YORUM | M. NEDİM HAZAR
İnananlar için tarih, sadece parıltılı zaferler değil, aynı zamanda kederli hazanlar tarihidir. İmtihanın da sırrı burada değil mi zaten? İnsanoğlu yeryüzünde var olduğu günden bu yana karanlık ile aydınlık beraberdi hep. Gece gündüzün tamamlayıcısı, nur ile zulmet sürekli bir münavebe halinde. Kimi aydınlık devirleri kapkara günler kovaladı, ferahfeza günler geçip gitti, buhranlı yıllar hüküm sürdü.
En izbelerin bile ilhad ve nifakın zulmetiyle sarıldığı dönemleri biliyoruz. Yolların, yılların ışıksız, fersiz kaldığı hazin zamanlar… Ve insanlığın karanlıklara yenik düştüğü devirleri… Her köşeyi başıboş düşüncelerin, kem ruhların tuttuğu zift karası zamanları kim inkar edebilir?
Sözün, baştan ayak seviyesine indiği demlerden bahsediyorum sevgili okur. Hak ve hakikatin cüzzamlı bir hasta gibi kovalandığı, kubbenin meş’um uğultularla çınladığı karanlıklar mevsiminden, zifirî bir iklimden. Şarlatanlığın ve zalime hizmet eden diyalektiğin hüküm sürdüğü, ma’şeri vicdanın sindirildiği, tarumar edilmiş bahçeler diyarlarından. Şefkat ve merhamet beklenilen pınarlardan kin ve nefret akıtan kaba ruhların dönemi. Şir-u şerbet kâselerin yerine zehir dolu kadehlerin tokuşturulduğu, levsiyat çanaklarının servis yapıldığı insanlık sofralarının kurulduğu memleketler.
Daha fazla karartmak istemem içinizi, bunaltmak istemem ruhunuzu. Ama bilin yani bu dönemleri ve devirleri.
Belki pek çoğumuz itibarıyla hâlâ bazen kan kırmızı bir renge bürünerek değişik endişelerle tir tir titrediğimiz, bazen de şiddetli rüzgârlar karşısında telâşa kapıldığımız da oluyor. Ancak, filizinden dışarı fırlayan güller gibi her tarafa sımsıcak gülücükler saldığımız ve daldan dala sıçrayan bülbüller gibi bahar türküleriyle coştuğumuz da bir gerçek.
Tüm bu deveranı bilen, meselenin künhüne vakıf olanların ümitsiz olamayacağını biliyoruz çünkü. Ve biliyoruz ki, levsiyatla köpürüp duran hercümerçler çok yakın bir zamanda musallaya yatırılacak ve kader yürünen yollara su serpecek. Görünen manzara şu; kasvetli bir gökyüzü bunaltıyor ruhları ama her bucakta bir gönül hikayesi mırıldanıyor. Her ocakta umut kazanları kaynatılıyor, geleceğe dair muştular mırıldanıyor sineler. Ve gaye-i hayali sabit olan herkes yitirilen cenneti bulma cehdiyle soluk soluğa. Yeis yok adanmışların kitabında, hiçbir karanlık umut kırıcı olamıyor, gücü yetmiyor karanlığın aydınlığa. Gam ve tasa tutunamıyor bu gönül erlerinin köyünde.
İradeler, imanın sunduğu ab-ı hayat ile dipdiri. İnanç dellâlık yapıyor sevdalara. Kalp, marifetin dümen suyunda. Fokurduyor azim ve cehd kazanları, kaynıyor gönüller.
Şu sözler ne enfestir: “Dolu gönüller, dopdolu cevher kutuları gibi dışarıya ses sızdırmazlar. Doymamış ruhlardır ki, içinde bir-iki yalancı inci bulunan kumbaralar gibi sürekli kulak zarı çatlatırlar. Sen, her an bilmem kaç defa kalbine nazar edildiğini düşün, gönlünü her zaman pak tut ve sadece o ebedî mihrabına yönel! Bugüne kadar o kıbleye yönelenlerden kaybeden, başka kapılardan vefa arayanlardan da kazanan hiç olmamıştır. Aksine o kapıya yönelenler hep diri kalmış ve ebediyete mazhar olmuş ve onun eşiğine baş koyduklarından dolayı da başkalarına kul olma zilletinden kurtulmuşlardır.”
Vaziyet böyle olunca, mevcut hazan ne gâm ey kâri!
Gayret çağlayanlarını içinden akıtanlar için dönmek büyük bir utanç. Varsın yakılsın bütün tarlalar. Varsın bin kez yıkılsın çitlerimiz. Biz bu davadan dönmeyenlerdeniz.
Sansar akınlarıyla darmadağın edilse de kümeslerimiz; tüm yumurtalar yere vurulsa, boğazlansa tüm civcivlerimiz, toprağa dökülse sütlerimiz, tekmelense mahsulümüz, tarumar edilse emeklerimiz, pîr-i mugan gibi dile gelir; “Çay koy yeniden başlıyoruz!” diyenlerdeniz. Zira biz; istikbal inkilabatına bakar, o ‘gür sâdâ’yı işitiriz.
Ne mutlu hak davanın mağlubu olmayı, nâhak davanın muzafferi olmaya tercih edenlere!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***