Mikro alanlarda dahi iktidarın verdiği güçten yararlanarak kendi hegemonyasını dayatmak isteyen ve “mafyatikleşen” topluluklar, kendilerine düşman olarak gösterilen kesime dair etkinlikleri şikayet ederek yasaklattıklarında bir galibiyet hissi yaşıyor.
“Eğlence adı altında ahlâki değerlerin hiçe sayılarak gençliğin ifsada sürüklenmesi asla kabul edilemez.” HÜDA PAR sözcüsü Yunus Emiroğlu’nun bu hafta ettiği bu sözler artık gündelik haberlerin arasında kaynayacak kadar sıradanlaştı. Her gün bir başka iktidar yanlısı konserler, festivaller, eğlence ve kültür sanat etkinlikleri için “kabul edilemez” açıklaması yapıyor. Bu açıklamaların sonucu da etkinliklerin yasaklanması/iptal etmesi oluyor.
AKP, 2023 seçimlerinde ilk defa kaybetme hissiyle karşı karşıya geldiğinde özellikle tarikatlarla işbirliğine giderek oylarını korumaya çalışmıştı. Bununla birlikte seçim sürecinde özellikle LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemiyle halkın ekonomik ve toplumsal sorunlara yönelik öfkesini kendisinden uzaklaştırdı. Yarattığı bu yeni düşman, hayat tarzı üzerinden toplumu şekillendirerek ekonomik darboğazın yarattığı sancılara karşı bir barikat görevi görecekti. Nitekim seçim sonrası neredeyse her zam haberinin yanında bir de festival/konser yasağı ya da kadınlara ve/veya LGBTİ’lere yönelik saldırı haberi okumaya başladık.
KEYFİ YASAKLAR NORM OLDU
Sanat Özgürlüğünü İzleme Platformu olarak takip ettiğimiz kadarıyla, yalnızca Ağustos ayının ilk 10 gününde yasaklanan/iptal edilen etkinlikler şöyle:
3-6 Ağustos tarihlerinde 24 sanatçının katılımıyla Sinop’ta yapılması planlanan ancak Sinop Valisi Erol Karaömeroğlu’nun gerekçe göstermeden “uygun görülmemiştir” diyerek yasakladığı 4. Kuzey Fest yasağına yargıdan da “dur” çıkmadı.
Organizatör firmanın yürütmeyi durdurma talebi ile Samsun 3. İdare Mahkemesi’ne yaptığı başvuruyu görüşen mahkeme, oy birliği ile Kuzey Fest yasağını onayladı.
Bu yıl 21.’si gerçekleşecek Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde sahne alacağı duyurulan Grup Yorum, Grup İsyan Ateşi ve Ermeni dans grubu Veradardz Folk Grup, Tunceli Valiliği tarafından festivale ‘uygun’ bulunmadı. Üç grup da festival programından çıkarıldı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkanlığı, “MuazZAM bir sergi” adlı çalışmasıyla 39 ilçede stantlar açarak ürünlere gelen zamları insanlara anlatıyor. Ancak Eyüpsultan Kaymakamlığı, sergiye “mitinge dönüşme ihtimali” gerekçesiyle izin vermedi.
Valilik Dersim konserini içerik ve şekil bakımından uygun görmedi. Tunceli Valiliği, Hay Dersim Kültür ve Sanat Dergisi tarafından düzenlenecek konseri gerekçesiz yasakladı.
Müzisyen Gökçe’nin Afyonkarahisar’a bağlı Sandıklı’da vereceği konser LGBTİ+ desteği yaptığı gerekçesiyle iptal edildi.
Murat Övüç’ün Kadınlar Matinesi yasaklandı. Samsun Valiliği, Bafra ve Atakum’da yapılması planlanan Murat Övüç Kadınlar Matinesi konserine izin verilmeyeceğini duyurdu. Valilik konserin, toplumun milli ve manevi değerlerine aykırı olduğunu öne sürdü.
Gökçeada’da açılması planlanan “Yeniden Buluşacağız: İmroz’un 1964 Belleği” sergisi baskılar sonucu iptal edildi.
Bursa Valiliği, Bursa Nilüfer Belediyesi’nin bu yıl 2-3-4 Eylül tarihlerinde düzenleyeceği 7. Nilüfer Müzik Festivali’ne kamp ve alkol yasağı getirdi. Belediye, yasak nedeniyle festivali iptal etmek zorunda kaldıklarını duyurdu.
BU YASAKLAR NE İŞE YARIYOR?
