silivri’de çıkmamam için bir girişimleri var. Hedefleri o. Ben ‘Nasıl aldıracaksınız’ diye sorunca ‘ben halledeceğim’ dedi. Aradan belli bir zaman geçti, ben tepki almamak için gerekli pozisyonda beklemekteydim. İstanbul’dan mahkemeden bulunduğum ilde ifade vermem için karar aldırıyor. Aynı zamanda bu avukatta benim vekaletim yok, hiçbir kişiyi orada vekil tayin etmedim. Bu kişi Nevşehir’e gelerek bana ‘yarın duruşman var, görüşebilir miyiz ’ dedi. Nitekim evime bu kişiyi buyur etmek zorunda kaldım. Buyur ettikten sonra kendisi başladı ‘vatan millet Sakarya’ pozisyonunda. Bana ‘gerçekleri devletimizin milletimizin bekası için gerçekleri dile getirmemen gerekiyor’ dedi. Ben de ‘öyle bir saçmalık olur mu? Ben devletimizin milletimizin bekasını bilmiyor muyum? Ben her şeyi çok iyi biliyorum senin düşündüğün ve söylediğin şey yanlıştır’ dedim. Bana ‘Özel Harekatçıları dile getirmemen gerekiyor o gün orada halka ateş eden veya halkın içindeki o malum insanları dile getirmemen gerekiyor.’ dedi. Ben de avukata ‘O gün orada şehit olan kişiler ve çocukların vebalini ben taşımam. Kesinlikle bu konuda doğru ne ise ben onu dile getiririm’ diye cevap verdim.
İBRAHİM KALIN BENİMLE GÖRÜŞMEK İSTEDİ
Avukat, 14 Temmuz’da görevlendirilmemi, oraya geldiğimi orada böyle bir hadisenin olacağından daha önce haberdar olduğumu kesinlikle dile getirmememi söyledi. Ben kabul etmeyeceğimi Allah’ın bir doğrusu olduğunu iki doğru olmadığını dile getirdim. Bunun üzerine kendisi ‘Berat Bey bir dakika sizi bir kişiyle görüştüreceğim. İbrahim Kalın ile sizi görüştüreceğim’ dedi. Ben de ‘ O kim ya benimle ne görüşecek, benim pozisyonumda bir değişiklik yok kardeşim. Siz ne söylerseniz söyleyin, ben ne sağcıyım ne solcuyum, ben vatanım ve milletimin doğrultusunda hareket ederim. Ben bir nevi kendisine ben ne AK Partiliyim, ne de Fethullah Gülen cemaatindenim, hiçbir şekilde iki tarafı da kabul etmeyen, vatanı ve milleti için mücadele eden insanım’ dedim.
Bana yeniden vatanımızın milletimizin bekası diye söyleyince ben de ona ‘kusura bakmayın burada vatanın milletin bekası mevzusu söz konusu değil, bu AK Parti teşkilatının bekası için vatanla milletle alakalı bir konu değil’ dedim.
Bunun üzerine bana ‘bakın Berat bey size gelemedik, Gazilik unvanı verelim, çoluk çocuğun rahat eder’ gibi teferruatlara girmeye başladı. Çocukların zor durum yaşar sonra diyerek beni tehdit etmeye de başladı.
DOĞRULARI SÖYLERSEN ‘FETÖCÜLER’İN EKMEĞİNE YAĞ SÜRERSİN
Ben de kendisine ‘benim hiçbir beklentim yok, benim hakkımsa hakkım olanı alırım zaten. Ben kalkıp da çoluğuma çocuğuma müdahale noktasında her ne yaparsanız yapın beni bağlamaz. İstediklerinizi bir şartla kabul ederim, Cumhurbaşkanlığından yazılı, kaşeli, imzalı bir yazı getireceksiniz’ dedim. O zaman ‘o kolay hallederiz’ dedi. Ama dedim ‘beni cennete göndereceğine dair bir yazı istiyorum’
Bunun üzerine gülerek ‘ya olur mu abi öyle şey’ dedi. Ben de ‘ dünyadaki makam ahirette geçersiz. Beni cennete göndereceğine kanaat getirsem o zaman yalan söyleyeyim’ dedim.
Doğruları söylediğim takdirde ‘Fetöcüler’in ekmeğine yağ süreceğimi söyledi.
HAKİM BENİN DURUŞMA SALONUNDA OLMAMA ŞAŞIRDI
Duruşma için Nevşehir’de 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin önüne geldim. Duruşma salonuna girdim. Hakim şu şu sahıs burada mı diye sordu. Ben de ‘buradayım’ diye söyleyince ‘nasıl olur sana tebligat falan gönderilmemiş senin nasıl haberin oldu duruşmadan’ diye sordu. Ben de ‘arkadaki avukatları göstererek bu arkadaşlar evime kadar geldi, tebliğ ettiler’ diye cevap verdim.
