Tokat’ta Çal Baba Ormanı’nda maden için arama ruhsatı verildi. Yöre halkı kutsal saydıkları ve tek bir kuru dalını bile götürmedikleri ormanda maden aranmasına karşı dava açmaya hazırlanıyor.
Tokat’ın merkeze bağlı Günçalı köyünün sırtlarında bulunan Çal Tepe ormanı yöre köylüleri tarafından kutsal olarak görülüyor ve yüzlerce yıldır bu ormandan tek bir kuru dal dahi götürülmüyor. Çal Baba adıyla anılan inanç önderinin adıyla anılan orman, anıtsal nitelikteki ardıç ve meşe ağaçlarıyla kaplı. Yöre halkı için kutsal bir ziyaret merkezi olan Çal Baba ormanında kendiliğinden ömrünü tamamlamış ve olduğu yerde kuruyup yeniden ormana karışan yüzlerce ağaç dikkat çekiyor.
Köylüler buradan tek bir kuru dal bile götürülmediğini dile getirirken Çal Baba’yı da içine alan 1477 hektarlık bölgede değerli maden arama ruhsatı verilmesine vatandaşlar tepki gösterdi.
Evrensel’den Yusuf Yavuz’un haberine göre, İstanbul merkezli özel bir madencilik firması için geçtiğimiz ay sondaj yapılmak istenmesi üzerine durumdan haberdar olan köy halkı, maden ruhsatının iptali için dava açmaya hazırlanıyor.
YÜZLERCE YILDIR ORMANDAKİ KURU DALA BİLE DOKUNMUYORLAR
Tokat’ın Günçalı köyü ve çevre köylerde yaşayan halk yüzlerce yıldır bu bölgedeki ardıç ve meşe ormanını hiç dokunmadan korumayı başarmış. Günçalı köyü sırtlarında, Çal Tepe adıyla anılan bölgede yer alan orman, adını köylülerin inanç önderi olarak bildiği Çal Baba’dan alıyor. Orman içerisinde Çal Baba’nın makamı olduğuna inanıldığı için yıllardır köy halkı bu ormandan tek bir kuru dal dahi alıp götürmüyor. Anıtsal nitelikteki ardıç, meşe ve çeşitli yabani meyve ağaçlarının yer aldığı Çal Baba, çok sayıda bitki türüne de ev sahipliği yapıyor.
ÖLÜ AĞAÇLAR BİYOLOJİK DÖNGÜNÜN BİR PARÇASI
Orman yolundan Çal Baba’ya doğru ilerlerken sağlı sollu onlarda devrilmiş ağaç dikkat çekiyor. Böceklere, kuşlara yuva, mantarlara yaşam alanı olan kuru-ölü ağaçlar zamanla toprağa karışarak biyolojik döngünün bir parçası olmayı sürdürüyor. Biyolojik ömrünü tamamlamış olan ağaçlar, orman ekosistemi içindeki döngüye katılıyor. Çal Baba ormanı bu yanıyla doğal bir biyolojik çeşitlilik laboratuvarı gibi.
TAMAMI KUTSAL SAYILAN ORMANDA HER AİLENİN BİR AĞACI VAR
Orman yolundan ilerleyip her yıl yöre halkının buluşup adaklar adadığı, kurbanlar kestiği bölgeye geliyoruz. Ormanın kalbindeki bu korunaklı alan ve tüm orman, Çal Baba’nın makamı olarak görülüyor. Bazı ağaçların altındaki açık havada Semah dönülen alanlar oluşturulmuş. Çeşmeler, kazanlarla yemeklerin pişirildiği ocaklar ve her yaz burada buluşan binlerce insanın günübirlik ihtiyaçlarını giderecek mekânların dışında burada hiçbir yapılaşma da yok. Köylüler, her ağacın bir aile tarafından benimsendiğini ve o ağacın altına bir başkasının oturmadığını dile getiriyor. Herkes kendi benimsediği ağacı eliyle işaret ederek gösteriyor.
AYNI KÖKTEN BÜYÜYEN MEŞE VE ARDIÇ, İNANÇ VE KÜLTÜRÜN SİMGESİ
Alevi inancına mensup olan Günçalı köyü dışında bu yöredeki bazı Sünni köyler de Çal Baba’yı kutsal olarak görüp ziyaret ediyor. Son yıllarda doğa üzerindeki baskının giderek arttığı Türkiye’de inanç ve kültürün doğayı koruduğu bir doğal mirasa dönüşmüş Çal Baba ormanı. Orman içinde kökleri ve gövdeleriyle birbirine geçmiş olan bir meşe ve ardıç ağacının varlığı, inancın, kültürün ve aynı doğayı paylaşmanın simgesine dönüşmüş.