Sadece on günde bu kadar kültür sanat etkinliğinin yasaklanması/iptal edilmesi, yoğun bir kültür politikasının bir sonucu. İktidarın senelerdir kitlesine vaat ettiği “kültürel hegemonya”, “beğenmediğimi yasaklarım” anlayışıyla kurulmaya çalışılıyor. Bu durum, bir yandan içki kullanımı, kadın-erkek birlikte eğlenme gibi seküler hayat tarzının bir uzantısı olan kültürel pratikleri toplumda marjinalleştirme ve yer altına itme gibi bir işlev görürken diğer yandan kendini kültürel alanda eksik/dışlanmış hisseden muhafazakâr kitlenin “gururunu” okşayarak toplumsal sorunlara karşı bir teselli bulmalarını sağlıyor.
En küçük birimlerde dahi iktidarın verdiği güçten yararlanarak kendi hegemonyasını dayatmak isteyen ve bu anlamda “mafyatikleşen” topluluklar, kendilerine düşman olarak
gösterilen kesime dair etkinlikleri şikâyet ederek yasaklattıklarında bir galibiyet hissi yaşıyor. Bu durumu göçmenlere yönelik öfke ve şiddet eylemlerinde de görebiliriz. İktidar, kendine yönelebilecek herhangi bir tepkiyi kültürel alanda soğurarak düşmanlaştırdığı kitlelere yöneltiyor. Böylece hem iktidar alanını koruyor hem de toplumu istediği şekle sokuyor.
SANATÇILAR YASAKLARA KARŞI NE YAPIYOR?
Sanırım burada sanatçıların çuvaldızı kendilerine batırmaları da gerekli. Her ne kadar sanatçılar arasında örgütlenme artmaya başladıysa da üst üste festivaller/konserler yasaklanırken “Benimki yasaklanmadıysa sorun yok” diyerek bu keyfi yasakları yürüten belediyelerle iş yapmaya devam ediyorlar. Toplu bir tepki görmeyen belediye ve valilikler, el yükselterek sanatçılara “sınırlarımızdan içeri bile giremezler” deme cüretini bulabiliyor.
Diğer yandan bazı yasaklar, muhalif kesimlerce de savunulabiliyor. Örneğin Disney Plus’ın ‘Atatürk’ filmini göstermediği için Türkiye’de yasaklanması gerektiğini öne süren muhalif vekiller ve bunu savunan muhalif hesaplar var. Yahut Murat Övüç’ün eğlence programının yasaklanmasını gülerek karşılayan “demokratlar”. Söz konusu kendi zevk ve düşüncelerine karşı bir yayın olduğunda yasaklanması doğalmış gibi davranmak, hatta bunu desteklemek, gitgide daralan bu ateş çemberine odun taşımak demek.
Gülşen, Melek Mosso, Melike Şahin, Mabel Matiz gibi birçok ünlü sanatçının konserlerine yasaklar gelirken özellikle ekonomik ve sosyal olarak güçlü sanatçıların “Aman sıra bana gelmesin” diyerek başlarını öte yana çevirme şansları artık kalmamış görünüyor. En son RTÜK, Murat Boz’un klibinde “cinsel ilişki mesajı” olduğunu öne sürerek ceza kesti; dokunulmaz kim kaldı?
EKONOMİK BASKILAR
Bu yasakların birçoğu da aslında ekonomik nedenlere dayanıyor. Uzun zamandır ülkedeki baskıcı ortamın derinleşmesi, yabancı (özellikle Avrupa ve Amerikalı) grupların/sanatçıların Türkiye’de konser yapmaktan vazgeçmesiyle neticeleniyor. Bunun yanında organizasyonlar, yükselen kur farkı nedeniyle yurt dışından sanatçı getirmekte de zorlanıyor.
Gittikçe çölleşen bu kültürel ortamda özellikle gençlerin sanatla temas ettiği, kadın-erkek birlikte eğlenebildikleri, kolektif bir ruh yakalayabildikleri her fırsat yok oluyor. Kültürel faaliyetlere ayıracak bütçesi olmayan gençler, eğlence için de ucuz ve tehlikeli yollara başvurmak zorunda kalıyor.
İÇKİ YASAK, UYUŞTURUCU SERBEST
İktidarın kültürel politikalarının başında gelen içki yasakları, yüksek vergiler ve içki içilebilen alanların azaltılması yoluyla işliyor. Bunun sonucu olarak gençler, ucuza eğlencenin yolunu uyuşturucu maddelerde arıyor. Türkiye’nin, dünyanın uyuşturucu rotasında en önemli duraklardan biri haline geldiği son yıllarda uyuşturucunun alt sınıfta yaygınlığı da giderek artıyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***