YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Arap Baharı denen şey sahiden de buz gibi bir hazanmış. Geride sadece acı, ölüm, kaos ve karışıklık bıraktı. Bu kaosun ne zaman son bulacağını da kimse bilmiyor. Bilinmeyen başka bir şey daha var ki o da karışıklığın başka hangi ülkelere yayılarak devam edeceği.
Size demokrasi getireceğiz, bu bölge diktatörlüklerden kurtulacak ve özgürleşecek diyenler, geriye büyük bir kargaşa ve kaos bırakıp çekip gitti. Suriye’deki totaliter Nusayri yönetimine karşı başlayan demokrasi taleplerini zıvanadan çıkarıp muhalefetin eline silah tutuşturan ve iç savaş başlatanlar bir süre sonra ne haliniz varsa görün deyip iç savaş ve kargaşa bırakıp asude memleketlerine geri döndü.
Suriye Halkının Dostları Grubu kurulmuştu hatırlıyor musunuz? Ön ayak oldukları iç savaşta, yüz binlerce sivilin ölmesi ve on milyonlarca insanın mülteci haline gelmesinden sonra madem muhalifler kafa kesiyor, o halde eski yönetim kalsın diyerek ortadan kayboldular. O kafa kesenlerin kim olduğunu hiç bir zaman bilemedik ama geride darmadağın olmuş on milyonlarca hayat, perişan olmuş, kaotik bir ülke kaldı. Ülkelerinden muhalefet adına savaşmak için gelen binlerce Batılı savaşçıdan da zaman içinde haber alamaz olduk.
Hemen yanı başında iç savaş yaşayan ve karışmasında iktidarın bir hayli emeğinin geçtiği Suriye’den, Türkiye’nin payına düşen şey milyonlarca mülteci oldu. Mülteciler şehirlerin sosyolojisini alt üst ederken kendileri de adeta bir nefret objesi haline getirildi.
Suriyeli mültecilerin kendilerini ifade edebilecekleri bir araçları olmadığı için bağıra bağıra diyemiyorlar: “Biz mi istedik başka bir ülkede sürünmeyi, yerimizden yurdumuzdan edilip birer nefret objesi haline gelmeyi. Hem gelip ülkemizi yerle bir ettiniz, hem hayatlarımızı çaldınız hem de Suriye’yi bu hale getirenlere göstermeniz gereken öfkeyi bize kusuyorsunuz.” Deseler bile biz duymuyoruz.
Suriye gözlerimizin önünde önce bir iç savaşa sonra da bitmez tükenmez bir kaosa sürüklendi. Milyonlarca Suriyelinin hayatı darmadağın eden ve iç savaşı başlatarak işin kontrolden çıkmasını sağlayan dışarıdan gelen silahlı militanlardı.
İşte bu oyunun aynısı şu anda Türkiye üzerinde oynanıyor, mülteci üzerinden büyük bir kaosun taşları döşeniyor. Bir taraftan sürekli olarak toplumun sinir uçları tahrik edilirken diğer taraftan Suriyeliler haricinde yüz binlerce, milyonlarca erkek mülteci sınırlardan elini kolunu sallayarak geçiyor. Adeta içi dolu bir cephaneliğin altı sürekli ısıtılıyor.
En son Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinde Suriyeli gencin bir çocuğu taciz etmesiyle, ortalığın bir anda savaş alanına dönmesini izledik. Başta İstanbul olmak üzere ülkenin neredeyse her yeri Bozova gibi küçük bir kıvılcımla patlayacak barut fıçısı. Bir de varlığını mülteci meselesini kaşımak ve büyütmeye borçlu siyasi partilerin ajitasyonları var ki o da yangına benzin ile gidiyor.
Ülke her geçen gün biraz daha kontrolden çıkıyor ve kargaşa için şartlar biraz daha olgunlaştırılıyor. Burada sorulması gereken belki de tek soru var: Bu gidişe neden kimse dur deme ihtiyacı hissetmiyor? Hadi diyelim ki Recep T. Erdoğan her tarafıyla rehin alınmış, kimsenin isteğine yok diyecek durumda değil. Suriyeli olmayan milyonlarca yabancının ülkeye girmesine el altından rıza gösteriyor. Peki bu ülkenin sahibi olduğunu söyleyenler bu dehşetli oyunun farkına varmıyorlar mı? Her şeyi siyasi iktidarın üzerine atarak tarih önünde kendilerini kurtarabilirler mi? Bu kan uykusuna anlam vermek mümkün değil. Bu ülkeyi, bu milleti düşünen hiç mi adam kalmadı devlette?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***