Hakim başladı, kendi kafasına göre ifadeyi yazıyor ‘şöyle olmuş, böyle olmuş, en sonunda da doğru mu Berat bey’ diye sorunca ben de ‘Hakim bey bu ifade sizin ifadeniz mi benim mi? Ben bu ifadeyi kabul etmiyorum, ben ifademi yazılı şekilde getirdim, mahkeme kayıtlarına geçmesini istiyorum, şu verdiğim CD ve belgelerin ayrıntılı olarak dosyaya konulmasını istiyorum.’’ dedim.
Avukat, dosyaya konulmaması için müdahil olmaya çalıştı, hakim de ‘siz kimsiniz’ diye sordu. O da ‘ben bu davalara bakan kişiyim’ dedi. Yani orada hiç adı sanı geçmemesine rağmen gizli tutulan bir ağır ceza davasında duruşma salonunun içine giriş yapmış oldu. Orada beyanı imzaladıktan sonra ben çıkış yaptım.
CUMHURBAŞKANIMIZIN KORUMASI BENİ WHATSAAP’TAN TEHDİT ETTİ
Belli bir zaman geçmedi bir tehdit mesajı geldi. Cumhurbaşkanımızın koruması olan Fatih Erdoğan zamanında korumalığını yapıyormuş, Whatsaap üzerinden bana tehdit mesajı attı. Ben de ister istemez mesajın altına ‘hedefiniz amacınız ne’ diye yazdım. Bu mesajı ben 25ç Ağır Ceza Mahkemesi’nde dosyaya intikal ettirdim. Aynı zamanda 15. İdare Mahkemesi’ne dava açtım belgeleriyle birlikte, Cumhurbaşkanımızın koruması olduğuna dair görsel video, fotoğraflar ve gelen tehdit mesajı da dahil her şeyi sundum. Başıma bir şey gelirse bu kişiler sorumludur diye. Cumhurbaşkanı makamı olarak değil kişisel olarak Recep Tayyip Erdoğan sorumludur diyeyim benim başıma gelecek bütün olayları mevcut hükümet sorumludur bu şekilde ifade tutanaklarına koydurduktan sonra işlemler devam etti. ,
ARAYA ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN MANEVİ KIZI GİRDİ
Aradan fazla bir zaman geçmedi beni tekrar aramalar başladı. Farklı kişiler görevlendirme yapacaklarını farklı bir yerde atama yapacaklarını söylediler ben kabul etmedim. Sonradan ısrarla Alparslan Türkeş’in manevi kızı olsun araya girerekten bu konuda ister istemez bir taviz verdim. Lakin 2-3 ay sonra baktım ki gittikleri yol yaptıkları yapılanların yanlış olduğunu fark edince oradan da ayrılmak suretiyle kabuğuma çekildim.
15 TEMMUZ’U BİLDİKLERİ HALDE MUHALİFLERİ TESPİT EDEBİLMEK İÇİN SON ANA KADAR BEKLEMİŞLER
Bana şu ana kadar orada 15 Temmuz’la alakalı gerçekleri tamamıyla sakladıklarını dile getireyim bu 15 Temmuz olaylarından sonra bir parkta oturmak suretiyle dairedeki personel arkadaşlar İstihbarat Dairedeki personeller konuyu ele aldık.
Mevcut olaylara siz neden müdahil olmadınız bu kadar kan döküldü neden engellemediniz diyerek tepkimi direkt dile getirdim.
Bana dedikleri aynen şu; ‘biz son ana kadar devlet kurumlarında çalışan muhalif yapı ne kadar direniş mensubu olduğunu tespit edebilmek için bekledik.’
15 TEMMUZ’DAKİ ZAİYAT OLMASINI NORMAL OLDUĞUNU SÖYLEDİLER
O insanların ihraç edilebilmesi için karşı müdahale olduğunu o anda o şekilde öğrendim. Diğer türlü herhangi bir pozisyondan kalkışmaya karşı hamle çalışmalarından net olarak bilgim yoktu. O anda öğrendikten sonra ben tepkimi dile getirdim. Onlar da bir zaiyat normalde olması gerektiğini ‘bu şekilde oldu vatanımız için hayırlısı buymuş’ dediler. Böylelikle 15 Temmuz olayları noktasında ben bu pozisyonları yaşadım.
15 Temmuz duruşmalarına müdahil olan bütün organizasyonları sağlayan Metin Külünk’tür. Yani insanları işleyerek kimini farklı bir şekilde yönlendirerek insanları hep bir kabuğunda tutma pozisyonunda kesinlikle hareket etmesinler diye bu şekilde bir girişim yaptılar.
Lakin ben kesinlikle mağdur pozisyonunda değilim. Söylenecek çok farklı şeyler var ben şu an bunu dile getiremiyorum, devletimizin bekası için ben hizmet ettim, ediyorum da. Devletimizin masasında savcısı, polisi, askeri, hakimi yetersiz bir noktada pozisyonları zayıflandığında bizler çıkıyoruz masaya yumruğumuzu vuruyoruz. Gerekli müdahaleleri yapıp geri çekiliyoruz.
