YORUM | AHMET KURUCAN
Kurban bayramını idrak etmeye sayılı günler kaldı. Seneye kim öle kim kala?
Fıkhi açıdan vacip ya da sünnet olduğu konusundaki tartışmalara hiç girmeksizin kurbanın sembolik anlamda ifade ettiği gerçek hakkında bir iki hususun altını çizmek istedim bu yazıda.
Öncelikle kurban, Efendimizin hicretin 2. yılından vefatına kadar bizatihi yerine getirdiği bir ibadettir. Öyle ki “Kurban kesmeye gücü yettiği halde kesmeyen insanlar bizim namazgâhımıza yaklaşmasın” diyecek kadar önem verdiği bir ibadet.
İki yönü var kurbanın. İlki herkesin tahmin ettiği, bildiği ve yaşadığı toplumsal planda yardımlaşma ve dayanışmaya vesile olması, ikincisi ise bir ibadet olarak şeair dediğimiz Müslüman olmanın nişanesi ve emaresi sayılmasıdır. “Kurbanlık develeri ve sığırları da sizin için Allah’ın nişaneleri kıldık” (22/36) ayeti nişane, “Kişinin Allah’ın nişanelerine saygı göstermesi kalplerin Allah’a karşı saygılı olduğunun göstergesidir” (22/32) ayeti de bu nişanenin ibadet boyutunu vurgular. Şu ayet ise bu anlamı pekiştirir: “Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine O’nun adını anarak kesmeyi her ümmet için bir ibadet biçimi kıldık. Sizin İlahınız tek bir İlah’tır. O’na teslim olun. (Ya Muhammed!) Allah’a gönülden bağlanmış olanları müjdele.” (22/34)
Yalnız kurban ibadetinde kesmiş olduğumuz hayvanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşacak değildir. Ona ulaşacak olan sadece ve sadece o ibadeti yerine getirirken kalbimizde taşıdığımız kulluk şuurudur, sorumluluk duygusudur, rasyonel bağlamda eğer varsa kafamızı kemiren sorulara rağmen emre itaatdeki inceliği kavradığımızın göstergesi olarak onu yerine getirmemizdir. Allah bunu te’vil ve tefsire kapalı, alabildiğine açık ve net bir beyanla bize bildirir: “Onların ne etleri ne kanları asla Allah’a ulaşmaz. Ona ulaşacak olan sizin kalbinizde taşıdığınız takva duygusu, sorumluluk şuurudur.” (22/37)
Bu hakikati Efendimizin kurbanını keserken söylemiş olduğu sözlerde de görebiliriz ki bu cümlelerin ikisi zaten ayettir. Der ki Allah Resulü (sas): “Ben her türlü batıldan yüz çevirerek bütün varlığımla gökleri ve yeri yaratana yöneldim ve ben O’ndan başkasına ilâhlık yakıştıran müşriklerden değilim! Şüphesiz ki benim namazım da diğer ibadetlerim de yaşamım da ölümüm de alemlerin Rabbi Allah içindir. O’ndan başka ilah yoktur, ben böyle söylemek ve davranmakla emrolundum ve ben O’na teslim olanlardanım. Allah’ım! Bu kurban Senin bana bir ihsanın ve lütfundur. Onu Muhammed ve ümmetinden kabul buyur.” Sonra da Bismillahi Allahuekber diyerek kurbanını keserdi.
Böylesi tevhid yüklü bir anlam taşıyan kurban ibadetinin Kur’an’dan öğrendiğimiz kadarıyla en meşhur hikayesi Hz. İbrahim’in rivayetlere göre 86 yaşında iken doğan İsmail’ini kurban etmesidir. Çocuk özlemi ile dolu olan yüreği yıllarca boş kalan Hz. İbrahim kendisine bir çocuk ihsan etmesi durumunda onu Allah’a kurban edeceği sözünü vermiş ve ilerleyen yaşlarında çocuğu olmuştur. Evlat sevgisidir ona bu duayı yaptıran ama o bu sevgisi ile ciddi derecede imtihan olmuştur. Daha İsmail’i kundakta iken onu annesi Hacer validemizle birlikte şimdi Kabe’nin bulunduğu mekanlarda Allah’a havale ederek terk etmiş ve ilerleyen yıllarda da onu kurban etmekle karşı karşıya kalmıştır.
İşte kurban ibadetinin sembolik boyutunun ön plana çıktığı yer burasıdır. Onun için derler ki Hz. İbrahim’in asıl imtihanı Allah’ın takdiri ve emri ile evlad sevgisi arasındadır. Şimdi kimi tercih edecek Hz. İbrahim? İçindeki evlat sevgisi ve onun müşahhas örneği olarak önünde duran biricik oğlunu mu yoksa? Yoksası yok. Hz. İbrahim ulu’l azm bir peygamber olarak kendisinden beklenen tercihi yapmış ve Rabbine olan sadakatını göstererek İsmail’ini kurban etmeye durmuştur.
Pekala biz kimi kurban ediyoruz ya da neyi? Hiç düşündük mü bu konuda? Bence düşünmeliyiz. Her bir ferd şapkasını önüne koyup ‘Benim İsmail’im kim ya da ne?’ sorusunu sormalı? Arayacağı cevap benimle Allah arasına giren vaki ya da muhtemel engeller nelerdir sorusunun cevabıdır. Para mı, makam mı, şehvet mi, şöhret mi, ev, bağ, bahçe mi, yakışıklılığım ya da güzelliğim mi, gençliğim mi? Bu sorunun doğru cevabını bulmak zorundayız ve bulduğumuz o cevabı kurban etmeliyiz kurban günlerinde. Bıçağı hayvanın boynuna çalarken söz gelimi makam sevgisinin boynuna çalmalıyız. İşte o zaman kurban günü bizim için kurban bayramı olur.
Yazımı Ali Şeriati’nin şu çarpıcı cümleleri ile tamamlayayım: “Kurban, insanı hayata bağlayan en değerli şeyden vazgeçerek özgürleşmesinin sembolik anlatımıdır. Kurban adanmışlıktır, kurban teslimiyettir, kurban en değerli varlığından Allah için vazgeçmektir, kurban samimiyetin zirvesidir, kurban insanı hayata bağlayan en değerli şeyi gözden çıkarmaktır, kurban zincirlerinden kurtulmaktır.”
Evet, Hz. İbrahim İsmail’ini kurban ediyordu, ya sen kimi ya da neyi kurban edeceksin?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***