YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Başlıktaki soruyu her ne kadar İsmail Saymaz’a sorsam da aslında onun şahsında tüm ‘cemaatine’ yönelik bir soru bu.
Basit ve doğrudan; Sizin ‘Cemaatinize’ mensup olmayanların hayat hakkı yok mudur İsmail?
Onlar rahatlıkla haksız hukuksuz tutuklanabilir, malları-canları gasp edilebilir, kundaktaki bebekten beli bükülmüş ihtiyara herkes soykırıma uğrayabilir mi?
Sadece sizin Cemaatinizin mensuplarının mı yaşam, adil yargılanma ve lekelenmeme hakkı var İsmail?
Ne dedin, duyamadım İsmail?
Neredeyse on yıldır her akşam ekranlarda kurulan dar ağaçlarında muhalif olduğun(uz) kişileri yargısız infaz etmekten cevap verecek fırsatın mı olmadı İsmail?
Eh sen de haklısın İsmail!
Devir sizin devriniz. Ali kıran da baş kesen de sizsiniz. Kimin tutuklanacağına, kimin serbest bırakılacağına, kimlerin terörist ilan edilip soykırıma muhatap olacağına siz ekranlarda, gazete köşelerinde ya da Twitter’da karar veriyorsunuz.
Abartıyor muyum?
Yok canım. Ne münasabet !
Yaptıklarına bakarak söylüyorum bunları. Sen ki gazeteci meslektaşlarının tutuklanması için kampanya yapmış adamsın.
Belki unutmuşsundur; hatırlatayım.
31 Mart 2017.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianamelerine göre sadece yazı yazdığı, tweet attığı için tutuklanan 25 gazeteciden 21’inin tahliyesine karar vermişti.
Sen yeri göğü inletmiştin.
Saz arkadaşların; Fatih Tezcan, Abdurrahman Uzun, Süleyman Özışık, Cem Küçük, Nedim Şener ve Ersoy Dede gibi Aktrollerle birlikte gazeteci meslektaşlarınızı yeniden tutuklatmıştınız.
Sen ekranlarda muhalifçilik oynarken o meslektaşların yıllarca hapis yattılar. Sevdiklerinin yanlarında, kayıplarının cenazelerinde olamadılar.
Hani belki şöhretin baş döndüren cazibesi zihnini bulandırmış, pusulası kaymıştır diye iyi niyetle düşünmek istedik ama sen ‘ne münasebet, benim çıkamaz dediğim kişi hapisten çıkamaz’ mealli konuşmayı sürdürdün.
O kadar bilgi belge çıktı, başta 15 Temmuz olmak üzere Cemaat davalarının hukuksuz-temelsiz olduğuna dair. Bir an olsun gazetecilik yapıp ‘ne diyor bunlar’ demedin. Gazeteciliğin en temel unsuru olan ‘cevap hakkı’ndan bihaber takıldın.
Ama sorarlarsa en kahraman, en cesur gazeteci sendin.
Zaten gazetecilik dediğin sizin cemaatin tekelindeydi. Eğer sizin mahalleden, sizin cemaatten değilse zaten gazeteci sayılmazdı !
Mesela Hidayet Karaca 9 yılı cezaevinde bitirir ama bir kez olsun gündeminize bile girmez. Kendini savunma imkanı olmayan Mehmet Baransu’yu, Gültekin Avcı’yı, Mustafa Ünal’ı ve sayamadığım onlarca gazeteciyi ekranlarda infaz etmekten geri durmazsınız.
Ama yaptıkları yalan haberle Mehmet Baransu’nun tutuklanmasına neden olan Barış’ların (Terkoğlu+Pehlivan)’ın birkaç saatlik cezaevi ziyaretini bile sündüre sündüre anlatırsınız.
Neden?
Çünkü ‘mağdur’ sizin cemaattendir. Zaten sizin cemaate mensup olmayanların çalıştığı gazeteler de ‘gazete’ sayılmaz.
Erdoğan rejiminin polisleri gaz bombaları ile, TOMA’larla girer, gazetecilerin gözlerine biber gazı sıkar, ters kelepçe yapar ama sizler ellerinizi oğuşturup “yesinler birbirlerini” dersiniz.
Hatta sizin cemaatin bir de Eren Erdem gibi siyasetçi üyeleri de var.
Onlar ‘mağdura yardıma koşuyormuş’ gibi yapıp aslında zalimlerin yeterince zalimlik yapıp yapmadıklarını kontrole giderler.
Sonra da iki yüzlülüklerini övünerek anlatırlar.
Gelelim bu yazıyı yazmama neden olan ‘İsmail Saymazlık’a.
Ergenekon Davası hakimlerinden Hasan Hüseyin Özese, 7 yıl hapis yattıktan sonra tahliye olmuş.
Dile kolay 7 yıl.
Boş yere ömründen çalınan koskoca 7 yıl. Fakat İsmailgilleri kesmiyor bu.
