Her yıl 5 Haziran, çevrenin korunması için dünya çapında farkındalık yaratılması ve eylemde bulunulması amacıyla “Dünya Çevre Günü” olarak kutlanıyor. Ancak bu özel gün Türkiye’de kutlamalarla değil ülkenin dört bir yanında doğayı tehdit eden projelere karşı verilen hukuk mücadelesiyle geçiyor.
Kaz Dağları’ndan Murat Dağı’na, Efemçukuru’ndan Cerattepe’ye, Alaplı’dan Lapseki’ye birçok orman bölgesi, son yıllarda çevrecilerin karşı çıktığı enerji ve madencilik projeleriyle gündemde. Bu projelerin bazıları çevrecilerin hukuk zaferiyle durduruldu, bazılarıysa devam ediyor.
İzmir’in Seferihisar ilçesindeki Orhanlı Köyü sakinleri de vadilerine yapılmak istenen Jeotermal Enerji Santrali (JES) projelerine karşı direniyor. Bölge halkı üç yıldır hayata geçirilmesi planlanan JES’lere karşı açtıkları davaları kazandıkça yeni proje başvurularıyla karşı karşıya kalıyor.
‘Küçük Menderes Enerji A.Ş’ firmasının jeotermal sondaj kuyuları ile yardımcı kaynak olarak rüzgar enerji santrali (RES) ve güneş enerji santrali (GES) projelerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verdiği ‘ÇED (Çevre Etki Değerlendirmesi)’ olumlu kararı, geçen yıl köylüler tarafından mahkemeye taşımıştı. İzmir 3’üncü İdare Mahkemesi, Bakanlığın kararıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Ancak köylülerin hukuk zaferinin ardından yeniden harekete geçen firma, proje tanıtım dosyasını güncelleyerek Bakanlığa yeni başvuruda bulundu. Bakanlığa bağlı İnceleme-Denetleme Komisyonu da nihai kararını vererek dosyayı uygun bulduğunu açıkladı. 10 günlük itiraz süresinin tamamlanmasının ardından Bakanlık ÇED kararını açıklayacak. Bakanlığın yeni bir ‘ÇED olumlu’ kararı vermesini bekleyen Orhanlı sakinleri, hukuk mücadelesinde başa dönmüş olacak.
“Bir gecede istimlak yaparız, o zaman cüzi bir para alırsın’ dediler”
490 milyon TL değerindeki proje kapsamında kurulacak enerji santrallerinin zeytinlik ve tarım arazilerinin yer aldığı ormanlık bölgeye dikilmesi planlanıyor. Köyde yaşayan çiftçi Coşkun Akçil’in üzüm bağı ve zeytin ağaçları da proje alanında yer aldığı için firma tarafından satın alınmak isteniyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Akçil, “Burada bizim 37 dönüm arazimiz var. 25 yıl önce şaraplık bağ ektik. Zeytinimiz de var. 13 bin kök şaraplık üzüm, 200 zeytin ağacımız var. Bunlarla ekmeğimizi kazanmaya çalışıyoruz ama 2-3 senedir bu jeotermal söylentileri canımızı sıkıyor. Birkaç defa görüştük, satmamızı istiyorlar. Teklifte bulunuyorlar, biz kabul etmiyoruz. Çoluğumuz çocuğumuzun geleceği için karşıyız. JES de gerekli olabilir ama burası tarım arazisi. Dumanıyla, kokusuyla her şeye zararı olacağını biliyoruz. Ağaçların kuruyabileceğini de söylüyorlar. Doğayı katledecekler” dedi.
Akçil arazisini satması için baskı yapıldığını da söyleyerek, “Aba altından sopa gösterdiler. Ben ‘satmıyorum’ deyince ‘bir gecede istimlak yaparız, bütün emeklerin boşa gider. O zaman cüzi bir para alırsın’ dediler” ifadelerini kullandı.
ÇED süreci tamamlanmamasına karşın proje sahasında bir sondaj çalışması da sürüyor. Kendi arazisine de izinsiz girildiğini kaydeden Akçil, “Geçen arazime geldiğimde bir cihaz kurulmuş. ‘Hemşerim ne arıyorsunuz burada’ deyince, ‘biz deprem araştırıyoruz, fay hattı geçiyor buradan’ dediler. ‘Burayı terk edin’ deyince çıktılar. Burası özel arazi ama hazine arazisi olan yerde şu anda çalışma var. Oraya biz müdahale edemiyoruz. Ama bizim bölgede de ağaçlarımıza boyayla rakamlar yazılmış” diye konuştu.
