YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
ABD’nin başkenti Washington’a taşınalı 9 yılı geçti. Buraya Bugün Gazetesi’nin Washington Temsilcisi olarak gelmiştim.
Erdoğan rejimi Bugün Gazetesi’nin de içinde olduğu İpek Medya Gurubu’na 2015 Ekiminde el koydu.
‘El koydu’ ifadesi aslında lafın gelişi.
Yoksa yaptıkları şey gasp, çökme ve hırsızlıktan başka bir şey değildi. Uydurma suçlamalar ve sahte raporlarla medya grubumuzu gasp ettiler, meslektaşlarımı hapsedip alın terimizle kurup büyüttüğümüz kurumları yağmaladılar.
Gün gelecek ‘Bismillah’ diyerek hırsızlık yapan, kendilerine emanet edilen kurumların ekipmanlarını bile çalan haramilerin belgeselini de yapacağız ama şimdi konumuz başka.
Erdoğan rejimi medya kurumlarımızı gasp edip yağmaladı ve sonra da kapattı ama bizler gazetecilik yapmaya devam ediyoruz. Sonuçta ‘yürüyecek ayak yol bulur’ ve biz sürgün gazetecilerin söyleyecek sözü var.
Bu süreçte zorlandığımız çok şey oldu; mesela maaş alacağımız kurumlar kalmadığı için gazetecilik dışı işlerden geçimimizi sağlayıp yazıp çizmeyi sürdürdük.
Erdoğan rejimi bizleri ‘terörist’ diye damgaladığı, hakkımızda kırmızı bültenler çıkardığı için hareket özgürlüğümüz de kalmadı.
Türkiye’de yaşanan şeytanlaştırma süreci sonunda bir çok kişi telefonlarımıza çıkmaya, e-maillerimize cevap yazmaya bile çekindi.
Böyle böyle uzun bir liste yapmak mümkün.
Kısacası mesleğimizi yapmamız hiç kolay değil. Gün gelecek bunların hepsini de konuşacağız elbet ama bu aşamada beni çok zorlayan başka bir ‘sorun’a dikkatinizi çekmek istiyorum!
Washington’da yaşayan Türkiyeli bir gazeteci olarak ikili hayat yaşıyorum.
Bir yandan Türkiye gündemini yakından izleyip oraya dair içerik üretiyorum bir yandan da ABD gündemini takip ediyorum. Nitekim meslektaşım Metin Yıkar ile ağırlıklı olarak ABD gündemini ele aldığımız Okyanus Ötesi diye bir programımız da var.
“EYVAH YİNE HABER ATLADIK”
Fakat öyle anlar oluyor ki pes ediyorum! Zaman zaman mesleği bırakma aşamasına geliyorum!
Çünkü Türkiye medyasını izlerken -bizim meslek tabiriyle- “Eyvah yine haber atladık” diyorum.
Üstelik az buz değil, defalarca aynı durumu yaşadım, yaşıyorum.
Malum olduğu üzere başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AKP kurmayları sık sık ABD’ye dair iddialı açıklamalar yapıyor.
Mesela Erdoğan onlarca kanaldan canlı yayınlanan konuşmasında “ABD’de market rafları boş, insanlar aç” diyor.
“Koskoca Cumhurbaşkanı alenen yalan söyleyecek değil herhalde” deyip boş market rafları nerelerde araştırmaya başlıyorum. Bu esnada Havuz medyası nerede ne zaman çekildiği bile bilinmeyen boş rafların görüntüleri ile doluyor.
Öyle ki Erdoğan medyasını takip edenler Amerika da insanların açlıktan kırıldığını, bir kuru ekmek için birbirini boğazladığını filan sanır.
Oysa ki gerçekte böyle bir şey yok.
Bunca zamandır buradayım, sadece Covid başlangıcında bazı ürünler bulunmadı. O da bir iki gün içinde aşıldı.