Gülen Cemaati üyeliği suçlamasıyla 10 yıl hapse çarptırılan hakim Özese’nin denetimli serbestlik hakkı Ocak ayında doğmasına rağmen cezaevi yönetimi keyfi olarak tahliye etmiyor.
7 ay daha yatırıldıktan sonra nihayet tahliye ediliyor ama İsmail Saymaz “Bu adamı nasıl bırakırsınız?” kampanyası başlatıyor.
Tabii saz arkadaşları da hemen yardıma koşuyorlar.
Saymaz’ın yazısındaki temel insan hakları ihlallerine girmiyorum bile. Zira yazısı temel gazetecilik ilkelerinden çok uzak bir metin.
Her şeyden önce yargısız infaz yapıyor İsmail.
Mesela diyor ki İsmail, “Pensilvanya’dan gelen talimatları yerine getirdi”.
Oysa ki rejim savcıları, mahkemeleri bile böyle bir şeyi çıkarıp gösteremedi. Hala kimse böyle bir talimatı görebilmiş, gösterebilmiş değil.
“Ama adam Cemaat üyeliğinden 10 yıl hapse mahkum olmuş işte” diyen safdillerdenseniz hatırlatalım; o ‘üyelik’ suçlaması için çocuğunu meşru bir okula göndermek, meşru bir bankada paranın olması yada Kurban Bayramı’nda ibadet olsun diye bağış yapmak yeterli.
Bunların hiçbirisi olmasa da oluyor gerçi.
Nasıl olsa kimse “böyle saçmalık olur mu?” demeyecek değil mi İsmail!
Ayrıca adam cezasını yatmış, süresi bitmiş, fazladan bile tutmuşlar. Daha da mı tahliye etmesinler?
İdam mı etsinler İsmail?
Ya da dün Elazığ hapishanesinde olduğu gibi gece yarısı koğuşları basılıp şişlensinler mi? Öğretmen Gökhan Açıkkollu gibi işkence ile hayatını mı kaybetsin ya da Zeki Güven gibi sapasağlam girdiği hapisten birkaç gün sonra tabutta mı çıksın?
İlaçları verilmediği için cezaevinde hayatını kaybeden öğretmen Halime Gülsu gibi mi olsun İsmail?
Seni rahatsız eden ne, söyle bilelim İsmail.
İsmailgiller’in enteresan kriterleri var.
Mesela işkence gören, işkenceyle hayatını kaybeden birisi kendi cemaatlerinden değilse üç maymunu oynarlar.
Görmezler, duymazlar, konuşmazlar.
86 yaşında, yatağa bağlı hayırsever Mustafa Türk sedyeyle cezaevine, oradan hastaneye götürülürken görmez İsmailgiller. O çok övündükleri ‘ilkeli gazetecilik’leri işlemez.
Annesi babası tutuklanıp ortada bırakılan çocukları haber yapmaz İsmailgiller Cemaatinin sözde gazetecileri. Her akşam ekranlara yayılıp ağızlarını yaya yaya masum insanlara attıkları terörist iftirasının 18 yaşındaki Ayşe’nin intiharına neden olduğunu görmezler.
İsmaillerin, Nedimlerin, Barışların ve rejimin diğer trollerinin görmediği duymadığı insan hakları ihlallerini sıralamaya kalksak Berat Albayrak’ın bahsettiği ‘uzaya çift şeritli yol’ olur.
İsmailgiller sanıyor ki ölümüne destekledikleri Erdoğan rejimi ilelebet devam edecek, umuyorlar ki onca yalan dolan toplum vicdanında makes bulacak.
Ama olmadı, olmayacak.
Çünkü ‘fetö’ söylemi bir yalandan ibaret. Yolsuzluğu, hırsızlığı ve ahlaksızlığı suçüstü yapılan Erdoğan’ın uydurduğu bir balon.
Neredeyse on yıldır tüm devlet imkanlarıyla, tarihte eşi benzeri görülmemiş sertlikte masum insanların üzerine gitseler de toplumun ekserisi ‘fetö’ diye bir şeyi ‘tehlike’ olarak görmüyor.
Buyrun iki somut örnek;
İstanbul Ekonomi Araştırma’nın kurucusu Can Selçuki’nin (2020 tarihli) araştırmasında ‘Türkiye’nin en büyük problem ne?’ sorusuna verilen ilk 15 cevap içinde ‘fetö’ yok.
Bir başkası; son dönem iktidara yakın konumlandığı görülen Metropoll’ün araştırmasına göre toplumun sadece yüzde 9.8’i Cemaati tehdit olarak görüyor.
Onca propagandaya, her türlü devlet imkanı kullanılarak yapılan algı çalışmalarına rağmen rejimin gündemiyle halkın gündemi örtüşmüyor.
Kısacası ‘terörist’ iftirası atarak yok etmeye çalışılan insanlar buradalar ve gaz odalarında topluca yakılmadıkları sürece yok olmayacaklar.
Siz o insanların yüzüne birgün nasıl bakacaksınız hiç düşündünüz mü?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***