“Tarım arazisine küçük bir baraka dahi yapılamıyorken elektrik üretim santrali yapılması kabul edilemez”
Orhanlı’da yaşayan üreticilerden Özge Uzunca da köylerine enerji santrali yapılmasına karşı çıkanlardan biri. Uzunca, “Bizim yakınımızdaki bir köyde de bir elektrik santrali kuruldu. Orada da zararları görülmeye başladı. Hem çevredeki halk çok şikayetçi hem ağaçlar kurumaya başladı, kokudan rahatsız oluyor herkes. İnsanlar görmesin diye zararlı buharları hava karardıktan sonra salıyorlar. Biz bu şekilde enerji üretmenin, temiz enerji olduğunu düşünmüyoruz. Çevreye zarar veren bir yöntem temiz olamaz, sağlıklı olamaz. Şirketlerin para kazanması uğruna köyün geçim kaynakları birer birer yok olacaksa, bu doğru değil ve biz buna karşıyız. Proje alanının köye mesafesi yok. Üretim alanlarının içinde, zeytinliklerin, üzüm bağlarının dibinde. Tarım arazisine küçük bir baraka dahi yapılamıyorken elektrik üretim santrali yapılması kabul edilemez” dedi.
“Kağıt üzerinde her türlü önlem alacaklarını yazsalar da inanmıyoruz”
Daha önce Orhanlı Köyü halkı, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte projenin iptali için dava açmıştı. Doğa Derneği de köylülerin mücadelesine destek veren çevre örgütlerinden biri.
VOA Türkçe’ye konuşan derneğin idari işler yöneticisi Galip Ener, projeye karşı çıkma gerekçelerini şu sözlerle anlattı: “Projeler kağıt üzerinde sanki hiçbir zararı yokmuş gibi gözüküyor. Fakat yeraltından binlerce metre aşağıdan magmaya bağlı olarak sıcak su yukarı çıkarılmak isteniyor, bu sıcak suyun buharından da elektrik üretiliyor. Fakat çıkartılan sıcak su genelde en yakındaki dere kenarına salınıyor. Bunun Türkiye’de hiçbir aksi örneği yok. Kükürt ve diğer zehirli gazları içeren buhar da denetimsiz bir şekilde gökyüzüne doğru çıkıyor. Hem salınan sular hem de gazlar gökyüzünden yağmurla tekrar toprağa temas ederek zarar veriyor. Suyu aşağıdan çıkarmak kolay fakat tekrar aşağıya basmak ciddi bir elektrik maliyetine neden oluyor. Kağıt üzerinde her türlü önlem alacaklarını yazsalar da diğer örneklere bakarak biz uygulamada böyle olacağına inanmıyoruz. Ayrıca denetim mekanizmaları da işlemiyor. Orhanlı Vadisi’nin alt kısmında yer alan ve şu an aktif olan diğer bir JES’te bunun örneğini görüyoruz.”
“Buradaki insanlar göç edip hizmet sektöründe çalışmak istemiyor, bu köyde kalmak ve üretmek istiyor”
Proje hayata geçerse vadideki doğal yaşamın ve köy hayatının da zarar göreceğini savunan Ener, “Bu proje normalde ‘yeşil enerji’ olarak geçse de Orhanlı vadisindeki insanların yaşam ve üretim alanlarının birçoğunu tehdit eder durumda. Vadi kesintisiz tarım alanlarından oluşuyor. Sadece insan varlığını değil binlerce yıldır bu vadide yaşayan canlı türlerini de tehdit altına sokuyor. Bu tarım alanlarında binlerce çeşit canlı var. İnsanlar buradan göç etmek zorunda kalacak, diğer canlıların da yaşam alanı yok edilecek. Buradaki insanlar göç edip hizmet sektöründe çalışmak istemiyor, bu köyde kalmak ve üretmek istiyor” dedi.
Orhanlı halkı geçen yıl da vadide bulunan proje ruhsat alanlarını mahkemeye taşımış, mahkeme birden çok proje ruhsatının yer aldığı köy ve çevresinde üç alanın JES ruhsatını iptal etmişti. Bunun üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yeni ruhsat alanları belirleyerek şirketlere açtığını belirten Ener, “İzmir Büyükşehir Belediyesi, Orhanlı Köyü Derneği ve Doğa Derneği ile ortaklaşa davalarımızı açarak bu zamana kadar beş dava kazandık. Bunların bir kısmı ruhsat alanlarının iptali bir kısmı da ÇED kararlarına karşı açtığımız davalar oldu. Mücadelemizi üç yıldır kazanıyoruz. Biz kazandıkça onlar ÇED dosyaları içerisinde değişiklikler yaparak ivedilikle Bakanlıktan yeniden onaylar alıyor. Yürütmeyi durdurma aldık, aynı projeyi neredeyse hiçbir değişiklik yapmadan yeniden revize ettiler. En son Bakanlığa bağlı İnceleme Değerlendirme Komisyonu’ndan aldıkları nihai kararla hızlı bir şekilde ilerlemek istiyorlar. Bakanlık’tan da 10 gün içinde ÇED raporuna olumlu yönde karar geleceğini bekliyoruz. Buna karşı davamızı yeniden açacağız. Üç yıldır bizim yılgınlaşmamızı ve direnmeyi bırakmamızı bekliyorlar” dedi.
VOA Türkçe, köyde yaşayanların ve Doğa Derneği’nin proje hakkındaki iddialarını Küçük Menderes Enerji A.Ş’ye, firmanın kendi talebiyle e-posta yoluyla sordu, ancak firmadan sorularına yanıt alamadı.