Bir başka örnek; evsizler.
Dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi ABD’de de evsizler var. Washington DC’de yaşayan evsizleri her daim görürüm.
Ancak sayıları çok fazla değil.
Kaldı ki evsizler için federal hükümetin ya da yerel yönetimlerin sağladığı bir sürü sığınma evi de mevcut.
Yani ortada kriz seviyesinde bir durum yok.
Fakat Havuz medyasına ve Aktrollere bakarsanız ABD’de insanlar açlıktan kırılıyor. Evsiz barksız kalmış onbinlerce insan sokaklarda birbirini boğazlıyor.
Marketlerin yağmalandığını, insanların sokaklarda çatıştığını anlatıyorlar.
Çatışma deyince; Bağcılar’da Esenler’de yaşanan şiddet olayların görmeyen AKP medyasının ‘Vahşi Batı’ haberleri yapması da ayrı bir ironi.
Gerek gazeteciler, gerekse de sosyal medya kullanıcıları rejim söylemlerinin yalan olduğunu delilleriyle ortaya koyuyor ama AKP’lilerin yalan söyleme azmi sınır tanımıyor.
Mesela son örneği dün gördüm.
AKP’li Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki 1999 depreminin yerle bir ettiği Gölcük’te temel atma törenine katılıp uzun bir konuşma yapmış.
Eğer Türkiye gündemini yakından takip etmesek, deprem sonrası ilk üç gün kurtarma çalışmalarının yapılmadığını, enkaz altındaki yaralıların soğuktan donarak öldüğünü, depremin üzerinden altı ay geçse bile hala enkazlardan ceset kokusunun geldiğini bilmesek ++ Türkiye’nin deprem felaketini çok az bir hasarla atlattığına her şeyin mükemmel olduğunu düşüneceğiz.
Nasıl olsa bu söylemleri sorgulayacak bir seçmen, medya ya da muhalefet olmadığı için canları nasıl isterse öyle konuşmaya alışan AKP’liler yalanda sınır tanımıyorlar.
NASIL YANİ…
Bakan Özhaseki diyor ki “ABD’de 2 sene önce kasırga oldu, hâlâ devlet oraya giremedi”.
Ben haberi okurken “eyvah, büyük haber atlamışım” dedim.
Öyle ya, ABD’de iki yıl önce kasırga olmuş ama iki yıl boyunca devlet oraya girememiş. Eh bu çapta bir felaket olduğuna göre binlerce insan ölmüş, yüzbinlerce insan da göç etmiş olmalıydı.
Araştırdım, sorup soruşturdum.
Özhaseki’nin açıklamasında doğru olan tek şey kasırganın olduğuydu. Gerçi o da eksik aktarılmış ama en azından doğru bir bilgi kırıntısı vardı.
Zira ABD’de her yıl irili ufaklı bir sürü kasırga olur.
Hatta 1 Haziran ile 30 Kasım arası resmi olarak kasırga mevsimidir. Fakat ortada iki yıldır girilemeyen şehirler filan yok.
Kısacası bakan Özhaseki Erdoğan’ın izinden gidip gelişi güzel sallamış.
Açıkçası oturup Erdoğan ve AKP yöneticilerindeki bu pervasızca yalan söyleme alışkanlığını analiz etmeye gerek görmüyorum. Olay artık siyaset ya da sosyolojinin alanından çıktı, doğrudan tıbbın sahasına giriyor.
İşin uzmanları gerekli teşhisi koydu zaten.
Hazır yeri gelişken bir kaç cümle ile ABD’deki kasırgalara dair bilgiler vereyim. Böylece Erdoğan ve AKP kurmaylarının halkı nasıl aptal yerine koyduğunu daha iyi görebilirsiniz.
Öncelikle şunu söyleyeyim; ABD bir kasırga memleketi.
