MERSİN – Türkiye’de sözleşmelere rağmen çalıştırılan çocuk sayısı her yıl artıyor. Uzmanlara göre, söz konusu duruma karşı etkili adımların atılması gerekiyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 12 Haziran tarihini “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” olarak kabul ediyor. ILO’nun 2020 yılına ait son verilerine göre dünyada 63 milyon kız çocuğu ve 97 milyon erkek çocuk olmak üzere toplam 160 milyon çocuk çeşitli işlerde çalıştırılıyor. Türkiye’de ise geçtiğimizi yıl açıklanan verilere göre bu rakam 2 milyon. Çalıştırılan çocukların sayısının azaltılması ya da ortadan kaldırılması için uluslararası birçok sözleşme ve antlaşma bulunuyor. Ancak sözleşmelere rağmen çalıştırılan çocukların sayısı hem dünyada hem de Türkiye’de her geçen yıl artıyor.
Sözleşmelerin bazılarına taraf olan Türkiye’de çocuklar, tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinde yoğun olarak çalıştırıyor. Türkiye’de çalıştırılan çocukların yüzde 30.8’i tarım, yüzde 23.7’si sanayi, yüzde 45.5’i ise hizmet sektöründe çalışıyor. Çocuk emeğinin en çok sömürüldüğü kentlerden biri de Mersin. Çocuklar tarla, meyve sebze hali, sanayi ve tekstil atölyelerinde kayıt dışı çalışmak zorunda bırakılıyor.
Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Çocuk Hakları Meclisi üyesi Newroz Yılmaz ve psikolog Mesut Aslan, çalıştırılan çocukların durumunu değerlendirdi.
‘ÇALIŞMAK ZORUNDA OLDUĞUNUN BİLİNCİNDE’
Mersin’de bir süredir çocuk işçiliğiyle ilgili çalışmalar yaptıklarını aktaran TÖP Çocuk Hakları Meclis Üyesi Newroz Yılmaz, işçi çocuklarla ve aileleriyle bir araya gelerek sorunlarını dinlediklerini söyledi. Mersin’de çocuk işçiliğin her alanda fazla olduğunu kaydeden Yılmaz, “Kentte çok fazla mülteci var ve bu sayının çoğu çocuk işçi olarak farklı alanlarda çalışıyor. Tekstil, tarla, bahçe ve kağıt işçiliği alanında çok küçük çocuklar çalışıyor. Mersin’de bu yaş 7’nin altına düşmüş durumda. Tekstil ve tarlada temas ettiğimiz çocuklar yoksulluğun o kadar farkında ki çalışmak zorunda olduğunun bilincinde. Kendilerini ailelerine karşı sorumlu hissediyorlar. ‘Çalışmazsak aç kalırız, eve nasıl ekmek götüreceğiz’ gibi çok gerçekçi sorularla karşılaştık” diye anlattı.
‘ÇOCUK HAKLARI MERKEZİ’
Çalışmalar sonucunda kente yeni Çocuk Hakları Merkezlerinin kurulmasının gerekli olduğunu anlatan Yılmaz, “Çocukların güvenliğini ve ruh sağlığını gözeterek, çocuk hakları merkezinde çocukların doğrudan kendi kendini var edebileceği, söz sahibi oldukları alanlar yaratılması gerekiyor. Bu alanda hem teorik olarak hem de pratikte çalışmalar yapıyoruz. İlerde de bu projeyi daha fazla çocukla buluşarak çalışmalara devam edeceğiz. Çarpık çocuk algısının topluma yerleştiğini düşünmekteyiz ve bu algıyla doğrudan çocuklarla ve aynı anda ailelerle temasta bulunarak çözülebileceğine inanıyoruz. Çocuk işçilerle farklı atölyeler yoluyla bu algının kırılabileceğini amaçlamak isterken, bir yandan da ailelerin çocuklara bakış açısına dönüştürmeyi hedefliyoruz” dedi.
‘SİSTEM VAR OLDUKÇA DEVAM EDECEK’
Yılmaz, çocuk işçiliğinin sorumlusunun iktidar olduğunu belirterek, şunları ekledi: “Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), çocuk işçiliğini 2025’e kadar bitirmeyi hedeflediğini açıklamıştı, bunlar sadece pembe yalanlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu sistem var oldukça çocuk işçilerin tamamıyla çözümlenmesi mümkün değildir. Bu sistem var oldukça çocuk işçiliği sürecek ancak çocukların çalışma koşullarını gözetmek, buraları elimizden geldiğince iyileştirmek ve bu çocuklarla elimizden geldiğince temasta olmaya çalışmalıyız. Topyekûn bir mücadeleyle bu alanda sistemle doğrudan mücadele ederek ancak bunun çözümlenebileceğine inanıyoruz.”
‘ÇALIŞMA ALANINDA RİSKLERLE KARŞI KARŞIYA’
Çocuk işçiliğinin psikososyal birçok etkisinin olduğunu ifade eden Psikolog Mesut Arslan ise, çocuk haklarında 4 temel gereksinim olduğunu hatırlatarak, “Yaşama, korunma, gelişme ve katılım hakkı her çocuğun gereksinimidir. Türkiye’de bu 4 gereksinimi yok sayan bir konumda duruyor. Her çocuğun yaşama ve gelişme hakkı vardır, bunu yetişkinlerin sağlaması gerekiyor. Türkiye’de psikosyal ve fiziksel gelişimden bahsetmek pek mümkün değil. Sistem çocuklar için uygun bir yaşam alanı oluşturamazsa, ekonomik bir alan yaratamazsa, aileler çocuklarını çalıştırmak zorunda kalacak. Elbette bu bir gerekçe olmamalı, bunun temel sebebinin yoksulluk olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bunlar çocukların hayal dünyaları fiziksel gelişimleriyle doğrudan ilişkili. Çalışmak zorunda bırakılan çocuk, çalışma alanında bütün risklerle karşı karşıya kalmış oluyor. Bu çocuğu duygusal ve fiziksel olarak gelişimini olumsuz etkiliyor” diye anlattı.
‘REKLAM SEKTÖRÜNDE ÇALIŞTIRILAN ÇOCUKLAR’
Çocuk işçiliği dendiğinde akla tarlada, sanayide çalışan ve sokakta görünen çocuk geldiğini dile getiren Arslan, özellikle son yıllarda medya sektöründe çalıştırılan çocukların çok az görünür olduğunu belirtti. Çocuk işçiliğiyle ilgili herhangi bir yasal düzenlemenin olmadığının altını çizen Aslan, “Ne yazık ki birkaç mevzuatla bu alan düzeltilmeye çalışılıyor. Fakat bunun elbette yeterli olmadığını biliyoruz. Reklamcılık sektöründe çalıştırılan çocukların birkaç saniyelik görüntülerini görebiliyoruz. Fakat bu birkaç saniye görüntünün ardında saatler ve günleri bulan bir işçilik durumu söz konusu ve bunlar 2-3 yaşını doldurmuş çocuklar. Hedef grup olarak çalıştırılan çocuk ve bebeklerin varlığından söz edebiliriz. Devasa bir grubun içinde çalışan o çocuk, o insanların ne yapmakta olduklarını anlamaktan bile yoksun ve onların taleplerini yerine getirmek zorunda bırakılıyor. Bunun temel sorumlusu yasal bir mevzuat çıkarmayan iktidardır. Bu noktada çalışma yürütmeyen siyasi parti ve örgütlerdir. Sömürüye açık bir alan anne babaların izniyle çocukların sömürülmesi söz konusu” dedi.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***