“BU ORMANDAN TEK BİR KURU DAL DAHİ GÖTÜRÜLMEZ”
Günçalı köyünün eski Muhtarı Tahsin Bakır, atalarından bu yana Çal Baba ormanının kutsal olarak görüldüğünü ve bugüne kadar bu geleneğin yaşadığını anlatıyor: “Günçalı köylüleri olarak bizde dedelerimizden, atalarımızdan kalma bir inanç vardır; eğer bu ormandan kim bir ağaç kesip evine götürürse başına çeşitli belaların, kötülüklerin geleceği inancı yaygın olduğu için köyümüze yaklaşık 1 kilometre mesafede olmasına rağmen bu ormandan tek bir kuru dal dahi götürülmez. Götüren ailelerin de çeşitli olaylar yaşadığına bizler de tanık olduk. Kötü olaylar diyebiliriz bunlara. Keşke yaşanmamış olsaydı. Benim dedem vardı, 90 yaşında. Ben 1980’li yıllarda bu kültürün ne zamandan beri var olduğunu ona sorduğumda, ‘benim aklım erdi ereli biz buraya geliyoruz ve kurbanlar kesiyoruz’ demişti. İyi ki Günçalı köyünde bu inanış var. Çünkü bizim dedelerimiz yaklaşık 10 kilometrelik mesafedeki ormanlardan ağaçlar getirerek ihtiyaçlarını karşılamışlar ama köyün hemen yanı başında olan bu ormandan tek bir kuru dal dahi götürmemişler. Bu güzel bir gelenek. Burada bulunan çam ağaçlarından bir dal alınıp hayvanların su içtiği yerlere konulur. Bir de köyümüzdeki cami, cem evi, pınar gibi yerlerin yapımında kullanılmıştır. Özel kendi evlerinde asla kullanılmamıştır.”
Tahsin Bakır, aynı zamanda hem köyün hem de bölgenin geçmişiyle ilgili araştırmalar yapan, yazılar, videolar yayınlayan bir araştırmacı. Çal Baba’nın geçmişte yılda iki kez ve üretim kültürüyle ilgili olarak mayıs ve eylül aylarında ziyaret edildiğini, kurbanların kesildiğini söylüyor. Ürünlerin bereketli olması ve kazasız belasız bir üretim sezonunun sonunda şükranları sunmanın bir işareti bu. Ancak kentlere yönelik göç hızlanınca Çal Baba ziyaretleri son yıllarda yılda bir kez köylülerin buluştuğu etkinliğe dönüşmüş: “Ne zaman ki Günçalı halkı büyük şehirlere göç etti, bundan sonra yılda bir kez Haziran ayının sonlarında toplanılıyor. Günçalı köyünden olup da ülkenin neresinde yaşıyor olursa olsun yılda bir gün de olsa izin alıp buraya gelirler ve o gün burada bulunmaktan huzur bulurlar. O gün burada 100 civarında kurban kesilir. Gerek Günçalı’dan gerek çevre köyler ve vilayetlerden buraya gelenler olur. Aydın’dan bile gelenler var. İnsanları buraya getiren, bu gördüğünüz kutsal mekân.”
“MADENCİLİK HABERİNİ DUYUNCA UYKULARIMIZ KAÇTI”
Burada yaşayan halkın kutsal sayıp kuru bir dalını dahi alıp götürmediği Çal Baba Ormanını da kapsayan bölgede değerli maden aranması için ruhsat verilmesiyle ilgili sorularımızı da yanıtlayan Tahsin Bakır, “Bizler bu haberi duyunca uykularımız kaçtı. Bazı köylülerimiz gözyaşları dökmeye başladı. Bu kadar olumsuz yönde etkileyecek. Eğer ki burası maden sahasına terk edilirse işte o zaman bir toplum adeta kökünden yok edilir. Burada yaşayan kültürlerin her biri yok olup gider. Bu da ülkemiz adına, toplum adına telafi edilemeyecek bir durumdur” diyor.
BİNLERCE YILDIR YAŞAM ALANI OLAN BÖLGEDE MADENCİLİK TEHDİDİ
Günçalı köyü ve çevresi Tokat-Sivas arasındaki eski kervan ve ticaret yolunun üzerinde yer alıyor. Binlerce yıldır çeşitli kültürlere ev sahipliği yapan bu bereketli topraklarda geçmişin izlerini taşıyan miras da dört bir yana yayılmış durumda. Günçalı çevresinde tescil edilebilmiş olan tümülüsler, bölgenin uzak geçmişine işaret ediyor. Ancak somut ve somut olmayan kültürel mirasın yanında zengin bir doğal miras da henüz üzerinde kayda değer bir çalışma yapılamadan, keşfedilip anlaşılamadan yok olup gitme riskiyle karşı karşıya. Üretimden yaşama, inançtan kültüre binlerce yılda damıtılan ve hala yaşayan bir gelenek bu bölgeye vahşi madenciliğin girmesiyle birlikte yaşamdan silinecek. Kısa vadeli kazançlar uğruna toprağın altındakini çıkarmak için toprağın üstündeki yaşamı ve o yaşamın bir parçası olan halkı zorunlu göçlerle yerinden eden madenciliğin ne ülke kalkınmasıyla ne de kamu yararıyla açıklanması mümkün değil.
GÜNÇALI’DAKİ DOĞA KORUMA BİLİNCİ GELECEĞE TAŞINMALI
Günçalı ve çevre köylerde yaşayan halkın inanç ve kültürleri gereği yüzlerce yıldır koruduğu orman, bugün tüm ülkede yaşanan yıkıcı uygulamalara karşı doğaya nasıl bakılması gerektiği hakkında bir fikir veriyor. Kendisini doğanın sahibi değil, onun bir parçası gibi gören bu inanış ve gelenek her koşulda geleceğe taşınmayı hak ediyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***