Her yıl büyüklüklükleri değişmekle birlikte 12 ile 17 arasında fırtına-kasırga olur. Bazı yıllarda bu yirminin de üzerine çıkar.
Kasırgalara özel isimler verilir ve bu konuda hatırı sayılır bir muktesebat var.
Milyarlarca dolar zarara yol açan büyük felaketler de oldu ama bakan Özhaseki’nin söylediği gibi ortada yıllarca girilimeyen şehirler yok.
Mesela 2005 yılındaki Katrina ve 2017’deki Harvey Kasırgalarının her biri 125 milyar dolar hasar bıraktı. Yani kasırga dediğiniz felaket Maraş merkezli ikiz depremlerden daha fazla yıkıma neden olmuştu.
Fakat o enkazlar kaldırıldı, hasarlar giderildi.
Dahası Türkiye’de olduğu gibi kurtarma rezaletleri ya da Kızılay’ın çadır satması gibi skandallar olsa medya ve halk Beyaz Saray’ı başkanın başına yıkardı.
İçinizden “Sen de oturup AKP yalanlarına cevap yazıyor, düzeltme yapıyorsun. Ne gerek var, her sözleri zaten yalan” diyenler çıkacaktır.
Nasreddin Hoca’nın tabiriyle “eh siz de haklısınız” ama sonuçta yarın bir gün biri Türkiye tarihini yazarken “Siyasiler böyle pervasızca yalan söylerken kimse kral çıplak dememiş mi?” derse diye ben üzerime düşeni yapıyorum.
Hazır Türkiye gündemi sakin ben de görece light bir konu yazıyorum ABD’den devam edelim.
Tüm başkentler gibi Washington’da geleneklerine çok bağlı bir yer.
Özellikle de iktidar cenahından yapılan açıklamalarda bu durum çok bariz. Öyle ki Beyaz Saray’ın ya da Dışişleri Bakanlığı’nın hangi konuda ne söyleyeceğini önceden tahmin edebiliyorsunuz.
Mesela son olay.
Erdoğan rejimi Türk medyasını bitirdi, sonra aralarında Amerikanın Sesi ya da BBC Türkçe gibi uluslararası uzantıları olan kurumlara sansür uygulamaya başladı.
Önceki gün Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliği RTÜK’ün talebiyle voaturkce.com’a erişim engeli getirdi.
Açıkçası ABD Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray’ın ne diyeceğini merak bile etmedim. Çünkü böyle durumlarda nasıl davrandıklarını, ne söylediklerini ezbere biliyoruz.
Nitekim tahminlerimizi doğrulamak için çok beklememiz gerekmedi.
ABD Dışişleri Bakanlığı iki cümlelik bir açıklama ile ‘endişeli’ olduklarını belirtti. Açıklamanın devamında ‘durumu yakından takip ettiklerini ve derin endişe duyduklarını’ da söylediler.
Eğer soruyu soran muhabir takip sorusu sorar ve aynı konuda ısrar ederse bakanlık sözcüleri “basın ve ifade özgürlüğünün demokrasiler için vazgeçilmez olduğunu, Türk hükümetinin de bu yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini” söylerler.
Bu kez de öyle oldu.
O kadar. Ötesi yok. Sert bir tepki veya yaptırım tehdidi yok. ABD’nin bu çekingen ve ürkek tavrından cesaret alan Erdoğan’da her defasında baskıyı biraz daha yukarı taşıdı.
Eğer daha 2015’te İpek Medya’nın kapısına tomalarla gelindiğinde yumruğunu masaya vurur, “NATO üyesi ve ABD’nin müttefiği olan bir ülkede keyfi olarak medya kurumlarına el konamaz, gazeteciler tutuklanamaz” deselerdi bugün bu durumlarda olmazdık.
Maalesef ABD ve AB’nin Erdoğan karşısındaki ürkek ve kararsız tavırları Türkiye’de her geçen gün artan karanlığın önemli nedenlerinden birisi oldu.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***