Halkbank, New York’taki İkinci Bölge Temyiz Mahkemesi’ne 71 sayfadan oluşan savunma dilekçesini sundu. Dilekçe, Halkbank’ın avukatı Robert M. Carry’nin imzasıyla sunuldu.
Halkbank davasını gündemine alan ABD Anayasa Mahkemesi, 19 Nisan’da kararı yeniden değerlendirmesi için New York İkinci Bölge Temyiz Mahkemesi’ne göndermişti.
Halkbank, temyiz talebiyle ilgili dilekçesinde bankanın yüzde 91’in Türkiye Cumhuriyeti Varlık Fonu’na ait olduğu, bankanın ‘Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası’ (FSIA) kapsamına girdiği ve bu nedenle ABD’de yargılanamayacağı görüşünü yineledi.
Halkbank, davanın aleyhlerine sonuçlanması halinde hem bankalarının hem de Türkiye’nin zarar göreceğini öne sürdü.
Halkbank, daha önce hiçbir mahkemenin, bir ceza davasında egemen dokunulmazlık konusunda aleyhte bir hüküm vermediğini savundu. Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası’nın tarihi ve bu yasa çerçevesinde daha önce mahkemelerin almış olduğu kararlar ve yüksek yargının içtihatlarına yer verilen dilekçede, mahkemenin Halkbank davasında alacağı kararla ilgili değerlendirmeler yer aldı.
Savunma dilekçesinde, Halkbank aleyhine bir karar çıkması durumunda, bu konuda yasayla sağlanan konsensüsün yok edileceğini ve sonuçlarını kontrol etmenin imkansız olacağı belirtilerek, bir Anayasa Mahkemesi yargıcının dava sırasında sorduğu “Yaratıcı bir savcının neler bulabileceğini kim bilebilir?” sorusuna yer verildi.
Dilekçede, “İster federal ister eyalet mahkemeleri olsun, başka bir ülkeye, bir ulusa dava açmaları için bu sınırsız yetki verilirse, sınırdan geçen mültecilerden iklim değişikliğine kadar dünya meseleleri konularında, eyalet veya yerel savcılara kendi yetki alanlarında suçlamada bulunmaları ve bir ülke aleyhine ceza davası açmak için pek çok fırsat sunar’’ ifadesi kullanıldı.
Halkbank, ABD’nin aleyhlerine hazırladığı iddianamede yer alan suçlamalarla ilgili eylemlerin Türkiye’de, Türk egemenliğinin sınırları içinde gerçekleştiğini belirtilerek, “Bu dava, nihai olarak başarılı olursa, Halkbank’ın faaliyet kabiliyetini zayıflatacak, aynı zamanda Türkiye’ye doğrudan zarar verecektir” denildi.
Ayrıca Halkbank’ın, FSIA yasası kapsamına girdiği, bankanın bir kamu amacı taşıdığı değerlendirmesinde bulunularak, bu yasa kapsamına girmek için kendisinden gerçekleştirmesi istenen devlet faaliyetleri göz önüne alındığında bu yasanın standardı kolayca karşılayacağı kaydedildi.
Dilekçede, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın, hükümetin ticari bankacılık da dahil olmak üzere finansal piyasaları geliştirmesini ve düzenlemesini zorunlu kıldığı belirtilerek, ’’Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 166. maddesi, Türk devletini ekonomik düzenleme ve büyümede aktif rol oynamaya davet eder. Bunu yaparken devlet, ulusal tasarrufları ve üretimi artırmak, fiyatları ve dış ödemelerde dengeyi sağlamak, yatırımı teşvik etmek gibi bankacılıkla ilgili kuralları düzenlemek ve geliştirmekle özel olarak görevlendirilmiştir” denildi.
Aynı dilekçede, “Türkiye Anayasası’nın 166 ve 167’nci maddeleri, daha çok bankacılık sektörüne odaklanarak, devleti para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işleyişini sağlamak ve teşvik etmek için tedbirler almakla yükümlü kılmaktadır. Türkiye, bu anayasal yükümlülükleri yerine getirmek için Halkbank ve diğer kamu bankalarını görevlendirmiştir. Bunun ötesinde Halkbank, ulusal kalkınma projelerinin finansmanı, devletin sosyal hizmet programlarının ilerletilmesi sağlamaktadır. Yüksek Mahkeme içtihadı, yürütmenin iradesini bu şekilde eyalet ya da yerel mahkemelerine dayatabileceği görüşünü büyük ölçüde reddetmektedir. Bir eyalet mahkemesi Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası’nı hiçe sayabilir. Sonuç olarak New York’taki yerel mahkemenin Halkbank’ın yabancı ülke dokunulmazlığı nedeniyle verdiği karar bozmalı ve Halkbank aleyhine hazırlanan iddianame iptal edilmelidir’’ ifadelerine de yer verildi.