YORUM | YÜKSEL DURGUT
İtalyan filozof Galileo Galilei; bilimin, modern fiziğin ve astronominin babası olarak anılır. Dünya ve gezegenlerin Güneş’in etrafında döndüğünü savunduğu için bundan 413 yıl önce yargılanmıştı.
‘Galileo olayı’ olarak tarihteki yerini alan bu yargılama 1610 yılında başlamış ve Galileo Galilei’nin 1633’te Roma Katolik Engizisyonu tarafından mahkûm edilmesiyle sonuçlanmıştı.
Galileo’nun keşifleri Katolik Kilisesi içinde büyük kavgaların yaşanmasına yol açmıştı. 1616’da gelgit teorisini, 1619’da da kuyruklu yıldızlar teorisini ortaya atan Galileo, “Gelgitlerin dünyanın hareket ettiğinin bir kanıtı” olduğunu savundu. Ancak Kilise, güneş merkezciliği fikrini 1616 yılında ‘sapkınlık’ olarak ilan etti.
Teoloji, astronomi ve felsefe üzerine artan tartışmalar üzerine Roma Engizisyonu 1633’te Galileo’yu yargıladı. Onu “sapkınlıktan şüpheli” bularak 1642’de 77 yaşındaki ölümüne kadar kalacağı ev hapsine mahkûm etti. Güneş merkezli kitapları da yasaklandı.
Yargılanmasının sonunda Galileo, kendi bilimsel bulgularını “reddedilmiş, lanetlenmiş ve nefret edilmiş” olarak geri çekmek zorunda kaldı. Bu geri adım ona büyük bir kişisel ızdırap verdi ama onu kazığa bağlanıp yakılmaktan kurtardı.
Roma Katolik Kilisesi’nin Galileo’yu kınamasından 350 yıl sonra Papa 2. John Paul, Kilise’nin verdiği en kötü kararlardan birini, dünyanın güneş etrafında hareket ettiğini kanıtladığı için İtalyan astronom ve fizikçiye yapılan zulmü kabul etti. Galileo’nun affedildiğini bütün dünya 1992 yılında BBC’de yayınlanan ‘Amerika’dan Mektup’ adlı bir programdan öğrendi.
Galileo’nun başını papalık makamıyla belaya sokmasından 50 yıl kadar önce, Polonyalı astronom Nikolas Kopernik, dünyanın evrenin merkezi olduğu ve güneşin onun etrafında döndüğünü zaten kanıtlamaya çalışmıştı.
Polonya Kraliyet Prusyası’na bağlı Ermland Derebeyliğinde Katolik piskopos danışmanı olarak görev yapan Kopernik, 1473-1543 yılları arasında yaşayan ve boş zamanlarında matematik, astronomi ve haritalarla meşgul olan bir bilim insanıydı.
Nikolas Kopernik, “Göksel kürelerin devinimleri üzerine” başlığını taşıyan başyapıtında Güneş Sistemi’nin tarifini yapmış; gezegenlerin, güneşin merkezde olduğu sabit yörüngeler üzerinde hareket ettiğini kabul eden savını savunmuştu.
Polonyalı ressam Jan Matejko, “Astronom Kopernik veya Tanrı ile Sohbetler” adını verdiği yağlı boya tablosunda, Nikolas Kopernik’i bir kulenin balkonunda gökyüzünü gözlemlerken tasvir etmişti.
Neil Armstrong 1969 yılında aya ilk ayak bastığında bütün dünya radyolarının başında, “İnsanlık tarihi için atılan bu büyük adıma” kulak veriyordu. Ancak o dönemde bile her dinin uleması, inançlarıyla çatıştığı için olayın sahte olduğunu ilan etmişlerdi.
O karanlık günlerden bugüne, son olarak ayın güney kutbuna yakın bir yere iniş yapan Hindistan’ın ‘Chandrayaan 3’ adlı uydusu oldu. Şimdi bunun sahteliğini ve günah olduğunu anlatma sırası bölgenin en eski dini Brahmanizm’in Sadu’larına kaldı.
Vişnu tapınağında sadu kıyafetli mudrā işaretini gösteren üç adam.
Televizyon ekranlarında mutlu bir şekilde boy gösteren Hindistan Başbakanı Narendra Modi, coşkuyla ilan edilen Ay yolculuğunun birkaç yüzyıl önce Avrupa’da bilim ve dini ortodoksluk arasında başlayan çetin bir savaşa dayandığını bilmek istemeyecek kadar mutlu görünüyordu.
Hindistan’ın aya inmesi gerçekten de övgüye değer bilimsel bir başarı. Ancak tüm dünya bu uzay araştırmalarının bilimsel yönünün dışında, askeri bir amacı olduğunu da biliyor.
Şimdi nükleer güce sahip 3 ülke olan Hindistan, Çin ve Rusya BRICS’nin üye ülkeleri. Diğer iki üyesi ise Güney Afrika ve Brezilya. Biri bombalarını sökerek, yeniden bomba yapmaktan vazgeçti, diğeri ise demokrasisi için gelişmiş nükleer bomba projesini rafa kaldırdı. Ancak bilim adına her iki ülke de Galileo ve hayatlarını veren bilim insanlarının arkasından giderek demokratik ve barışçıl araştırmalarından hiçbir şekilde geri adım atmadılar.
Kopernik, çıplak gözle görülebilen ışıklı Venüs gezegenini izleyerek elde ettiği bilimsel araştırmalarını paylaştıktan kısa süre sonra ölerek dönemin dini liderlerinin kınamalarından kurtuldu. Ancak Galileo onun kadar şanslı değildi. Dindar bir Katolik olarak kaldı, ev hapsinde daha uzun yaşamasına ve haksız saldırılara katlanmaya mahkûm edildi ama kalbi kırık öldü.
1. Dünya Savaşı döneminde silahlanma ve ihtiyaçların eşitsizliğini göstermek için barış aktivistleri tarafından “Silahlar ve Tereyağı” sloganı kullanılmıştı. Naziler bu sloganı daha sonra dönüştürerek, “Silahlar bizi güçlü kılacaktır; tereyağı ise sadece şişmanlatacaktır.” diyerek lehlerine çevirmeye çalışmışlardı.
İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher’ın 1976 yılında, “Sovyetler silahları tereyağının üzerine koydu, ama biz neredeyse her şeyi silahların üzerine koyuyoruz” açıklamasının üzerinden 47 yıl geçti ve şimdi dünya bir kere daha soruyor: “Barış mı, nükleer bomba mı?”
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***