YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
Kurumların ideallerine sahip çıkabilirsiniz. Kurumlara değil! Sezgin Tanrıkulu’nun uğradığı neredeyse kolektif linçten sonra yazıyorum bu satırları. Yaptığı TSK eleştirisiyle yerden göğe haklıydı. Defalarca darbe yapan, adı uluslararası raporlara kendi vatandaşına insan dışkısı yedirmekle, vatandaşlarının köylerini yakmakla, uzaktan ağır silahlarla sivillerin yerleşim birimlerini bombalamakla, helikopterden insan atmakla falan geçen TSK’dan bahsediyorum. Olmadı mı bunlar? Başbakan, bakan astırmadı mı bu toz konduramadığınız ordu? Madem bu kadar değerliydi, neden bu kriminal hadiselere bulaştığında ses çıkartmadınız? Kuruma sahip çıkmak, o kurum adına işlenen korkunç suçları halı altına süpürmek midir? İşlenen suçları eleştirenleri hedef alacağınıza, kurumlar adına suç işleyen failleri eleştirin!
Sezgin Tanrıkulu CHP’deki sanırım tek işini yapan milletvekilidir. Oldum olası insan haklarını savunan, bunu yaparken vicdanının sesini dinleyen, rahatsız edecek “tehlikeli” konuları gündeme getirmekten korkmayan ve çekinmeyen, savunusunu yaptığı hakları tüm insanlar için eşit uygulayan, mahalle ve kabile ayrımı yapmayan Tanrıkulu! CHP’ye her bakımdan üç beden büyük gelen karakteri ve duruşuyla, CHP’de olmasına şaştığımız bir isimdi. Ulusalcı/Avrasyacı nasyonalist çoğunluğun derin devlet sever pozisyonu gayet açık olan CHP, tarihinin hiçbir döneminde solcu olmadığı gibi, bu ekolün asgari insan haklarıyla bile her daim sorunu oldu. Geçmişteki Jöntürk Ermeni-Rum-Süryani soykırımlarını reddeden kült(ür)ün mimari, Dersim Katliamı’nın faili ve planlayıcısı, Şark Islahat Planı’nın ve asimilasyoncu politikaların tasarlayıcısı ve öncüsü, İttihatçı uydurma tarih mitinin geliştiricisi ve onu kitleselleştiren ulus devletin kurucusu, anti-Kürt Türk üstünlükçülüğün yaratıcısı – modern Türkiye’deki Türkçü ve Türk-İslamcı ideolojik patolojinin kaldırım taşlarını döşeyen CHP!
CHP’nin modernizmi de, sekülerizmi de, reformculuğu da, Batıcılı da, ancak Ortadoğulu bir Türkçü BAAS olmasına yetecek kadardı. Türkiye’yi bir diktatörlük olarak inşa etti, İttihatçıların B kadrosu olmanın dışına çık(a)madı, 1930’ların faşizminden derinlemesine etkilendi – ve belki de onun soykırımcı sosyal mühendislik projesine esin kaynağı oldu. Batı’cılığında selektif davrandı ve işine gelen, güç devşiren ve gücünü berkiten taktiklerden taviz vermedi. Özgürlükleri arttıracak ve insan haklarını geliştirecek hiçbir açılıma destek olmadı ki buna 1999-2010 AB reformları da dâhildir. Bu süreçte CHP’nin AB reformlarına bakışı hep “Batı’ya verilen tavizler” şeklinde oldu. CHP sürekli çok kötü şeyler yapılıyor, vatana ihanet ediliyor, ülke yabancılara peşkeş çekiliyor havası oluşturdu.
Aynı ayak sürükleyen tutum Kürt açılımı süreçlerinde de kendini gösterdi. Türk üstünlükçü “vatanı bölecekler” öcüsüne başvuruldu, CHP Türk kimliğinin civic bir kimliğe dönüştürülmesi ihtimalinden ileri derece rahatsız oldu. Kürtlerin “hepimiz gibi Türk olduğu” tezi işlendi. Bolca “ne mutlu Türküm diyene” nutku atıldı.
CHP darbelerle hesaplaşmaya, askeri vesayetin sonlandırılmasına, Türkiye’nin sivilleşmesine, askerin ve MKG’nın siyasi karar mekanizmalarından uzaklaştırılmasına hep karşı çıktı. Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ayışığı, Askeri Casusluk gibi irili ufaklı darbe planlarının avukatlığını üstlendi, bu planları yapan askerlere arka çıktı. Bu davalardan yargılanan ulusalcı/Avrasyacı siviller ve askerler CHP’de sıcak bir yuva buldular.
CHP’nin yarım yamalak da olsa Türkiye’de bir hukuk devleti gelişmesine karşı kadim ve güçlü bir alerjisi oldu. Devletin kültleştirilmesi ve tanrısallaştırılması da, ideolojik endoktrinasyon da, lider miti de, resmi tarih palavrası da CHP’nin ideolojik tabuları arasında yer aldı. Altı ok, Kemalizm, İstiklal Mahkemeleri, Frankofon laiklik, otoriter nasyonal sosyalist sempatisi, 1930’ların karanlık ruhu, Nuri Paşa’lı ve Krom ticareti rezaleti gibi bir geçmiş, bugünkü CHP’nin genetiğine işledi. Avrupa tipi sosyaldemokrat bir parti olma yolunda ilerlemesine engel oldu. Liderlik seçiminde de, üst kurullarının baskın ulusalcı nüvesinde de bu karanlık, rutubetli, derin devlet faşizmi hep başattı.
Sezgin Tanrıkulu bu CHP’de daima bir istisnaydı.
Pusuları otoriter devletçilik olan bir partinin içinde sol-sosyalist, insan haklarını önceleyen, samimi bir prensipler sistemine göre hareket eden, vicdanlı bir vekil, Tanrıkulu, daima CHP’de tepki çekti. Vitrin oyuncusu muamelesi gördü.
CHP budur.
Bugün Tanrıkulu’nun ipini Erdoğan’a çektirecek kadar alçalan CHP’nin rejimin resmi muhalefeti olduğunu hala anlamayanlar var mı?
CHP derin partiydi, hep öyle kalacak.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***