Ben yurt dışındaki operasyonlarda da hizmet ettim, evet Rusya Çeçenistan savaşında olsun Güneydoğu’da olsun yurt dışı faaliyetleri de yürüttüm. Yani akla hayale gelmeyecek işlere imza attım. Zaten benim ufacık bir açığım olsa bugünkü hükümet illa ki bir kulp takıp beni cezaevine tıkardı. Tıkamadı çünkü ben vatanı ve milleti için yıllarca mücadele etmiş bir insanım.
DARBEYE KARIŞANLAR AŞIRI MİLLİYETÇİLER, BUNLAR DA OYUNA GELDİ
Burada benim vicdanen rahatsız olduğum şey bu darbe içerisinde olan bir tek Fethullah Gülen cemaati değil, onlar çok azınlıkta. Esas darbeye karışan kişiler aşırı milliyetçi insanlar. Bunlar da oyuna geldi. MHP’li olsun sol kesimden milliyetçi insanlar olsun, aşırı derecede milliyetçi insanlar bilmeyerek bu darbe olayına karıştı.
15 TEMMUZ DEVLET İÇİNDEKİ MUHALİF YAPININ TEMİZLENMESİ İÇİN YAPILDI
Lakin bu darbe olayı da devlet içerisinde muhalif yapının tamamen boşaltılması için yapılan Olağanüstü Hal gerektiği için bir girişimdi. Olağanüstü Hali uygulama mahiyetinde bu olaylar cereyan ederek devlet içerisinde muhalif yapının temizlenmesi için yapılan bir müdahale idi.
ERDOĞAN BU SUÇA İŞTİRAK ETTİ
Cumhurbaşkanımız mahiyetinde değil vatandaş pozisyonundaki kişiliğine hitaben konuşuyorum Recep Tayyip Erdoğan bu suça iştirak etti, bu suç da onun da parmağı var. Nitekim sonuçta onca masum insan gitmeyecekti.
NE BAYRAMI 15 TEMMUZ YASI OLMALI
Adamlar utanmadan benden kanlı kıyafetleri müzeye koymak için istiyorlar. Neyin müzesi ya, 15 Temmuz bayram olamaz yas günü olur. Çünkü masum insanlar ölmüş, öldürülmüş bu insanlara yas tutulur. Bayram dediğiniz eğlence demektir. O insanların ölümü üzerinde eğlence yapıyorsunuz demektir. Böyle bir anlayış olamaz. Bu anlayış siyasi bir anlayış tarzı. Bir yas günü ilan edilebilirdi. Ölen insanlar için bayram yapıyor iyi benim anam babam ölmüş ben bayram kutlaması yapacağım böyle bir saçmalık olabilir mi?
İŞLERİNE GELENLE RÖPORTAJ YAPTILAR İŞLERİNE GELMEYENİ ENGELLEDİLER
15 Temmuz’da çok kişi işine gelen kamuoyunda röportajlara çıkartıldı işine gelmeyen arka planda sürekli baskılama ve sürekli basın mensuplarına talimat vererek bu kişileri engelleme pozisyonuna çıktılar. Benden de talep ettiklerini ben hiçbir şekilde kabul etmedim, ben podyum mankeni değilim.
O İNSANLARI HER KİM KATLETTİYSE YARGILANMASI LAZIM
Beni arayıp rahatsız eden arkadaşlara buradan dile getiriyorum. Ben İstanbul Emniyeti’nde yaşadığım hadiseyi de gördüm haklarında suç duyurusunda bulundum herhangi bir soruşturma kapsamında haklarında işlem dahi yapılmadı. Takipsizlik kararı bile verilmiyor. Orada katliama seyirci kalan insanlar bazında üst makamda olan insanlar maden vatanını milletini savunuyor, o insanları her kim katlettiyse yargılanması lazım.
Bizler herhangi bir yere ve şahsa bağlı insanlar değiliz. Herhangi bir siyasi partinin doğrultusunda hareket etmeyiz, biz birilerinin iti köpeği hiçbir zaman olmadık olamayız da. Biz Allah için vatanımız, milletimiz için mücadele eden insanlarız. Ben bir parti için boyun eğeceğim. Diğer parti gelecek bizim şunu yapacaksın. Kişisel menfaati her şeyin üstünde görüyorlar. Bizde sağcısı solcusu, Türkü Kürdü yok. Biz de herkesin hakkını eşit şekilde savunmak var. Ben bunun eğitimini gördüm, vatanım ve milletim için canımı seve seve verecek şekilde yetiştirildim. Siyaha siyah beyaza beyaz dedik.
CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NDEN BAZI KİŞİLER DE AYNI GİRİŞİMDE BULUNDU
Çok absürt şeylere, mide bulandırıcı olaylara şahit oldum. Cumhuriyet Halk Partisi’nde da aynı şekilde girişimlerde böyle farklı insanlar oldu. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmam vatanıma, milletime ihanet ettiğini tespit ettiğim an kimsenin gözünün yaşına bakmam.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***