AC Milan, 1980’lerin ortasından bu yana Berlusconi’nin damga vurduğu bir futbol kulübü. Berlusconi bazı dönemlerde kulübe başkanlık yapmış, bazı dönemlerde de kulübü perde arkasından yönetmiş. Intrieri’ye göre, yaşlandığı ve İtalya üstündeki (siyasi) nüfuzunun giderek azaldığı son yıllarda bile Berlusconi’nin gölgesi bir şekilde takımı takip etmiş. Bu yüzden de AC Milan taraftarları içindeki (azınlıkta olmakla birlikte çok küçük bir azınlık da olmayan) solcu kesim hep bir psikolojik gelgit yaşamış.
Özellikle de Berlusconi’nin siyasi kariyeriyle AC Milan’ın futboldaki başarı grafiğinin birbirine büyük oranda paralel ilerlediği dönemlerde, solcu AC Milan taraftarları, psikolojik olarak çok ilginç bir ikilem yaşamışlar. Örneğin bazı genel seçimlerde Berlusconi’nin partisinin oyunun düşmesine sevinirken, bunun AC Milan’ın futboldaki başarısını olumsuz etkilemesinden korkarak aynı zamanda üzülmüşler.
Linkiesta’daki yazıyı incelerken, İtalyan futbolunun “scudetto”, “rossoneri” gibi kendine özgü gelenek ve kavramlarını da öğrenme şansım oldu. Bu yazının yazarı olan Cataldo Intrieri’nin önce spora felsefi yaklaşan bir spor gazetecisi olduğunu düşündüm. Ama dikkatli incelediğimde Roma’da avukatlık yapan bir kişi olduğunu öğrendim. Zaten aynı sitedeki bir önceki yazısı hukuk reformu ve ceza hukuku üzerine yazılmış ağır bir yazıydı.
Biraz daha araştırınca İtalya’nın önde gelen hukuk uzmanlarından biri olduğunu farkettiğim Intrieri’nin üslubu genel olarak ağır. Futbola hem felsefi perspektiften hem hukuk felsefesi perspektifinden yaklaşmayı seviyor. Roma’da yaşamasına ve kökeninin Güney İtalya’daki Calabria bölgesine dayanmasına rağmen kuzey bölgesinin takımını tutması ilginç geldi. Gerçi İtalyanların gözündeki asıl büyük metropol Milano’dur, Roma’yı yabancıların önemsediği kadar önemsemezler. O yüzden bir Güney İtalyalı’nın Milano takımı tutması normal karşılanabilir.
Cataldo Intrieri, tuttuğu takımın peşinden şehir şehir ülke ülke gezen tutkulu bir taraftar. Örneğin İstanbul’a da Milan’ın maçı için gelip gitmişliği var. Intrieri’ye göre, Berlusconi, ev hasreti çeken yetişkin çocuklar için rüyalar satan bir adamdı. Intrieri şöyle diyor: “Asla itiraf etmek istemedik ama hissettiğimiz şey, kaybolduğuna inandığı bir peri masalını yaşarken bulan bir çocuğun mutlak mutluluğuydu.”
Son olarak da 2020 yılında Eurosport.com.tr sitesinde yayınlanmış (Intrieri’ye ait olmayan) bir Berlusconi analizinden bir bölüm paylaşıyorum:
“31 yıl boyunca Berlusconi, AC Milan’ın sabitiydi. İnci dişleriyle gülüşü ve geriye yatırılmış saçları, siyah ile kırmızı kadar kulüple özdeşleşmişti. Dolu cepleriyle ve iş imparatorluklarının kurucusu itibarıyla Agusta helikopterinin içinde her şeyi fetheden bir kahraman olarak piste iniş yapardı.
Futbol konusunda yeniydi ama bu pek de bir endişe kaynağı değildi. Etrafına sınır tanımayan bir özgüven ve bir ‘Midas dokunuşu’ yayıyordu. Onun hükümranlığı süresince Mondo Milan Müzesi’ne 29 yeni kupa eklendi. Fakat cinsel söylentiler, bunga bunga partileri, rüşvetçilik, ırkçılık, homofobi, vergi kaçakçılığı ve mafya bağlantıları da beraberlerinde geldi.
Bir taraftarın gözünde Berlusconi’nin özel hayatında yaptıklarının büyük bölümünün kulüp yönetimiyle pek de alakası yoktu. Günahlar ve gafların hafızalardan silinmesine 90 dakika yetiyordu; galibiyetler üst üste geliyor, iyi zamanların ardı arkası gelmiyordu.
Kulübün kötüye gidişinin ve daimi vasatlık dolayısıyla yavaş yavaş biriken öfkenin sonucu olarak görev süresinin ilerleyen aşamaları daha fazla içgözlem barındırıyordu. Yine de San Siro’nun efsanevi duvarlarının ardında Berlusconi ismi hala olumlu duyguları çağrıştırıyor. Aynı zamanda geçmişte nostaljik bir gezintiye çıkıldığında ismi fazlasıyla utanç ve nefreti de temsil ediyor. Tüm bunları kendisi yaptı ve hatırası da hep böyle hatırlanmak zorunda.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***