Mustafa PAÇAL
Seçim sonrası muhalefet partilerinde eleştiri ve öz eleştiri fırtınası ve tartışmalar, istifalar olanca hızıyla devam ediyor.
Özellikle gözler CHP ve HDP’ye çevrilmiş durumda…
Anlaşılan bu iki parti muhalefetin omurgasını temsil ettiği için burada suların kısa bir zaman içinde durulmayacağı anlaşılıyor.
CHP’den başlayacak olursak genel başkan Kılıçdaroğlu MYK üyelerinin istifalarını istedi ve hemen akabinde “Toplumsal beklentileri dikkate aldım. Toplum yenilenme istiyordu bizde bunu yaptık.” açıklamasıyla yeni MYK üyelerini açıkladı.
Hemen akabinde yapılan MYK toplantısında 3 Temmuz-15 Ekim tarihleri arasında bir kongre takvimini açıkladılar. Anlaşılan kongre yerel seçimlerden önce yapılacak. Ancak Kılıçdaroğlu/İmamoğlu arasında yapılan görüşmede kongre tarihi konusunda anlaşmazlık yaşandığı yönünde haberler basında yer almıştı.
Seçim sonrası şu saate kadar Kılıçdaroğlu, “istifa edecek misiniz?” sorularına hep “parti buna karar verir” demekle yetinmişti.
Ancak aldığı kararlara bakılacak olursa tüzükteki yetkilerini kendi güçlendirecek şekilde kullanarak “şahin” bir tavır sergiledi.
Sorular var…
Kongreye giden bir parti neden MYK üyelerinin yenilemek yoluna gider?
Parti başkanı parti örgütlerini kendisine bağlama kararı vermekle parti kamuoyuna ne tür bir mesaj vermek istiyor?
Bu soruların makul karşılığı, başkan elindeki yetkileri kullanarak parti içi bir güç gösterisi yapmak istiyor. Kongre içinde dolayısıyla parti örgütlerine “güç bende” mesajı veriyor.
Tüm bu olan bitenlerin hiçbirinin siyasi bir değeri yok.
Orta yerde tüm çabalara ve özverilere rağmen kaybedilmiş bir seçim var.
Evet, seçim adil koşullarda yapılmadı.
Evet, seçimlerde anayasa ve yasa ihlalleri oldu.
Evet, seçimlerde devlet olanakları iktidarın siyasi arpalığı gibi kullanıldı.
Tüm bu gerekçeleri de seçim sonuçlarıyla birlikte düşünsek de seçimler kaybedildi.
Evet ezilmedi ama seçimi kaybetti…
Şimdi lafı eveleyip gevelemeden bir özeleştiri yapmak, parti içinden ve dışından gelen eleştirilere kulak vermek.
Ve tüm bu siyasi gelişmeleri değerlendirerek partinin önüne yeni bir yol, yeni bir siyasi paradigma koyarak bunu tartışmaya açacak bir parti konferansını toplayarak tartışma yaratmak ve bu tartışmalardan çıkacak önerileri de yeni paradigmaya ilave ederek kongrenin yolunu tutmak gerek.
İKİ AŞAMALI YOL HARİTASI
Yani iki aşamalı bir yol haritası öneriyorum.
Önce yeni dönemin siyasi programı ne olmalı? Ve sonra kongre…
CHP artık bir şeye karar vermeli ya özgürlükçü bir demokrasi mücadelesini, devletin demokratikleşmesini sağlayacak siyaseti benimseyecek; bu anlamda Kürt sorunun barışçı çözümü, yeni anayasa ve AB’ye tam üyelik gibi konulara odaklanacak veya tüm bunları dikkate almadan “mış” gibi yapmaya devam edecek.
Anlatmak istediğim sorun sadece kim gidecek kim gelecek sorunu değil; sorun aynı zamanda neyi nasıl yapacağını da belirleyen yeni bir paradigma sorunu…
HDP’DEKİ DURUM
Bu önerilerim HDP içinde geçerli…
HDP bu seçimlere Yeşil Sol Parti ile Emek ve Özgürlük İttifakı partileriyle girdi.
Seçimlerde ağır bir oy kaybına uğradı. Neden ağır, çünkü HDP %12 seviyelerinde aldığı oyları kolay almadı. Adeta bir duvarı örer gibi ağır ağır ve kararlı bir mücadele ile bu oy seviyesine geldi.
Ancak bu seçimde TİP ile yapılan ittifak sorunlu bir duruma geldi. Zaten partinin kapatılma tehdidi altında olması diğer yandan Selahattin Demirtaş’ın tutsaklığı gibi faktörlere bir de TİP sendromu eklenince oy kaybı kaçınılmaz oldu.
Elbette Garo Paylan’ın aday gösterilmemesi ve aday belirlemede yerel örgütlerin dikkate alınmaması gibi kararların da olumsuz etkisi olduğunu düşünüyorum.
HDP eş başkanları kongrede aday olmayacaklarını açıkladı.
Bence bu iyi ve yeni bir başlangıç yapmak için atılmış doğru bir adım…
HDP tüm partilere göre kendine özgü siyasi yapısı ve özelliği olan bir parti.
İçine düştüğü bu durumlardan çıkmasını bilecek kadar da deneyimli.
HDP içinde de yeni dönemde iki aşamalı bir süreç öngörülmeli…
Önce yeni bir yol haritası ve yeni bir paradigmanın tartışıldığı kongre…
FARKLI TOPLUMSAL KESİMLERLE BAĞ KURULABİLMELİ
Yeni süreçte HDP’nin farklı toplumsal kesimlerle siyasi diyalog kurabilmesini önemli buluyorum. Ancak HDP’nin “solcu ve Kürtçü” bir parti görünümü demokrat ve özgürlükçü çevrelerle siyasi diyalog kurmasını güçleştiriyor. Oysa iş dünyası ve liberal-demokrat çevrelerle güçlü toplumsal ve siyasal bağlar kurulabilir. Sivil toplum kuruluşlarıyla kurulacak ilişkiler de çok değerli. Bu ilişkiler politika oluşturmada önemli bir olanak yaratabilir.
Son olarak aslında CHP ile HDP siyasi gelecekleri birbirine bağlı iki önemli siyasi güç…Bu iki güç yeni dönemde, yeni bir mücadele ve siyasi diyalog üzerinden ilişki sürdürmeli. Ancak bunu içinde bulundukları bu durumdan demokratik bir paradigmayla; açık, katılımcı ve demokratik bir kongreyle çıkabilirler.
Mustafa Paçal: Uzun yıllar sendika yöneticiliği yaptı, sol demokrat siyasetin içinde yönetici ve aktivist olarak çalıştı. Çeşitli sivil toplum kuruluşları içinde yer aldı. Farklı gazetelerde köşe yazıları yayınlan
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***